"Salih Mirzabeyoğlu ve İbda hareketi" başlıklı bir tez kaleme alan Abdullah Sabuncu ile tezi etrafında konuştuk.

“Salih Mirzabeyoğlu ve İbda hareketi” başlıklı yüksek lisans tezini hazırlamaya sizi sevk eden sâik nedir?

İslâm Mezhepleri Tarihi (yahut daha sık kullanımıyla Mezhepler Tarihi), ilahiyat fakültelerinde uzun yıllardır var olan bir ana bilim dalı. Bu disiplin içerisinde son yıllarda artan bir rağbetle, “Çağdaş İslâmî Akımlar” da bir alt dal olarak lisans düzeyinde okutulmakta ve lisansüstü düzeyde ilgili akademisyenler tarafından çalıştırılmaktadır. İlk gençlik yıllarımdan itibaren İslâmcılık üzerine yaptığım okumalar ve araştırmalar, üniversite eğitimimin sonunda bu alanda çalışmam için bir altyapı niteliğinde olmuştu. Böylece, lisans eğitimimi tamamladıktan hemen sonra, Çağdaş İslâmî Akımlar üzerine akademik olarak çalışabilmek adına, Mezhepler Tarihi bölümünde yüksek lisansa başladım. Yani bu tezin hazırlanması esasen bir tesadüften yahut prosedürü tamamlamaktan ibaret değildi. Sosyal çevrem ve ilgi alanlarımla, müşahhas bir alan ve çalışma konusu seçmiş oldum diyebilirim.

Bu konuya karar verdiğinizde hocalarla istişareniz oldu mu? Tez hocanızı nasıl seçtiniz ve nasıl çalışmaya başladınız?

Henüz yüksek lisans seviyesinde okumalar yapmadan, çeşitli üniversitelerdeki alanında uzman hocalarımdan tavsiyeler aldım ve bunlara uymaya gayret ettim. Bu görüşmeler neticesinde tez konusunu belirlemekle ilgili hocalarımın ortak tavsiyesi, danışman hocayla ortak zeminde belirlenen bir konuya yoğunlaşmaktı. O yüzden Salih Mirzabeyoğlu yahut İBDA fikriyatı ilk başlarda düşünülmemişti. Tek dileğim birlikte çalışacağım danışman hocanın, Mezhepler Tarihi içerisinde, Çağdaş İslâmî Akımlar üzerine çalışmanın faydalı olacağını düşünen biri olmasıydı. Zira hoca klasik mezhepleri çalışmanın daha uygun olacağını düşünüyorsa, onun metoduna uymak akademik olarak daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlıyordu. Çok şükür, danışman hocam Prof. Dr. Mehmet Kubat’a ilgi duyduğum başlıklardan bahsettiğimde, teşvik edici konuşmalarda bulundu. Okumalarımızı o yönde şekillendirdik. Günler, haftalar geçtikçe, tez için özgün bir çalışma konusu bulmak adına başlıklarımız da belirli bir çerçeveye oturdu.

Tez hazırlarken danışman hocanızla ne gibi aşamalar yaşadınız?

Az önce de ifade ettiğim gibi, danışman hocama Çağdaş İslâmî Akımlar üzerine çalışıp çalışamayacağımı sorduğumda, müspet karşıladı ve seminer çalışmamızı Mevdûdî ve Cemaat-i İslâmî üzerine yaptık. Bu küçük çalışma tez adına çok güzel bir alt yapı oldu benim adıma. Hocamın kitaplarını okuyup, yazı dilini anlamaya gayret ediyordum zaten. Fakat seminer çalışmasının mini bir tez olması, bizi bilgisayar karşısında ilk kez akademik bir çerçeveyle karşı karşıya bıraktı. O süreçte Mehmet hocamın çok ciddi desteğini gördüm ve işin metodolojisinin farkına varmış oldum. Bu arada hocam her bir öğrenciden talep ettiği gibi, benden de çalışmak istediğim konuları tespit etmemi talep etti. Böylece benim için sancılı bir süreç başlamış oldu. Çünkü konunun hem özgün olmasını hem de hakkının teslim edilmesini çok önemsiyordum. Zira alanımızın ilkelerinden biri deskriptiflik ilkesiydi. Yani olayın fotoğrafını çekmek, Mehmet hocamın tabiriyle “ne ise, o” şeklinde ortaya koymaktı.

Birkaç hafta araştırma yaptıktan sonra, Salih Mirzabeyoğlu hakkında hiçbir akademik çalışmanın olmadığını fark ettim. Kendisi hakkında detaylı bir malumatım da bulunmuyordu. Ama hiçbir şekilde adının geçmemesi şaşırtmıştı beni. Konuyu çalışabileceğimi düşününce, danışman hocama ilettim. Kendisi de olumlu karşıladı ve böylece tez serüvenimiz başlamış oldu.

