Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin katıldığı bir canlı yayında “Kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin en baştaki argümanı ‘Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum’ oluyor. Şimdi benim Milli Eğitim olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak. O zaman veliyi ikna edebilmemiz için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli” dedi. Tahmin edilebileceği gibi bu sözlerin ardından büyük fırtına koptu. “Laiklik elden gidiyor”, “irtica geliyor” gibi klasik tepkilerin yanında “okula göndermeyen ailelerden çocukları zorla alınmalı” gibi zorbaca refleksler de gösterildi.

Türkiye’de solcu ve Kemalistler halkı anlamadılar, anlamak için çaba da göstermediler. Her ne kadar bu anlayışsızlık zorbalığa, zulme dönüşmüş olsa da toplumun kodlarını çözüp dönüştüremediklerini düşünürsek solcu ve Kemalistlerin cehaletinin Allah’ın

bir lütfu olduğunu da söyleyebiliriz.

Bu çifte standart artık son bulsun Bu çifte standart artık son bulsun

Şerif Mardin’in 1969’da yazdığı “Din ve İdeoloji” eserini şahsen “Türkiye’de mütedeyyinler neden bir türlü modernleşemiyor?” sorusuna bir cevap arayışı olarak okumuştum. Mardin, kitabını şu cümlelerle bitiriyor: “Okula gitmenin sağlayacağı imkânların kapalı olduğu yerde kişi Kur’an kursu yolunu seçecektir. Seçkinlerinin çok çok uzak oldukları bir kültürde kişi ‘halk seçkini’, - mesela Nurcu – olmayı deneyecektir. Doktorun halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler zengin olacaktır… Türk aydınları bu hakikatlerden hareket etmedikçe bir taraftan toplumdan uzaklıklarını sürdürecekler, diğer taraftan da sürprizlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir.

Örneğin 28 Mayıs 2023 seçimlerinde Tayyip Erdoğan lehine çıkan sonuca ya da Menzil şeyhinin ölümü sonrası toplanan kalabalığa şaşırmak, işte Şerif Mardin’in dikkat çektiği bu toplumdan uzaklaşmanın neticesidir.

Cumhuriyet’in modernleşme projesi o kadar yavan, kopya ve tepeden inme ve o kadar donuk, yobaz ve revizyona tahammülsüz idi ki (bundan dolayı tekrar Allah’a hamdolsun), geniş halk kesimleri bu projeye uzun yıllar, hatta diyebilirim ki AK Parti iktidarına kadar müthiş direniş gösterdiler. Kız çocuklarını, hatta erkekleri okula göndermemenin, hastanelere değil üfürükçülere gitmenin, tarikatlarda örgütlenmenin nedeni solcu ve Kemalistlerin zannettiği gibi “cehalet” değil, çarpık modernleşme projesine karşı şanlı bir direnişti. Köye gelen öğretmen halka tepeden bakıyor, inançlara saldırıyor, değerleri aşağılıyordu. Hastaneye ulaşmak mümkün değildi; ulaşabilenler ise kibir abidesi doktorlar tarafından aşağılanıyordu. Kamu kurumuyla, memurla halk arasında uçurum vardı. Devlet ezana, Kur’an eğitimine, hatta kılık-kıyafete, hatta müzik zevkine dahi müdahale ediyordu. Böyle bir tabloda halk ile devletin ve aydınlarının arasının açılması son derece doğaldı. Devlet ve aydınlar ise bu açılmayı kısa yoldan “cehalet” olarak nitelendirip sadece baskıyı, zorbalığı, zulmü, kibri artırıyordu.

Ancak zamanla, bu direnişin mütedeyyin/muhafazakâr kesimi tamamen denklem dışına ittiği görüldü ve bu kesim alternatif çözümler üretme yoluna gitti. Örneğin İmam-Hatipler böyle bir alternatif çözümdü; ya da başörtüsü, kız çocuklarının da okuyabilmesini sağlamak için bir yöntemdi.

Şunu kabul edelim: Devlet ile vatandaş arasındaki güven bunalımını sona erdiren, bununla birlikte Cumhuriyetin modernleşme projesi ile halkı barıştıran AK Parti iktidarları oldu. Bir nevi Şerif Mardin’in 1969’daki önerisi 2002 yılından itibaren uygulanmaya başladı. AK Parti iktidarına duyduğu güvenle mütedeyyin/muhafazakâr kesim kız ya da erkek çocuklarını okullara göndermeye, daha genel manada kamusal alana yönlendirmeye başladı. Okul öncesi eğitimden lisansüstüne kadar Türkiye’de okullaşma oranı AK Parti dönemlerinde arttı. Kamu istihdamında ayrımcılık ortadan kalktı.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bahsettiği kız okulları, sayıları epeyce azalmış olsa da, kızlarını okula göndermekte çekingen davrananları da şüphesiz ikna edecektir.

Kız okullarına itiraz etmekle solcu ve Kemalistler cehalet ve yobazlıklarını tekrar sergilemek dışında bir şey yapmıyorlar. Zira, müfredat değişmedikçe, eğitim baştan sona gözden geçirilmedikçe, sisteme giren ne kadar farklı olursa olsun, sistemden çıkan aynı olacaktır. Mütedeyyin ama modern bireylerin artması, gençlerin edep sorununun büyümesi, Kemalizm’in çağa hala direniyor ve sekülarizmin her zamankinden daha cazip olması bunun delili değil mi?

Kız okulları açma cesaretinden dolayı Sayın Yusuf Tekin’i tebrik etmek gerekiyor. Aynı cesareti eğitimin muhtevasında da göstereceğine şüphemiz yok.

Aydın Ünal, Yeni Şafak