Yahudilik karşısında bugünkü İslâm âleminin perişan halini ilâhî bir ceza kabul edebilir ve bu cezayı şu sebeplere
bağlayabilirsiniz:

Yahudiler, Hayber kalesi kapılarından, sırtlarına kazma küreklerini vurmuş, her şeyden habersiz çıkarken, bu gaflet
manzarasını görüp «Yahudi ülkesi yıkıldı!» buyuran Allah'ın Resûlüne lâyık olamamanın cezası...

Mekke fethini takip eden cenkte, kalabalıklarına mağrur Sahabilerin, «artık bizi kimse yenemez!» şeklindeki böbürlenişlerinden sonra küfrün kuduz saldırışı önünde çözülüp Allah Resûlünü tek başına bırakışları ve gazayı O'nun tek
başına kazanışı hâdisesinden ders alamamanın cezası...

İslâmiyet ve ruh birliğini bir yana bırakıp, kabuk mânasiyle Arap kavmiyetçiliğine sarılmanın cezası...

İskelete kan vermek! İskelete kan vermek!

Her yolun ismini ve cismini değil de, varmak istediği hak ve hakikati İslâmda bulmak yerine, elması cam kırıklariyle
değiştirircesine gülünç bir sosyalizmaya kapılmanın cezası...

Nasır'ın yakışıklı orangutan maymunu edâsı içinde, tereddiye kadar götürülmüş bir dış yüz kopyacılığı yüzünden, eldeki
Batı âlet ve silâhlarının ruhuna ve kullanılma dehâsına erememenin cezası...

Lâftan öteye, atılganlığı, hamleyi, hareketi, taarruzu, her şartiyle sağlayamamanın ve becerememenin cezası...

Batılı rakip dünyalar arasındaki gerçek bir hesap muvazenesini kuramamanın ve (Anglo-Sakson)larla İslâvlar arası
rekabeti idare edememenin cezası...

Kur'ân'da, açıkça «yalnız çalışana verilir!» diyen Allah'ın bu fermanındaki hikmeti, şeytan ve yahudi kadar olsun, anlayamamanın cezası...

Kısaca: Marka müslümanı geçinip, ruhta müslümanlığı kaybetmiş olmanın cezası...

Necip Fazıl Kısakürek, Rapor 12, 1980, s.66-67