Türkiye ekonomisinde sıkı para politikasının ve yüksek faiz ortamının reel sektör üzerindeki baskısı devam ederken, Akbank 2025'in ikinci çeyreğinde 11,1 milyar TL konsolide net kâr elde ettiğini duyurdu.
Bankadan yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Akbank Genel Müdürü Kaan Gür, ekonomiye sağladıkları kredi desteğinin 1 trilyon 561 milyar lirası nakdi olmak üzere toplam 1 trilyon 980 milyar liraya yükseldiğini belirtti. Gür, "Toplam mevduatımız 1 trilyon 890 milyar liraya, aktiflerimiz ise 2 trilyon 984 milyar liraya ulaştı. Yüzde 19,4 düzeyinde gerçekleşen güçlü konsolide sermaye yeterlilik oranımızla, reel sektörün büyümesine ve gelişmesine destek olmayı sürdürdük" ifadelerini kullandı.
FİNANSAL PERFORMANS DİKKAT ÇEKTİ
Akbank'ın finansal sonuçları, bankacılık sektörünün enflasyonist ortamdaki dayanıklılığını bir kez daha gösterdi. Bankanın özkaynak kârlılığı yüzde 20,1 olarak gerçekleşirken, bu oran sektör ortalamasının üzerinde konumlandı. Kârlılığı destekleyen en önemli kalemlerden biri, yıllık bazda yüzde 60 artış gösteren net ücret ve komisyon gelirleri oldu. Bu güçlü performans üzerine banka, yıl sonu ücret ve komisyon geliri artış hedefini yüzde 40'tan yüzde 60 seviyesine yükselttiğini açıkladı.
SANAYİ DEVLERİYLE ARADAKİ FARK AÇILIYOR
Bankacılık sektörünün bu yüksek kârlılığı, imalat ve sanayi sektörlerindeki genel durumla belirgin bir tezat oluşturuyor. Aynı dönemde Borsa İstanbul'da işlem gören dev sanayi şirketlerinin kârlılıklarının daha sınırlı kaldığı gözlemlendi. Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarından Tüpraş'ın yaklaşık 8,9 milyar TL, Ereğli Demir-Çelik'in ise küresel fiyatların da etkisiyle yaklaşık 3 milyar TL seviyesinde kâr açıklaması bekleniyor. Bu tablo, sermayenin üretimden çok finansal alanda yoğunlaştığına yönelik tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Ekonomistler, bankaların yüksek kâr marjlarının, reel sektörün yüzde 55-60 bandına ulaşan yüksek finansman maliyetleriyle doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Sıkılaşma adımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu durumun, yatırım ve üretim iştahı üzerindeki baskıyı artırırken, finansal sektör ile reel ekonomi arasındaki makasın ne kadar daha açılacağı merak konusu.