Büyük Doğu-İbda’nın kısaca tanımı Büyük Doğu-İbda’nın kısaca tanımı

Üstad Necip Fazıl Kısakürek, 14 Mart 1936’da “sanat-fikir-aksiyon” alt başlığıyla yayımladığı ve 29 Ağustos 1936'da sona erdirdiği Ağaç dergisinin ardından, Büyük Doğu ismi altında yeni bir dergiyle 17 Eylül 1943 senesinde agora meydanında yer alır. Bu derginin alt başlığı ise “fikir-sanat-hadise-iş”tir.

Dergi en ufak köşesine kadar dopdoludur; o dönem vuku bulan hadiselerin analiz ve yorumlarında fikir ıstırabı tütmekte, Üstad Necip Fazıl her bir sayfada Müslüman Anadolu’nun kurtuluş destanını yazmaktadır.

Üstad, ilk sayıda “Büyük Doğu” başlığıyla fikriyatının ne ve nasıl şekil alacağını şu cümlelerle açıklar:

-BÜYÜK DOĞU, bir mefkûrenin ismi...

-BÜYÜK DOĞU, doğuş hâdisesinin ismile beraber şarka da işaret... Şu kadar ki, BÜYÜK DOĞU'nun işaret ettiği Şark, Türk vatanının sınırları dışında her hangi bir coğrafya pilânını kucaklamıyor.

-BÜYÜK DOĞU, kendisini mekân çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirecek bir dava...

-Biz, BÜYÜK DOĞU'yu, Türk vatanından başlayarak güneşin doğduğu istikameti yalayan bir madde zemininde aramıyoruz.

-Biz, BÜYÜK DOĞU'yu, yalnız Türk vatanının bugünkü ve yarınki sınırlarile çevrili bir ruh zemininde artyoruz.

-Biz, bütün millet kadromuzla beraber, Türk vatanının sınırları içinde, birşey olmaya, bir oluşa varmaya, bir varışı oldurmaya muhtacız; işte bu oluşun ismi, bizce, BÜYÜK DOĞU...

-Eğer birgün Türk vatanının sınırları içinde, sadık rüyalarımızın müjdesini eşya ve hadiselere sinmiş görürsek karşımızda billûrlaşacak manzaranın topyekûn ifadesi şu olacaktır: BÜYÜK DOĞU...

Öyleyse BÜYÜK DOĞU, çizmeli ayaklarla dışımızdaki iklimlere doğru bir yolculuk olmak yerine, rüzgârdan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru bir sefer...

-Doğudan gelmiş, Doğuyu örnekleştirmiş, Batıya doğru yürütmüş, sonra kala kalmış, doğan Batının saldırışları önünde Doğuyla beraber gerilemiş, geriledikçe gerilemiş, fakat uçuruma düşmemiş, bir şahlanışta kendisini mekân çerçevesinde kurtarabilmiş, her istikamette yeni örnekler aramaya çıkmış, amma zaman çerçevesinde bir türlü kurtarıcısını bulamamış bir millet olmak şuuruna sımsıkı bağlıyız.

-Kavramak lâzımdır ki, bir zamanlar Doğunun teknesinde yoğrulan ve kendi teknesinde Doğuyu yoğuran şahsiyet hamurumuz, Doğunun zaafında biz ve bizim zaafımızda Doğu mecalden düşerken kurtlanmaya yüz tuttu; ve o gün bugün, kendi öz cevherile yabancı cevherler arasındaki bilgisiz ve ölçüsüz katışmalar yüzünden hayatiyetini kaybetti, durdu.

-Zira Tanzimattan bugüne kadar, içimizle dışımız arsındaki mahsup sırrına bir türlü eremedik gitti.

-BÜYÜK DOĞU, o mefkûrenin ismidir ki, kökümüzle birine ve dallarımızla öbürüne ilişik olduğumuz Doğu ve Batı dünyaları arasındaki mahsup sırrını ruh ve kafa ağlarında örgüleşmiş bulacak ve Türk milletini, alacağile vereceği ortasında, tam bir asliyet ve şahsiyet ahengine ermiş görecektir.

