Tarihsel arka plan: 1923–1949 arası göç politikası
Bulgaristan’dan Türkiye’ye yönelik göç hareketleri, 1877–1878 Osmanlı–Rus Savaşı ile başladı. Rusya’nın desteğiyle Slavlaştırma politikaları izleyen Bulgar yönetimleri, Türk nüfusu sistematik şekilde ülke dışına itmeye yöneldi.
1878–1912 arasında 350 bin, 1885–1923 arasında ise yaklaşık 500 bin Türk anavatanlarına göç etti.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Ankara, 1925 Türkiye–Bulgaristan Antlaşması ile göçleri düzenli bir çerçeveye oturttu. Ancak 1934’teki faşist darbe, etnik homojenlik hedefi doğrultusunda Türklerin planlı şekilde göçe teşvik edilmesine yol açtı. İlk on yılda 101 bin 537 göçmen Türkiye’ye geldi.
İkinci Dünya Savaşı’nda sınırların kapatılması göçü yavaşlattı. Savaş sonrası komünist rejimle birlikte Türkler ağır vergilere tabi tutuldu, ürettikleri ürünlerin büyük kısmı zorla devlete verdirildi. Erkekler Trudovak adlı işçi taburlarına, çocuklar Brigadir birliklerine alınarak ağır işlerde çalıştırıldı. Eğitimde Bulgarlaştırma politikaları devreye sokuldu.
Bulgaristan’da artan baskılar ve yardım çağrıları
1947–1949 arasında köylerde üretim tamamen devlet kontrolüne geçti. Türk köyleri, tarım kotalarını karşılamakta zorlanıyor; eksik üretim cezalarla karşılanıyordu.
Türk çocukları okullardan alınıp zorla çalıştırıldı.
Bulgaristan Türkleri, Türkiye’ye mektuplar göndererek durumlarını aktardı. Bir mektupta, “Türkiye’ye göç etmek isteyenlerin yanlarına sadece bir gömlek, şapka, palto ve çorap almalarına izin veriliyor” denildi. Göç başvurusu yapanlar tutuklanıyor, mallarına el konuluyordu.
1948’de Bulgar teröristlerin iki Türk uçağına ve Filibe’deki Türk Konsolosluğu’na saldırı düzenlemesi, ilişkileri kopma noktasına getirdi. TBMM, Çanakkale Milletvekili İhsan Karesioğlu’ndan konuya ilişkin rapor hazırlamasını istedi. Raporda Pomakların isimlerinin değiştirildiği, Türk kadınlarına şantaj amacıyla zorla fotoğraf çekildiği, direnenlerin öldürüldüğü belirtildi.
31 Mayıs 1947’de alınan kararla Bulgaristan’dan gelecek göçmenlerin üretime katılmaları planlandı. Göçmenler serbest göçmen vizesiyle Türk vatandaşlığına kabul edildi.
Demokrat Parti dönemi: Krizin tırmanışı
14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti (DP), göçmen politikası konusunda aktif bir tutum benimsedi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Bulgaristan’daki bütün Türkler gelse bile kabul edileceğini açıkladı.
Türkiye’nin NATO üyeliği hedefiyle Kore Savaşı’na asker göndermesi (4.500 asker), Sovyetler ve Bulgaristan’da tepkiyle karşılandı.
10 Ağustos 1950’de Bulgaristan, Türkiye’ye sert bir nota verdi. Notada, ülkedeki 250 bin Türk’ün üç ay içinde kabul edilmesi istendi. Gerekçe olarak, Türkiye’nin yürüttüğü “düşmanlık propagandası”nın Türk azınlık üzerinde huzursuzluk yarattığı ve tarım işçilerinin iş bırakmasına neden olduğu öne sürüldü.
Ankara’nın tepkisi
Ankara, bu talebin üç ayda karşılanmasının ekonomik yük, iskân sorunu ve güvenlik riski nedeniyle mümkün olmadığını belirtti. Göçmenler arasında komünist ajanların sızabileceği endişesi dile getirildi.
Meclis’te Sinop Milletvekili Server Somuncuoğlu, meseleyi “Kansız bir Kore” olarak nitelendirdi. Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, “Bugün Demirperde gerisinden hür milletlere karşı bir sinir harbi yürütülüyor” dedi.
Basında da sert yorumlar yer aldı. Anadolu gazetesi, Bulgaristan’ın 250 bin Türk’ü göndermesinin ardında Moskova damgası olduğunu yazdı. Milliyet yazarı Ali Naci Karacan, Bulgaristan’ın “Türk düşmanlığı üzerine kurulu” bir geleneğe sahip olduğunu vurguladı.
Sınırda yığılmalar ve nota savaşları
1950 sonbaharında sınır kapılarında yığılmalar başladı. Mallarına el konulan göçmenler, beş parasız sınıra getirildi. Ankara, Sofya’nın Türk olmayan unsurları (Çingene, Kıpti) kafilelere kasten dahil ettiğini açıkladı.
Vizesiz ve sahte vizeli kişiler geri çevrilmek istendiğinde Bulgaristan kabul etmedi. Türkiye sınırı iki kez kapattı. Bulgar radyoları Türkiye’yi “muhacirleri ortada bırakmakla” suçladı ve hükümete hakaret etti.
1951’de göçün durdurulması
1951 başlarında Türkiye’ye gelen göçmen sayısı 86 bine ulaştı. Bulgaristan anlaşmalara rağmen vizesiz kişileri göndermeyi sürdürdü. 8 Kasım 1951’de Türkiye sınırı ikinci kez kapattı.
30 Kasım 1951’de Sofya yönetimi göçü tamamen durdurdu. Pasaportlar toplandı, göç hakkında konuşmak yasaklandı. Hazırlık yapmış binlerce kişi Türkiye’ye geçemedi.
İskân ve yardım seferberliği
Türkiye, 1950–1951’de toplam 154 bin 393 kişiyi kabul etti. Edirne, Çorlu, İstanbul, Eskişehir ve Konya’da misafirhaneler kuruldu. Kızılay, Çorlu ve Edirne’de 50 yataklı hastane açtı.
Göçmen Yardım Birliği aracılığıyla ülke genelinde kampanyalar düzenlendi. 9 milyon liradan fazla bağış toplandı, 3 binden fazla göçmen evi inşa edildi. Çiftçi ailelere bir çift öküz, tarım aletleri, yiyecek ve yakacak sağlandı.
ABD’den Marshall Planı kapsamında 30 milyon lira destek sağlandı. Yardımların büyük kısmı hükümet ve halk tarafından karşılandı.
Rakamlarla 1950–1951 göçü
1950’de 52 bin 185, 1951’de 102 bin 208 kişi Türkiye’ye göç etti. Toplam 37 bin 351 aile, yani 154 bin 393 kişi kabul edildi. Vize aldığı halde gelemeyenlerin sayısı ise yaklaşık 58 bin oldu.
Sonuç: Soğuk Savaş’ın göç cephesi
1950–1951 Bulgaristan göç krizi, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde karşılaştığı en büyük diplomatik sınavlardan biri olarak kayda geçti. Ankara, Bulgaristan’ın baskı ve zorlamalarına rağmen yüz binlerce soydaşını kabul etti. Göçün durmasıyla Bulgaristan’daki Türklerin durumu daha da ağırlaştı, ancak Türkiye bu süreçte hem insani hem de diplomatik bir duruş sergiledi.