Türkiye

Baran Dergisi 346. Sayı Çıktı

Tüm Turkuvaz Bayilerinde

Abone Ol
Önsöz: 

Selâm ve Duâ ile...

Mısır’daki katliamın ve Mısır halkının direnişi ile beraber memleketimizde ve bütün dünyada İslâm ümmeti bir hareketlilik kazandı. Mısır vesilesi ile gösteriler sürerken Suriye’den gelen katliam haberi ile yine üzüldük; Esed güçlerinin attğı iddia edilen kimyasal silah saldırısı sonucu 1000’i aşkın Suriyeli katledildi. Bunun üzerine dünyanın her tarafından tepkiler yağmaya başladı; fakat burada dikkat edilmesi gereken bütün katliamcıların da (ABD, İngiltere, İsrail, Fransa) bu olaya tepki göstermeleri… Keşke hakikaten insanlık adına tepki göstermiş olsalar; ama biliyoruz ki, Suriye’nin mevcut hâle gelmesine göz yumanlar ve iki seneye yakın bir zamandır binlerce insan katledilirken ses çıkarmayan ve hatta çeşitli vesilelerle destek verenler yine bu katliamcı, Emperyalist-Haçlılardır. Baştan beridir Esed yanlısı politika güden Rusya’nın tavrı bile gösteriyor ki, Haçlı ve küfür zihniyetinin birbirlerinden farkı yoktur ve başında kim olursa olsun bir İslam beldesi çiğnenecekse politikaları bir ve zihinleri beraberdir.

Bu mevzudaki en temel çelişki, İslâm dünyasının bir birliktelik sağlayamaması, yaptırım gücü olmaması ve sadece kuru kuru açıklamalar yapmaktan öte bir dahillerinin olmamasıdır; Türkiye’nin de durumu böyledir ve böyle bir harekata katılması, destek vermesi büyük bir hatadır. Burada görülmesi gereken, Esed’in katliamlarına karşın her ne olursa olsun diğer kaatillerle bir işbirliği yapmanın da yanlış olduğudur. Madem böyle bir problem var, problemin çözümüne dâir olaraktan çarçabuk İslâm Birliği, Koalisyon ve benzeri bir çatı altında toplanılması, hiç olmazsa bir konsensus etrafında birleşilmesidir. Yapılması gereken ve temennimiz böyle olmasına karşın böyle bir birlikteliği ne kabul edebilecek (Türkiye’de dâhil) ne de bunu teklif edebilecek güce sahip bir ülke gözükmüyor maalesef. Sadece güç değil aynı zamanda irade meselesidir bu mevzu; böyle bir irade olmadıkça, Batılı güçler ve İsrail istediği yeri vuracak, kıracak ve geri kalanlar da seyredecek ve boyun bükmekle yetinecektir.

Türkiye’nin burada alacağı pozisyon, büyük ihtimalle Batılı devletlerle hareket edeciğidir; BM ve NATO kararı alarak Batılı eliyle Suriye müdahalesi ne kadar yanlış ise, bu kurumların kararları haricinde de beraber hareket etmek o kadar yanlıştır; birinde "elimiz mahkum" denilerek büyük bir hata yapılmış olacak, diğerinde ise direkt onlarla hareket ederek büyük bir hata yapılmış olacaktır.

İsrail gibi bir devletin çıkarları ile sizin çıkarlarınızın örtüştüğü yerde, politik manevraların, siyasi analizlerin ve derin öngörülerin bir anlamı olamaz!

Kapağımızda bu mevzuyu ele aldık ve İslam Birliğinin kurulmamasının zaaflarının her daim peşimizi bırakmayacağına dikkat çekiyoruz. Bu vesile ile Mütefekkir Salih mirzabeyoğlu’nun eserleri boyunca dile getirdiği ve teklif ettiği Başyücelik Devlet modelinin ihtiyacını bir kez daha hissettiğimizi ümmet adına dillendirelim. Bütün bir yapı kurulmadan bütünleştirici diğer yapıların tesisi mümkün olamaz; bu sebebten içte birlik ve dirlik tesis edilerek İslâm düşmanı her yapının içten dışa doğru temizlenmesi ve ümmetin bir bütün halinde olması artık elzemdir, acil ihtiyaçlarımız arasındadır.

Kapak yazımızı Fatih Turplu kaleme aldı. "Haçlı Çizmeleri Çiğnemeye Geliyor!" başlıklı yazısı ile Suriye mevzuu etrafında kapağımızı değerlendiriyor.

Ahmet Cengiz Fakılar ise "Mustafa Reşitten Bugüne Ne Kadar Bağımsızız?" başlıklı yazısı ile dergimizde.

Faruk Hanedar İhvan hareketi üzerine yazdığı yazısında "Müslüman Kardeşler Hareketi ve İslâmcılık" başlığı altında Mısır’daki İslâmî hareketi değerlendiriyor.

Sezâi Dilbilen "İslam Coğrafyasının Kalbine Saplanmış Hançer: Suudi Arabistan" başlığı ile Suud hanesinin hainliklerini ele aldı.

Yazarımız Salim muhamed (Carlos) "Mısır’da İç Savaş Batı’nın ve İsrail’in Çıkarına" yazısı ile bu hafta dergimizde…

Metin Acıpayam ise bu hafta "Prof. Dr. Avram Galanti Etrafında" başlıklı yazısı ile dil meselesi üzerine yazdığı yazılara devam ediyor.

Şükrü Sak’ın geçen hafta yayımlayamadığımız yazısını bu hafta değerlendiriyoruz; "Ben Gazeteci De Değilim Cezaevinde De Değilim" başlıklı yazısı ile bu hafta dergimizde…

Ölüm Odası B/Yedi bu hafta 171. Bölümü ile her zamanki sayfasında sizlerle…

Önemine binâen Abdullah Kuloğlu’nun kaleme aldığı ve Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan "Arap Baharı’ndan Büyük Doğu’ya Doğru" başlıklı yazıyı da siz okurlarımız için iktibas ettik.

Dünyadan ve Türkiye den derlediğimiz haberler ve gelişmeler ve diğer içeriğimiz ile bu haftanın muhtevasının özeti böyle…

Haftaya görüşmek üzere Allah’a emanet olun… İntikâm hissiniz dâim olsun vesselam!

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }