İlâhî düzenden kopuş ve buna bağlı olarak oluşmuş kurum, kural ve davranış alışkanlıklarından vazgeçiş bir tek şeye delâlet eder: Kendini yenileyemeyen, yeniden keşf edemeyen, dolayısıyla kendi benliğiyle perdelenmiş insanın daha büyük bir gerçekliği tanıma istidadını ve iktidarını yitirdiğine! Bu da insanda ancak hüsranını taşıyacak kadar bir mecâl bırakır ki, tabiata hâkim olmak için gösterdiği gayreti; ruhî mükemmeliyete doğru genişletemeyen insanı, o çok korktuğu dünyevî kaygılardan çok daha büyüklerine karşı açık hâle getirir. Toplumları köklerinden sarsan koyu bunalım dönemleri, böyle bir dönemdir. İnsanlar, “bu hâl neyin nesi, nereden gelip nereye gidiyoruz, beni, ailemi, milletimi nasıl bir felâket bekliyor, buradan bir kurtuluş yolu var mıdır?” sorularını kendilerine sormaya başlarlar. Bugün insanlık olarak böyle, netameli bir süreçle karşı karşıyayız ve sonumuzun ne olacağı da belli değil. Sanki, insanlığı tümüyle yıkıma sürükleyecek bir çağın hazırlıkları yapılıyor. Mâlî güçlerle, devlet güçleri (Pentagon ve müttefikleri) arasında uzun zamandır kurulamayan denge devlet güçleri lehine değişmiş görünüyor. Bu da insanlık için tam bir felâket demektir.

Netice itibariyle, dünya olağanüstü hadiselere gebe. Görünen o ki, şer güçler, devletleri yeni sistemin yeni yapılarını kabule zorlayacak, bu yapılarla bütünleştirme, dünya ekonomisini restore etme, yeni sömürgeciliği yeni çağa uydurma ve hâkimiyet kurma çabalarını kaotik bir ortamda sürdürecekler. Virüs belâsı geçse bile yenileri gelecektir. Dolayısıyla sıradışı hadiseleri doğru okumalı ve bunlara hazırlıklı olmalıyız. Aksi takdirde, tarihin seyrini de öngöremeyiz. Yeni sistemin yeni yapılarına tâbi olmaktan, bunlara uygun davranış alışkanlıkları edinmekten başka çaremiz kalmaz.

Yazı: Mevlüt Koç

Yazının tamamı için TIKLA