İbrahim Halil Çelik Kimdir?

İbrahim Halil Çelik, 1 Ocak 1947, Şanlıurfa doğumlu. Şanlıurfa Lisesi (1966), Şanlıurfa Öğretmen Lisesi (1967), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü (1975) mezunu. İstanbul (1968-71) ve Şanlıurfa’da (1971-72) ilkokul öğretmenliği, Şanlıurfa’da Millî Eğitim müdür yardımcılığı ve Halk Eğitim başkanlığı (1975-84) görevlerinde bulundu. 1984 ve 1989’da RP’den iki kez Şanlıurfa Belediye Başkanı seçildi. 1991’de belediye başkanı iken RP’den Şanlıurfa Milletvekili seçilerek Meclise girdi. Çelik’in yazıları Harran, Hilal, Millî Kaynak dergileri ile yerel gazetelerde yayımlandı. Türkiye Yazarlar Birliği, Birlik Vakfı (kurucu), ŞURKAV (kurucu) üyesidir. Şair Nezihe Hanım / Hayatı-Eserleri ve Gazelleri (1986) adlı bir eseri vardır.

Mâlum olduğu üzere mayıs ayı hem Üstad’ın hem Kumandan’ın doğum ve vefat ayları. Üstad’ın doğum ve vefatı 26 ve 25 Mayıs, Salih Mirzabeyoğlu’nun ise 9 ve 16 Mayıs. Önce Üstad ve Büyük Doğu davasından sohbet edelim. Sonra onun devamı olarak Mirzabeyoğlu ve İbda davasından bahsedelim. İlk sualim şu olsun. Büyük Doğu’nun hayatınızdaki rolü nedir?

Söze Besmeleyle başlayalım. Besmele her hayrın başıdır. Bismillah. Söz, insanın ya zindanı yahut onu kurtaran fermânıdır. Şimdi bu söyleyeceklerim benim zindanım yahut kurtuluş fermânım olacaktır. Sevgili Kardeşim Kazım Bey, öncelikle beni hayatımın en unutulmaz zamanlarına götürdüğünüzden dolayı size çok teşekkür etmek istiyorum. Uzun yıllardır böyle fikrî mülakat sorularına muhatap olmamıştım. Cevap vermek benim için zor olacaktır.

İnsanların hayatları çocukluklarında gizlidir. Nasıl ki her ağacın, her çiçeğin, her canlının hayatı tohumlarında gizli ise, her insanın da geleceği onların DNA’larında gizlidir. İnsanlar gelişip serpildikçe, DNA’ları da öylece serpilir ve gelişir. Fidanlar nasıl büyüyüp ağaç olurlarsa, insanlarda öyle büyür, hak ve hakikati taşıyan yüce varlıklar olurlar.

İşte beni, onlu yaşlarıma geri götürdüğünüz için size minnettarım. Hayatın başlangıç noktası, onun ana karnından öğretmen ocağına düşene kadar dünya hayatımızı oluşturan ana unsurlar nasıl kara, su, hava ve ateş ise; benim gençlik yıllarımın fikrî oluşumunda da bu ana unsurlar gibi, büyük insanların etkileri olmuştur. Bunlar; Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Muhammed İkbal ve Said Nursi’dir. Benim için Mehmet Akif toprak, Necip Fazıl su, Sezai Karakoç ateş, Muhammed İkbal hava ve Bediüzzaman Said Nursi de beşinci element olmuştur. Ben, ilkokul dördüncü sınıfa giderken Büyük Doğu ile tanıştım. O günden bugüne onunla irtibatımı hiç kesmedim. Onun, hayatımdaki rolü, Mutlak Hakikatin düsturları, iliklerime kadar işlemiş ve yaşamak için nasıl nefes almak lâzımsa, “Çağlar Üstü Fikir”i hayata hâkim kılmak da hayatım boyunca öyle gayem olmuştur. Hakkı, cihana hâkîm kılma eylemi de bizim için vazgeçilmez bir gerçektir. Beni bu yaşta diri tutan, işte bu özlemdir.

Büyük Doğu’yu nasıl tanımlarsınız ve fonksiyonu nedir?