Üstad, Büyük Doğu dergilerinde ilmek ilmek İdeolocya Örgüsü’nü işler, İslama Muhatap anlayışı en ince ayrıntısına kadar dokur. Çıkardığı dergide adeta “buz dağı gibi küfrü hohlaya hohlaya eritir.”

İlk sayısından son sayısına kadar Hak’kı anlatan, küfür rejimi ve rejimin bekçileriyle kıyasıya çatışan Üstad, 35 yıllık dergi sürecinde onlarca kez hapse girer. Hayatı adeta dergiyle hapis arasında geçer. Kimsenin cesaret edemediği dönemlerde Abdülhamid Han’ı, Vahdettin Han’ı konuşur, fikir eksikliğinden dem vurur ve kurtarıcı reçeteyi sürekli önümüze serer. Kemalist rejim sebebiyle zihni iğdiş edilmiş bir nesle tekrar hayat verir.

İlk sayısından son sayısına kadar toplamda 512 dergi çıkarır.

Birinci sayısında Hüseyin Cahit Yalçın, Behçet Bağdatlıoğlu, Selahattin Güngör, Suphi Nuri İleri, Cavit Yamaç, Ali Rıza Pişkin, Reşat Ekrem Koçu, Mehmet Turhan Tan gibi kalemler yer alır. Bu sayıda toplum meselelerine, fikir eksikliğine, tiyatro buhranına ve iç ve dış muhasebeye temas edilir. Üstad, Türk münevverleriyle “Nefs Muhasebesi” adı altında dokuz soruluk bir anket çalışması yapar. Bu çalışmalar ileriki sayılarda daha da artacak ve sanattan edebiyata, siyasetten iktisada, tarihten ilmi yazılara kadar devam edecektir.

Bu sayıda örmeye başladığı Büyük Doğu Fikriyatı daha sonra İdeolocya Örgüsü olarak çıkacak ve toplumu tekrar ayağa kaldırmaya namzet bir eser görevi görecektir.

İlk sayıda “1001 Çerçeveden” başlıklı kısa bir yazı ise o dönemde memleketin manzarasını gözler önüne serer. Ayrıca bu manzara günümüzde neyin var ve neyin yok olduğunu da birebir gösterir:

Var ile Yok

Kâğıt: Yok!.. Fikir: Yok!.. Bilgi: Yok!.. San'at: Yok!.. Gaye: Yok!.. Hamle: Yok!... Okuyucu: Yok!.. Münekkid: Yok!..

Camekânlarda çeşit çeşit mecmua var!!!

Çivi: Yok!.. Çimento: Yok!.. Kereste: Yok!.. Kiremit: Yok!.. Demir malzeme: Yok!.. Nakil vasıtası: Yok!.. Usta: Yok!.. Zevk: Yok!..

Arsalarda bucak bucak inşa var!!!

Para: Yok!.. Neşe: Yok!.. Rahat: Yok!.. Dost: Yok!.. Gıda: Yok!.. Giyim: Yok!.. Düğün: Yok!.. Dernek: Yok!...

Sokaklarda sürü sürü sarhoş var!!!

Maden: var!.. Orman: var!... İnsan: var!.. Kazma: var!.. Kürek: var!.. Gemi: var!.. Tiren: var!.. Şuur: var!..

Depolarda kömür yok!!!

Toprak: var!.. Köylü: var!.. Sapan: var!.. Öküz: var!.. Tohum: var!.. Güneş: var!.. Yağmur: var!.. Zaman: var!..

Ambarlarda mahsul yok!!!

Allah: var!.. Kitap: var!.. Tarih: var!.. An’ane: var!... Mahkeme: var!.. Aile: var!.. Mektep: var!.. Ruh: var!..

Cemiyette ahlâk yok!!!

Baran Dergisi