15 Temmuz, Irak ve Suriye’de cereyan eden gayr-i nizamî üçüncü dünya savaşı, terör, başkanlık sistemi tartışmaları, ABD ve AB’nin Türkiye’ye yönelik olarak gerçekleştirdiği operasyon ve ABD başkanlık seçimleri derken Türkiye ekonomisi bundan haftalar evvelinde ikaz ettiğimiz fırtınaya girmiş bulunuyor.

Türkiye ekonomisi, millî dinamikler üzerine inşa edilmediği ve hattâ herhangi bir ekonomik modele de uygun olmadığı için, tabiî olarak meydana gelen sarsıntılardan ilk yara alan ekonomi oluyor. Türkiye’nin süratli bir şekilde içinde bulunduğu kavga şartlarına göre mevcut olanın yerine yeni bir “ekonomik düzen” ikame etmesi gerekiyor.
 
Türkiye Ekonomisi ve Tüsiad
Ekonomi, üretim araçları üzerinden kurulur. Bu sanayi olabilir, ziraat olabilir. Türkiye ekonomisi ise ne yazık ki üretim ilişkileri üzerine değil ara mal, hizmet ve nihaî sektörler üzerine kurulmuş vaziyette. Türkiye’de son senelerde millî üretimden, ziraî desteklerden, yatırımcı teşviklerinden bahsedilse de, huni şeklindeki Türkiye ekonomisi, her ne yapılırsa yapılsın sermayenin nihayetinde illâ ki bir yolunu bulup belli grupların elinde toplanmasına vesile oluyor.

Piyasanın bilhassa kritik önemdeki belli başlı alanlarında çeşmenin başını tutanlar, kim ne yatırım yaparsa yapsın ve kim ne harcarsa harcasın sonunda toplanan parayı cebe indirmesini biliyor. Belli rakamlar üzerinden gidelim.

Türkiye’de faaliyet gösteren bir dernek var... Kamu dışı millî gelirin %50’si, dış ticaretin %85’ini, kamu ve tarım hariç kayıtlı istihdamın yine %50’si, Türkiye’de tek bir derneğin elinde toplanmış vaziyette. Bu derneğin adı da hemen bildiğiniz üzere Tüsiad...

Aklı başında olan hiçbir devlet, kendi ekonomisi içinde böylesine güçlü bir sermaye urlaşmasına müsaade etmez. Çünkü ülke ekonomisinin net %50’sine hâkim olan grubun eli, devletten de, hükümetten de daha güçlüdür.

Piyasa çeşitlerini biliyoruz; tam rekabet piyasası, monopolcü (tekelci) rekabet piyasası, oligapol (kartel) piyasa ve monopol piyasa. Şimdi derneği bir karar alma mekanizması olarak ele alacak olursak, açıkça görülmektedir ki; Türkiye piyasası Tüsiad isimli kartelin elinde tuttuğu bir oligapol piyasadır.

Bunun ne önemi var? Ekonomik sistemin bir grubun inisiyatifinde kalmış olması demek, grubun kendi menfaati istikametinde istediği gibi ülke ekonomisini manipüle edebilmesi anlamına gelir. Türkiye’de dış ticaretin %85’inin bu grubun elinde olduğunu hesaba katacak olursak, bugün döviz kurlarında yaşadığımız dalgalanmanın arkasında kimin olduğunu da rahatlıkla idrak edebiliriz. Ayrıca bu vaziyet toplum dengesini de temelinden dinamitlemekte, devletin varlık sebebi olan fert ile toplum arasında muvazene kurmak iddiasını da ortadan kaldırmaktadır.
 
Tezgâh Nasıl İşliyor?
İnşaat sektörünü ele alalım. Çimento fabrikaları bu grubun elinde. Demir imalat ve ithâlatı bunların elinde. Kullanılan mazot bunların elinde. Dayanıklı tüketim malzemeleri bunların ya direkt elinde yahut ithâlatçısı bunlar. İnşaat şirketine de, ev alana da kredi veren bankalar bunların elinde. E sonra millî inşaat sektörü...

Yine bir diğer taraftan, adam iş yapıyor, eline para geçiyor, ev alıyor, lüks ürünler alıyor yahut elindeki parayı bankaya yatırıyor. Bir şekilde Türkiye ekonomisinde işleyen her kuruş para, şu oluyor bu oluyor dönüp dolaşıp bunların elinde toplanıyor. Sunî para deveranını sağlamak üzere atılan her adım, bunların daha fazla semirmesinden başka bir işe yaramıyor.
Buradan malûm bir sırrı da sizinle paylaşalım: Senelerdir Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcı var ya, onlar, bunların Türkiye’den yurt dışına kaçırdığı paraları yeniden Türkiye’ye getirip kârlı yatırımlar gerçekleştirdikleri paravanları yahut ortakları. İlgili herkes bunu biliyor. Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek Avrupa’nın refah seviyesini boş versin de, asıl bu vaziyet ne olacak, onu desin hele...

1970’ten beri 1980 askerî darbesi, 28 Şubat Post Modern Darbe, İrtica ile Mücadele, 1999 ekonomik krizi, FETÖ yargı darbesi, 15 Temmuz FETÖ Askerî darbesi derken Türkiye’de her şey değişiyor da, bir bu grubun kazancında ve pozisyonunda değişiklik meydana gelmiyor. Herkes birbirine operasyon çekiyor, içeriden ve dışarıdan saldırıların arkası kesilmiyor da bir tek bu grub kimsenin hedefi olmuyor ne hikmetse. Buna mukabil her sene de büyümeye devam ediyorlar.
 