Araştırma yaparken nelerle karşılaştınız, nerelere müracaat ettiniz, kimlerle fikir alışverişinde bulundunuz?

Sosyal bilimlerde temel kaynaklara ve tanıklara ulaşabilmek esas olduğundan, Salih Mirzabeyoğlu’nun eserlerini incelemeye başladım. Daha önce hiçbir eserini okumamıştım ve kendisi de iki yıl önce vefat etmişti. Bu süreçte Selim Gürselgil’in “Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” kitabını buldum. Kendisiyle iletişime geçip tezimden bahsettim. Selim Bey’in kitabı zaten bir fihrist gibiydi. O kitabı irdeleyerek tez şablonunu çıkardım ve tez için Mirzabeyoğlu’nun yaklaşık 30 eserinin incelenmesi gerektiğini fark ettim. Bu kitapların bazılarının baskıları tükenmişti. İbda Yayınları ile irtibat kurduğumda, tüm eserlerin baskılarının kendilerinde bulunduğunu söylediler ve bana istediklerimi ulaştırdılar. Çalışmamızı hazırlarken, danışman hocama tezin içerisine röportaj ekleme fikrimi sundum. Kendisi de faydalı olacağını ifade etti. Selim Gürselgil ve Şükrü Sak’la görüşmeler gerçekleştirdik ve onlara yönelttiğim bazı soruları da teze ilave etmiş olduk.

Tezin sonunda Salih Mirzabeyoğlu hakkında ne gibi yeni fikirler öğrendiniz, önceki anlayışınızda bir değişiklik oldu mu? Tezden sonra sizde hasıl olan görüş nedir?

Salih Mirzabeyoğlu’nun fikirlerine tezden önce hâkim değildim. Yalnızca ismini biliyordum. Eserlerini okudukça ve dilinin derinliğine indikçe doğrusu çok şaşırdım. Hem dili Necip Fazıl Üstada çok benziyordu, hem de bu kadar esaslı, felsefî metinleri bunca zaman fark etmemiş olmam beni üzmüştü. Mirzabeyoğlu’nun eserlerini okumak bu şekilde tez için de şevk veriyordu. Mesela, Başyücelik Devleti teorisini biliyordum ama Salih Mirzabeyoğlu Büyük Doğu anlayışını, Başyücelik Devleti idealini taçlandıran kişiydi. Mirzabeyoğlu’nun “Kültür Davamız” isimli eseri için Üstad şunları söylüyordu: “Bu kitap, cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir.” Böyle yakın bir ilişkiye rağmen, Necip Fazıl’dan bahseden hiç kimse Salih Mirzabeyoğlu’ndan bahsetmiyordu. Bunun da birçok sebebi vardı tabii. 28 Şubat sürecinde yaşananlar ve medyanın yıllar süren ambargosu, sonraki yıllarda popüler tabirle “Müslümanların iktidarı”na rağmen Salih Mirzabeyoğlu hakkında konuşmayı kabahatli görüyordu. Yahut Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle “girift” yazı dili, günümüz ortalama Türkiye vatandaşının idrakini aşıyordu. Daha birçok sebep sayılabilir. Neticede yeterince insan onu ve eserlerini tanımıyordu.

Salih Mirzabeyoğlu ve İbda fikriyatını tezden önce nasıl biliyordunuz, şimdi nasıl biliyorsunuz?

Tezden önce İBDA fikriyatını yeterince tanımadığımı söyledim. O yüzden müspet/menfî bir hissiyata da sahip değildim. Salih Mirzabeyoğlu’nun eserlerinin kitlelere ulaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Akademya platformunun bazı çalışmaları var. Yine sizin platformunuz başta olmak üzere, çeşitli mecralarda İBDA fikriyatı tanıtılmaya gayret ediliyor. Fakat bu kadar büyük bir külliyat için çok az insana dokunulduğunu düşünüyorum. Yusuf Kaplan hocanın bazı mecralarda Salih Mirzabeyoğlu’nun eserlerinin öneminden bahsettiğini gördüm. Mesela kendisinin yıllardır süregelen Medeniyet Tasavvuru Okulu projesi var. Burada belki on binlerce insana kitap okutuluyor ve tahlil yaptırılıyor. Fakat paylaşılan kitap okuma listelerinde Salih Mirzabeyoğlu’nun herhangi bir eseri bulunmuyor. Bir şekilde geniş bir kitleye ulaştırılması gerektiği kanaatindeyim. Bizim çalışmamız da bu bağlamda akademide bir ilki gerçekleştirmiş oluyor. Temennim o ki, bu başlangıç ilerleyen zamanlarda filizlerini verecektir.