Büyük Doğu, “Çağlar Üstü Fikir”in, “Pörsümez Yeni”nin, çağımızdaki İslâm Ruhunun Agora Meydanıdır. Büyük Doğu, Allah demenin yasak olduğu devirlerde, Allah adını, çekinmeden haykırmanın adıdır. Buz dağlarını nefesiyle eriten korkusuz adam, zirve şair Üstad Necip Fazıl’ın, bizler için hazırladığı bir kurtuluş reçetesinin adıdır. Büyük Doğu, bizim kurtuluş eczanesindeki ilacımızın adıdır. Hâlâ fikrî, edebî ve içtimaî hayatımızı kuşatan büyük bir dâvânın adıdır. Ben, Büyük Doğu, Diriliş ve Nur çeşmelerinden hayat iksiri nûş eyleyenlerdenim. Büyük Doğu Üniversitesinin, Diriliş Fakültesi mezunuyum.

Büyük Doğu dâvâsının temel eseri “İdeolocya Örgüsü”dür. Bu eseri analiz eder misiniz?

İdeolocya Örgüsü, baş komutanlık ilkelerini hayata hâkim kılmak için yazılmış mücevher bir eser. Onu, yıllar evvel her okuduğumda, cümle cümle altını çizdiğim ve ezberlediğim eserdir. Onun teorisini hayata hâkim kılmak için İBDÂ hareketinin komutanı Mirzabeyoğlu’nun ömrünü adadığı çileli yolun adıdır. Necip Fazıl Üstadın, beyin kıvrımlarını yakan, onun o muazzam fikrî ağırlığını ve onun üstün belagatını kelimelere döktüğü aşılmaz eseridir İdeolocya Örgüsü. Büyük Doğu ideali, İslâm’ı, hayata hâkim kılma davasıdır. 

Necip Fazıl, Mirzabeyoğlu’nun tesbitiyle söylersek, İslâm’a muhatap anlayışın “nasıl”ını örgüleştirmiş adamdır. İslâm, Mutlak Fikir’dir. Ancak bunun “Vasıta Sistem”i olmalıdır.  Yani Kur’an ve Sünnet ölçülerine bağlı olarak, kendi çağında sosyal, siyasî, ahlâkî bir “tatbik-vasıta sistem” gerekmektedir. Büyük Doğu İdeolocyası, bu ihtiyaca binaen ortaya konmuştur. Bu hususta neler söylemek istersiniz?

Buna, bugün dünden daha çok muhtaç olduğumuzu bariz bir şekilde görüyoruz. İslâm âleminin kurtuluşu Büyük Doğu’nun işaret ettiği ufuk ve hedeflerdedir. “Hakimiyet Hakkındır” düsturunu, hayata hâkim kılmak ve Kur’an ile Sünnetin ışığında sabit din ve dinamik şeriat ölçeğinde, ümmetin birlikteliğine ihtiyaç vardır. Bunu da yapmaya muktedir bir oluşuma sahibiz. Bugün kan gölüne çevrilmiş İslâm toprağında bizden umut bekleyen Gazzeli kardeşlerimize ne zaman yardım edeceğiz? Bunu yüreğinde duymayana Müslüman mı denir?

Cihadın unutulduğu bir demde İbda, Allah ve Resûl dâvâsında “Doğru Yol”un, “Kurtuluş Yolu”nun bir işaretidir. Bu husus, aslâ unutulmamalıdır.

Büyük Doğu’nun, İslâm ruhunun “nasıl” davası oluşuna dikkat çeken Mirzabeyoğlu, onun yürütücü “niçin” kanadı olarak İbda fikriyatını ortaya koymuştur. Bu hususta neler söylemek isterseniz?

“Mutlak Hakikat”ın hayata hâkimiyeti Kur’an’ın ve Sünnetin ışığında, yeniden insanların “Mutlak Hakikat”a teslimi ile olur. Kur’an’ın hükmünü dünyada salih idareciler icra eder. Komutansız ordu olmadığı gibi, fikrî yapının yol göstericisi olmadan da o fikir hayata hâkim kılınamaz. Mirzabeyoğlu, bunun icrası için hayatını ortaya koyan yiğit bir insandır. Fikri aksiyona çeviren, onu hayata hâkim kılmak için ömrünü zindanlarda geçiren yiğit bir insandır.