Sırtımızdaki Bu Ur Alınmalı Artık
Sermayenin böylesine urlaştığı, kurumlar vergisinin %80’ini tek elden ödeyecek hâle geldiği (ki bunda bile bir ali cengiz oyunu var; bilahare bunu da anlatırız) bu müessesenin artık ortadan kaldırılması gerektiği konusunda insaf sahibi herkes ittifak eder de, nasıl sorusuna pek çoğu cevab veremez. Öyle ya istihdamın %50’si, kamu dışı millî gelirin %50’si, dış ticaretin %85’ini elinde tutan bir grubla nasıl mücadele edilir?

Ur tabirinden yola çıkacak olursak, vücutta kanserli bir kitle tesbit edildiğinde ne yapılıyor? Önce kanserli doku vücuttan temizleniyor ve ardından uzun bir kemoterapi süreci başlatılıyor ki, kanser yeniden canlanamasın... Yani iş öyle kesip atmakla bitmiyor. Peki Türkiye, ekonomisindeki bu uru nasıl kesip atacak ve ardından ekonomisine yönelik olarak nasıl bir terapi süreci izleyecek ve kendisini böylesi bir hastalıktan kurtaracak?
 
Yeni Bir Sistem
Türkiye’deki mevcut fert, cemiyet ve devlet yapısı, Tüsiad gibi tröstleri kurutmak üzere değil de türetmek ve canlı tutmak üzere kurulmuştur. Dolayısıyla bizim öncelikle yeni ve bütün bir sistem seçmemiz, bu sistemi de hem gaye ve hem de vasıta olarak işletmemiz gerekir ki, cemiyetimiz böylesi bir cerrahî operasyondan sağ çıkabilsin ve terapi sürecini de sağ salim atlatabilsin.

***

Bir süredir Türkiye’de çözüm önerisi olarak masaya bırakılan bir ifâde var; “öze dönüş”, “köklere dönüş” şeklinde. Buradan biz soralım, bu nedir? Öz, kök derken Hun İmparatorluğunu mu, Göktürk Devleti’ni mi, Uygur Devleti’ni mi,  Eyyübileri mi, Selçukluları mı, Osmanlıyı mı, neyi kast ediyorsunuz? Bizim, yani milletimizin kökünün İslâm olduğu belli. Onu 15. İslâm asrında “eşya ve hadiselere tatbik edecek” vasıta sistemin ne olduğu da… Türlü lâf cambazlıklarıyla hasetlikten doğan fikir haysiyetsizliği yapmaya ne hacet var? Kâinat ve varlık muhasebesini yapmış terkibin varsa ortaya koy. Eğer yoksa, buradan biz ikaz etmiş olalım, artık ihanete dönme noktasına gelmiş hasedliğinizden nedamet getirin, tövbe edin. Bilmeseniz, cahil olsanız, gözünüz kör olsa, kulağınız sağır olsa mazur görülebilir de, kör ve sağır bir vicdanın affı olmaz...
 
Neticede
Anadolu, bugün bir kez daha varlık yokluk savaşına girmiş vaziyette. İçeride ve dışarıdaki düşmanlarımız da, ellerindeki tüm enstrümanlarla Müslüman Anadolu İnsanı’na saldırıyor ve saldıracaklar da.

Bizim bu kavgadan selâmetle çıkıp çıkamayacağımızı belirleyecek olan unsurların en önemlisi de ekonomi. Hakiki kavgadaki hünerini göstermiş bir milletiz, bundan yana bir kaygımız yok. Fakat ekonomik olarak ne yazık ki son derece zayıf bir durumdayız. Verilen teşvikler ve yapılan yatırımlar az önce de ifâde ettiğimiz gibi memleket ekonomisinin üzerine kurulduğu hunide toplanıyor ve Tüsiad’ın şahsında temerküz eden kan emici vampirin midesine gidiyor. Bunun artık kesilmesi ve ekonomimizin yeniden teşkilatlandırılması gerekiyor.
Batılı siyasî düşünürlerden birinin güzel bir sözü var; “inanmayan toplumlar reform yapamazlar” diye. Bizim toplumumuzun inancından bir şüphesi yok elhamdülillah. Lâkin devlet ile millet, millet ile fert arasında bir ahenk tutturulamaz, muvazene kurulamazsa, biz bu varlık yokluk savaşından çıkamayız. Bunun için gerekli kâinat ve varlık muhasebesini yapmış da Büyük Doğu-İbda’dan başka bir fikir de yok.

Büyük Doğu-İbda’nın ortaya koymuş olduğu sistemi, bir yönüyle sisteme vasıta ve diğer yönüyle gaye sistem hâlinde ele alacak, sistemli bir şekilde tatbik edeceğiz yahut kaybedeceğiz. Başka türlü içinde bulunduğumuz badireyi atlatmamız, gemiyi bu fırtınadan çıkarıp selâmetle kıyıya yanaştırmamız mümkün değil…

***
Unutmadan: 10 Kasım tarihinde Koç Holding televizyon ve gazetelere “Bazı Borçlar Vardır Ödenmez” diye bir ilân vermişti, hatırlarsanız. Bugün bulunduğu konumdan bakarak verdiği ilânda son derece haklıdır. Asla borcunu ödeyemez. Buna mukabil bazı alacaklar vardır ki, onlar da ödenemez. Meselâ senelerdir milletimizin cebinden aşırıp yurt dışına kaçırdığınız parayı bu millete ödeyemezsiniz. Ayrıca sizin borçlu olduğunuz rejim de, asla ve asla bu millete olan maddî ve manevî borcunu ödeyemez!

Alacaklı olan biziz. Bunu biz unutmadık, siz de asla unutmayın!

Baran Dergisi 516. Sayı