İnsanın kendisi tükendi, artık yücelemiyor! İnsanın kendisi tükendi, artık yücelemiyor!

Bilgiyi varlığın dışında bırakmak, insan var oluşuyla ilgisini kesmek. Bilgi için bilgiyi aramak, hatta çıkar ve sömürge için bilgiyi amaç görmek, teknolojik üstünlüğe sahip olmayı (bilgiye sahip olarak) kendi üstünlüğü olarak görmek ve öbür medeniyetleri sömürü ve zorbalığa layık, gelişmemiş, geri kalmış insan soyu olarak görmek. Bütün bunlar Batı’nın kibri ve maddeyi kutsamasına yol açmış, ilahî olanı red için insanı merkeze koyarken (hümanizm, insan hakları, özgürlükler vs.) aslında insandan ziyade maddeye değer vermiştir. Derinliğine insan özüne değil de, maddeyi tasarruf eden teknolojiyi icad eden genişliğine insana değer vermiştir. Bilim de değerini buradan alır ve bu açıdan kutsanır, sanki değer yargısı gibi değer görür. Tabiî kendi tekellerinde olduğu müddetçe.

Öğrenmek kişinin kendi kendine var ettiği bir olgudur. Peygamber sözünde, “Ya öğreten ol, ya öğrenen; üçüncüsü olma” şeklinde öğrenme teşvik edilmesine rağmen, modernizm öğrenmeyi de metaya çevirmiş, kişinin varoluşuyla ilgisini kesmiştir.

Hayatın mânâsı laboratuvar ortamlarından çıkmaz. Metalaşmış bilgi ile de hakikate ulaşılamaz. Ancak kendimizi ve kâinatı irfansız-hikmetsiz tek düze tanımış oluruz. Aslında Batı’nın bilim ve teknik algısıyla eşyanın hakikatine ters düşülmüş oluyor. Bugün Batı’nın bin bir akıl harikası keşifleri yanında “neden buhran içindedir?” diye düşünmek gerek. Maddî keşifleri onlara niye bıraktığımızı da. Zira İslâm’ın altın asırlarında durum böyle değildi.
Fikir ve irfan derinliği olan, insan ve kainat tasavvurumuzun işaret dilini oluşturan BD-İBDA dünya görüşü, mekanik düşünmeye alışanlar tarafından yadırganır, ters gelir; kafa konforunu, şablonları ve ezberleri bozduğu için. Halbuki insan kelimelerle düşünüyor ve düşüncede ne kadar ufku genişse hürriyetine ve insanî özüne o kadar yaklaşıyor. Birbirine zıt kelimeler bile “zıtların birliği-kesrette vahdet” esprisi içinde Salih Mirzabeyoğlu’nun “Ölüm Odası” ve öbür eserlerinde işlenir. İnsanın özüne, varlık hikmetine göre geniş bir bakış açısıyla özgürlük alanı açılır. Fakat mekanik düşüncenin dar kalıplarını aşma çabasında olanlara hitap eder ve onu kendi oluş orijinalliğine davet eder. 

Kâzım Albay

Yazının tamamı için TIKLAYINIZ