Sizin hâtıralarınız olan “Siyaset ve Kitaplar Arasında” isimli, İsmail Sert’in hazırladığı kitabın hem başlığında hem muhtevasında görüldüğü üzere siz, hayatınız boyunca kitap okumayı hiç ihmâl etmemişsiniz. Güzel ve faydalı bir alışkanlık. Bu minvalde sorayım. Size gönderdiğim Mirzabeyoğlu’nun kitapları arasında olan onun temel eseri ve düşünce sistemini ifade eden “İbda Diyalektiği”ni inceleyebildiniz mi? Sizin değerlendirmelerinizi ve mümkünse eserden, ilginizi çeken pasajları alabilir miyiz?

Kitap, benim hayatımın nefes borusudur. O olmadan ben yaşayamam. Okumak benim için bir gıdadır. Hem ruhumun hem de beynimin gıdasıdır. Kitap, dünyanın olmazsa olmaz nimetidir benim için. Kitap, su ve hava gibidir benim için. Sağ olunuz. Göndermek lütfunda bulunduğunuz o güzel eserleri gerek araya mübarek Ramazan’ın ve gerekse seçimlerin girmesi sebebiyle tam tatlarını alarak okuyamadım. Ancak size söz verdiğim için, yine de ciddi bir şekilde tetkikte kusur eylemedim. Bu da beni uykusuz bıraktı. Uzun vaktimi aldı. Zihnim yeniden ışık buldu. Onları okudukça müstefid oldum. “Kurtuluş Yolu” İbdâ Diyalektiği çok kıymetli bir eser. Büyük Doğu Mimarı’nın elimize tutuşturduğu reçete üzerinde, İslam fikir ve aksiyonunu tezgâhlamanın ana kalıbıdır sözünden Kurtuluş Yolu: İsim ve Nisbet, Tarih ve Muhasebemiz, Tarih Görüşümüz, Şeriat-Tasavvuf ve Dünya Görüşümüz, Kurtuluş Yolu, Diyalektik Ölçülerimiz ve Memuriyetimiz ve Mecburiyetimiz” gibi yedi levhayı içer gibi okudum. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ruhu şad olsun. Bu fikirler, gün geçtikçe, Büyük Doğu ormanında filizlenen çınarlar gibi büyüyecektir. “İbdâ” fikriyatının, “Kurtuluş Yolu”nun remzi olacağına inanıyorum. Büyük Doğu ideâli, İslâm’ı, hayata hâkim kılma davası idi. Üstad, “İdeolocya Örgüsü”nü, ilmik ilmik ören, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ise, onun aksiyon cephesini örgütleyendir.

Yine Mirzabeyoğlu’nun “Necip Fazıl’la Başbaşa” eseri ve Hikemiyat eseri hakkında neler söylemek istersiniz. Keza onun “Hikemiyat” isimli eseri hakkında düşünceleriniz nedir?

Benim bu konuda bir şey söylememe gerek yok. Çünkü Üstad, kendisi söylemiş: “Hakkımda yazılmış tek harika kitap.” Tefekkür ve hikmet hazinesi “Hikemiyat” kitabı ise Muhasebe, Murakabe, Muhakeme ve Mihrak levhalarından oluşan, tefekkür ve hikmet saçan güzel bir eser. Aslında bunun için özgün bir makale yazmak gerekir. Ama siz istediğiniz için, ben de kısa bir gezinti yapacağım bu eskimez eserin sahifeleri arasında. Mirzabeyoğlu bu eserini şöyle tavsif ediyor: “Bu eserin, isimlendirme bakımından diğer eserlerime nisbetle şemsiye rolünü belirttim; bir alem, bir remz… O halde, “muhasebe”, “murakabe”, “muhakeme” ve asıl aldığımız esası “mihrak” diye işaretlemek, bu manaya uygundur; öyle de yaptık!” diyor. Ben de bunlardan birer kısa örneklerle bitireceğim.

“Sevgili gençler, dört-beş yıldır şu topluluk nizamı içinde buluşamadık! Hasretiniz bende devamlı olarak yaşadı. O günden beri, ben daha ihtiyarladım; sizse, gençlik ifadesiyle gençleştiniz, daha tazelendiniz. Fakat bende ihtiyarlamayan, son nefesime kadar devam edecek ve ondan sonra, ruhumun nezareti altında kalacak olan bir şey olmak lazım… İşte o şey, dört sene sonra yine bu nizam içinde, bu dünya yüzüne ait bir aksiyon hevesi içinde, emeli içinde, beni sizlere ve sizi bana kavuşturuyor.” (s.14)

