Din ve kültürle iç içe olmayan ve tamamen seküler bir hayat tarzına göre hazırlanmış dijital teknoloji ile toplumumuz hızlı bir şekilde değişime uğruyor. Bir kaidenin kurulmadağı ve hiçbir nisbet noktasının olmadığı bu teknoloji ağında insanın, mahremiyeti ihlal ediliyor, toplumsal ilişkileri zayıflıyor ve gerçek anlamda bilgi edinmek yerine, yüzeysel bir enformasyon bombardımanı altında donuklaşıyor. Bütün bu video, görsel ve efektler dünyasında mahremiyetle birlikte gizlilik ve özel alan kavramları da ortadan kalkıyor. Sanal ilişkilere gömülen toplum, gerçek ilişkilerden uzaklaşıyor. Aşırı bilgi bombardımanı, derin bir bilgiye ulaşmak yerine, yüzeysel bir "malumatçılık" oluşturuyor ve insanları bilgiye ulaşmaya değil, bilgi biriktirmeye yöneltiyor. Bununla birlikte bilmeyi bilmek yerine sadece küt bir bilgi furyası altında insan hiçbir şeyi hazmedemeden, aşırı görüntüler içerisinde başka bilgilere kapılıyor. İnsana sunulan "kolaylık" ve "hızlı bilgi paylaşımı" gibi özellikler birer tuzağa dönüşüyor.

Akşam Gazetesi’nden Hüseyin Besli “Aşırı seyretmek, fazla görüntülenmek” başlıklı yazısında bu meseleyi irdeliyor.

İşte o yazı:

Görüş: Gazze aynasında Türkiye Görüş: Gazze aynasında Türkiye

1

Biz biliyoruz ki; Ak Partili teşkilat mensupları uzun zamandır faaliyet raporlarını bir üst kademeye fotoğraflarla ve videolarla beraber sunmakta.

Öyle ki, yetkili ve rapor alma mevkiinde olanlar, mensuplarından, faaliyetlerini mutlaka görselleştirmelerini istemekte.

Oysa her yerdeki her şeyi herkes için görünür kılmak pornografinin işidir.

Pornografi; gizemin, özel olanın, mahremin ortadan kalkmasıdır.

2

Yine biz biliyoruz ki; geleneksel hayatımızda şehirlerimizin/mahallelerimizin bile bir mahremiyeti vardır.

Kuşkusuz her ev sokağa, her sokak merkeze/meydana çıkar; ama her mahallede çıkmaz sokaklar vardır, hiçbir evin kapısı doğrudan sokağa açılmaz, evler bahçe duvarıyla korunmaya alınmış, yabanıl bakışlardan sakınılmıştır.

3

Fotoğrafını almak, fotoğraf vermek ya da video çekmek sadece siyasi faaliyetler alanını işgal etmiş değil, bütün toplum kesimlerini etkilemiş ve tesiri altına almış durumdadır.

Birtakım kolaylıkların/programların da sayesinde artık insanlar her anını; evde, komşuda, seyahatte, iş ortamında... görsel bir materyale dönüştürüp, paylaşmaktadır, mahremin duvarlarını yıkıp tarumar etmektedir.

Diğer insanlar da her taraftan sağanak gibi yağan bu görüntülere yetişeceğiz diye 'aşırı bir seyretme' ameliyesi içine girmekte, 'aşırı seyretme'nin mahkumları haline gelmekte.

Artık insan, kendinden geçercesine her şeyi seyretmeye ayarlı yaşamak mecburiyetindedir.

Aşırı seyre dalmış kişi; hiçbir 'kavrayış'a, sahici bilgiye ulaşmadan her şey hakkında 'malumat' sahibidir artık. Her malumat sahibi de kendini çok bilmiş zanneder ve bunu başkalarının başına kakmaya çalışır.

Aşırı seyre dalmış kişi; 'bilgi'ye sahip olmadan enformasyon ve veri biriktirir durmadan. Bu tür bir bilgi ise sahibini kitap yüklü eşeklere çevirir.

Bu vadide sosyal medya, insanlığa yeni bir ufuk açmaktan çok; yalnızlığın, iletişimsizliğin, hasbihalin, hal-hatır sormanın, birlikte yaşama ilkesinin... velhasıl toplumsallığın, sosyalleşmenin inkisarına neden olur.

Biz zannederiz ki; fotoğraf ve video yüklemeyle/imkanıyla uzakları yakın edeceğiz. Oysa 'uzak'ı ortadan kaldırmak daha fazla yakınlık oluşturmaz, aksine yakınlık yerine tam bir 'mesafesizlik' doğar.

4

Öyleyse, tam da burada, kısmi eleştirilere tabi tutsakta 'muhafazakar'lığımızı hatırlamak durumundayız.

Dijital iletişimin/teknolojinin elimizden almaya, hayatımızdan çıkarmaya çalıştığı; kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, komşuluk, partidaşlık, hemşericilik, yardımseverlik, dayanışmacılık, başkasının derdiyle dertlenmecilik... kutsal olana iman etme ve saygı gösterme, müteal olana hayatımızda alan açma, ısrarla ve inatla ahlaki olandan yana durma, adaletin her şeyin temeli olduğuna inanma... gibi hasletlerimize sıkı sıkı sarılmalıyız.

Bütün ilişkilerimize bir de buradan bakarsak faydalı olur ümidiyle...