Teze üniversite içinden ve dışından olumlu ve olumsuz tepkiler neler oldu, değerlendirir misiniz?

Olumsuz bir tepki aldığımı hatırlamıyorum. Çünkü dediğim gibi bizim çalışma alanımız bir doğruyu ortaya çıkarma amacı taşımıyor. Biz ortaya verileri koyuyoruz, okuyucu sonuca kendisi karar veriyor. Bunun yanında, enstitülerin belirli yazım kuralları var. Bunlara da uymak mecburiyetindeyiz. Tezde de ifade ettiğimiz gibi, çalışmamız, bu sahaya gösterilen rağbetin artması için küçük bir katkı denemesi niteliğindedir.

İbda fikriyatında dikkatinizi çeken, özellikle milletin kesinlikle bunu bilmesi gerekiyor dediğiniz bir bahis var mı?

Aslında İBDA fikriyatına bir bütün olarak bakmak gerektiğini öğrendim ben. Zira İBDA bir zamanı aşma gayesi olarak göze çarpıyor. Bununla birlikte Mirzabeyoğlu’nun pek çok terkibi, okurken lezzet veriyor insana. İlla bir misal vermek icap ederse, müstakil bir kitabının ismi de olan “İslâm’a Muhatap Anlayış” terkibini zikredebilirim. Çünkü burada “Ben İslâm’ın kendisiyim.” demek yerine, “Benim görüşüm İslâm’la muhatap olmalı.” deniyor bir veçhile.

Salih Mirzabeyoğlu ve İbda fikriyatında zihninize takılan ve anlamakta güçlük çektiğiniz bir mevzu var mıdır?

İBDA’nın bir zamanlar (biraz da kasıtlı olarak) İBDA-C olarak anılmasının fikre zarar verdiğini zannediyorum. Her ne kadar “cephe” kısmını benimseyenler, “Kumandanımız dışında, hata ve sevabı kendine ait faaliyetler” olarak tanımlasa da, neticede bu bağımsız aksiyonlar Mirzabeyoğlu’nun ilmine gölge düşürmüş gibi görünüyor. Bununla birlikte mesela Ak-Doğuş grubunun tüzüğünde, başkan için aylık dört bin sayfa kitap okuma vazifesi verildiğini görüyoruz. Bu da hareketin takipçileri tarafından bir İBDA-C eylemi olarak görülüyor. Sonuç olarak da, Salih Mirzabeyoğlu herhangi bir eyleme karışmadığı açıkça bilinmesine rağmen yıllarca tutuklu kaldı.

İbda külliyatı hususunda söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Salih Mirzabeyoğlu hem felsefî, hem edebî, hem tasavvufî eserler ortaya koyarak çok zor bir meziyeti gerçekleştirdi. Okumak isteyenler kendi ilgilerine uygunluk gösteren eserlerden başlayarak devam ederse en azından şahsi alt yapılarını da oluşturmuş olurlar.

İBDA hareketinin takipçilerinde görünen en önemli özellik bana kalırsa yayıncılık. Günümüzde bunu layıkıyla devam ettiren isimler var. Selim Gürselgil’in nev-i şahsına münhasır kaleminin es geçildiğini düşünüyorum. Yine Akademya’nın Latince gibi klasik dilleri öğrenmeye yönelik çalışmaları var. Gençlere bu ve benzeri çalışmalarla aidiyet kazandırılıp İBDA fikriyatının anlatılması sağlanabilir.

Salih Mirzabeyoğlu’nun Büyük Doğuculuğuyla diğer Büyük Doğucuları mukayese eder misiniz? Duygusal, sathi veya söylemde kalan Büyük Doğuculara da işaret ederek meseleyi irdeler misiniz?

İsim vermek doğru olmayabilir ama amiyane tabirle Büyük Doğu’nun kaymağını herkes yıllardır yiyor. Okuduklarımdan anladığım, Salih Mirzabeyoğlu’nun Büyük Doğuculuğu her şeyden önce bir vazife ve miras niteliğindedir. O yüzden Mirzabeyoğlu’nu ayrı değerlendirmek gerekecektir. Pek çok insan şekilden, tüzükten dem vurarak olayın özünü kaçırırken, Salih Mirzabeyoğlu İslâm’da yönetimin ruhundan bahsederek aslında kendi konumunu belirliyor. Bu da pek çok şeyi açıklıyor aslında.

Teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Aylık Baran Dergisi 19. Sayı Eylül 2023