Başka bir örnek: “O halde… Hem camiada ve kıyısında köşesindeki pisliklerin, hem de İslam dışı çevrelerin yanlışlıklarının gösterilmesi, kirlerinden arındırılması ve BÜYÜK DOĞU hamamında yıkanarak, hayatın hakikati hüviyetine büründürülmesi, “vasıflandırma “işimizin bir yüz!”   (s.148)

Başka bir örnek daha:

“Miraç haktır; ve hem ruhanî hem de cismanîdir. Cisim ve ruh beraber… Allah’ın müddetini ölçmeğe de kimsede ve hiç bir akılda mecal yoktur. Dış şekil bir kerede sapasağlam çerçevelendikten sonra, teferruat üzerinde her türlü çekişme kabadır. Çekişenler, aşk ve zarafet ve ürperti cepheleri noksan olanlar…” (s.201)

Son olarak başka bir örnek daha:

“Ben bütün Nebilere altı hasletle üstün kılındım: Bana kelâm ve mânâ toplayıcılığı verildi… Düşman kalbine heybetim düşürüldü… Yeryüzü bana mescit ve pak kılındı… Topyekûn insanlığa Peygamber gönderildim… Peygamberler halkası da benimle tamamlandı.” (s.269)

Salih Mirzabeyoğlu’nun mücâdelesini, 1975 yılında çıkardığı Gölge Dergisi ve 1979’daki Akıncı Güç’ten başlamak üzere biraz anlatabilir misiniz? Yolunuzun Mirzabeyoğlu’nun mücadelesiyle birebir örtüştüğü alanlar oldu mu? Onunla hâtıra ve izlenimleriniz var mıdır?

Rahmetli Kumandan ile yolumuz kesişmedi bu âlemde. Ancak umudum odur ki, öte alemde “Gaye İnsan-Ufuk Peygamber” yüce Resul ve onun Nebevî halkasında oturanların dizlerinin dibinde biz de birlikte otururuz. Tek kelime ile Kumandan, benim için, Üstadım Necip Fazıl gibi, onun da, olayların künhüne vakıf olma arzusu her şeyin önünde gelirdi. Bence, bu özellik üstün nitelikli insanların ortak özellikleridir.

Büyük Doğu-İbda fikir ve hareketi ülkemiz için ne mâna ifade ediyor ve gençlikte yeterince yankı buluyor mu? Ruh adalesi genç biri olarak bu soruyu size yöneltmek istedim, neler söylemek istersiniz?

Bugün Üstadın ismi çok yad edilmesine rağmen onun ruh kökümüze havi hiçbir fikri hayatımızda meri değildir. Onun istediği “dava taşını” gediğine koyacak nesilleri yetiştiremedik. Eğitim sistemimiz buna müsait değil. Bu sistemde, arzulanan nesilleri yetiştirmek mümkün değildir. Bizim gençlik yıllarımızda neşredilen ilmî, edebî ve fikrî mecmualar, beyinlerimizi cilalayan, onları aydınlatan fenerlerdi. Onları okumak, su içer gibi eylemlerdi. Yeni çıkan dergileri ekmek alır gibi almak için gazete bayilerinin önünde sabahlardık. Onları satmak ve abone yapmak için ter dökerdik. Bu ruhu yeniden gençlere aşılamak için şimdi değiştirilen yeni müfredat içine mutlaka dercetmeliyiz. Gençlerine, “diriliş ruhunu” aşılamayan milletlerin bekalarından şüphe edilir.

İlâve etmek istediğiniz bir husus, bir hâtıranız varsa lütfen buyurun!

Çok teşekkür ederim. Sizin sorularınızı yalın bir dil ile cevaplamaya çalıştım. İnanıyorum ki, doğum ayları ile vefat ayları aynı olan Üstadım ve onun talebesi Salih Mirzabeyoğlu’nun ruhları şad olmuşlardır. Sizler böyle vefalı ve anlamlı vefat yıl dönümlerini hayırla yad ettiğiniz için, beni çok mutlu ettiniz. Onlar gittiler, iyi atlara binerek ebedî yurtlarına. Bizlere de, bıraktıkları değerli kitapları kaldı. Eserleri, onları hep hayırla yad ettirecektir. Ruhları şad olsun.

“Ölüm güzel şey budur perde ardından haber;

Hiç, güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”

Vesselam.

Aylık Baran Dergisi’ne emek verenler çok teşekkür ederim. Allah, sizlerden razı olsun.

Aylık Baran Dergisi 27. Sayı, Mayıs 2024