"Önce Amerika" ve Monroe Doktrini’ne dönüş
Belge, dış politikada geleneksel siyasi ideolojileri reddederek "Önce Amerika" mottosunu merkeze alıyor. "Şahin olmadan güçlü, güvercin olmadan ölçülü" gibi ifadelerle tanımlanan bu yeni duruş, diplomatik nezaketten ziyade kaba gücün caydırıcılığına yaslanıyor.
Dikkat çeken en önemli hususlardan biri, 19. yüzyıl sömürgeci reflekslerini hatırlatan "Monroe Doktrini"ne yapılan vurgu oldu. ABD, batı yarım küredeki hakimiyetini pekiştirmek ve dış güçlerin (özellikle Çin ve Rusya) bölgedeki etkisini kırmak adına bu eski doktrine "Trump Sonucu" adını verdiği yeni bir yorum getiriyor. Bu durum, Latin Amerika ve çevresinde ABD askeri varlığının artmasına sebep olacak bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
"Avrupa tanınmaz hale gelecek"
Vaşington’un Avrupa’ya bakışı ise tam bir güvensizlik içeriyor. Mevcut politikaların sürmesi halinde Avrupa kıtasının 20 yıl içinde "tanınmaz hale geleceği" ve bir "medeniyet silinmesi" tehlikesiyle karşı karşıya olduğu iddia ediliyor.
Belgede Avrupa Birliği ve ulus ötesi kuruluşlar, "siyasi özgürlük ve egemenliği baltalamakla" suçlanırken, Avrupa’da yükselen aşırı sağcı ve ırkçı akımlar "vatansever Avrupa partileri" olarak övülüyor. NATO konusunda ise üye ülkelerin çoğunluğunun yakın gelecekte "Avrupalı olmayabileceği" kehanetinde bulunuluyor ve ittifakın sürekli genişlemesi gerektiği algısının yanlış olduğu belirtiliyor. Vaşington, Avrupa'yı savunmak için "pamuk ellerin cebe gitmesini" şart koşuyor.
İç politikada ise göçmen karşıtlığı güvenlik stratejisinin merkezine oturtulmuş durumda. Sınır güvenliğini ulusal güvenliğin temeli sayan Trump yönetimi, ülkeyi hava ve füze saldırılarına karşı koruyacak "Altın Kubbe" isimli yeni nesil savunma sistemlerinin inşasını talep ediyor.
Asya-Pasifik ve Çin kuşatması
ABD, küresel nakliyenin can damarı olan Güney Çin Denizi ve Hint-Pasifik bölgesinde Çin’i çevreleme stratejisini derinleştiriyor. Tayvan konusunda statükonun korunması ve adanın Çin tarafından ele geçirilmesinin engellenmesi öncelikli hedef olarak belirlenmiş.
Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi müttefiklerin savunma harcamalarını artırması istenirken, "Birinci Ada Zinciri" boyunca saldırıları engelleyebilecek bir ordu kurulması planlanıyor. Bu strateji, bölgedeki gerilimin tırmanmasına sebep olacak askeri tahkimatların habercisi niteliğinde.
Ortadoğu: İşgal ve siyonizm bekçiliği
Belgenin Ortadoğu bölümü, ABD'nin bölgedeki varlığının temel sebebinin siyonist rejimin güvenliği ve enerji kaynaklarının kontrolü olduğunu bir kez daha teyit ediyor. İran’ın nükleer programının zayıflatıldığı iddia edilirken, bölgedeki istikrarsızlığın ana kaynağı olarak yine İran gösteriliyor.
Metinde, Gazze’de yaşanan soykırım görmezden gelinerek Trump’ın "Barış Başkanı" olduğu ve esirlerin iadesiyle savaşı sonlandırdığı gibi gerçeklikten kopuk iddialar yer alıyor. ABD’nin bölgedeki önceliğinin, terörist İsrail’in güvenliğini sağlamak, Hürmüz Boğazı ve Kızıldeniz’i açık tutmak olduğu açıkça belirtiliyor.
Suriye konusunda ise Türkiye’nin de adının geçtiği bir istikrar arayışından bahsediliyor. Suriye’nin Amerikan, Arap, İsrail ve Türk desteğiyle yeniden "olumlu bir oyuncu" olabileceği ifade ediliyor ki bu, ABD’nin bölgede yeni bir denklemin peşinde olduğunu gösteriyor.
Özetle; yayımlanan bu belge, ABD'nin "demokrasi ihracı" maskesini tamamen düşürdüğünü, bunun yerine çıkarlarını korumak için kaba kuvvete, şantaja ve askeri caydırıcılığa dayalı, daha saldırgan bir emperyal vizyona geçtiğini belgeliyor.