Tarihte Gotik kabilelerine çeşitli isimler verilmiştir. Mesela “Vesi” (Vizigotlar), “Ostrogoti”, “Thervingi” ve “Greuthungi” bunlardan bazılarıdır. Pek çok bilim adamı, “Vesi” ve “Tervingi” terimleri belirli bir kabileyi isimlendirirken, “Ostrogoti” ve “Greuthungi” terimlerinin başka bir kabileyi belirtmek için kullanıldığına karar vermişlerdir.

Herwig Wolfram, iki farklı kabileden bahsedilirken her zaman “Vesi ve Ostrogoti” ya da “Tervingi ve Greuthungi” olarak sıralandığını ve bu kombinasyonun hiçbir zaman değişmediğini belirtir.

“Tervingi” terimine ait ilk kaydedilen belge, yaklaşık 291 (belki de 20 Nisan 292'de Trier'de) yılında yapılan ve geleneksel olarak Claudius Mamertinus'a atfedilen, İmparator Maximian'ın (285-305) bir kasidesidir. Kasidede, Gotlar'ın bir başka bölümü olan Tervingiler'in (Tervingi pars alia Gothorum), Vandal ve Gepidler'e saldırmak için Taifallar'a katıldığı yazılıyor.

Moritz Schönfeld'in 1911'de yaptığı ve hala yaygın olarak alıntılanan bir öneriye göre, Tervingi adı muhtemelen Gotik kelime “triu” ile ilişkiliydi ve İngilizce “Ağaç”a (tree) eşdeğerdi ve bu nedenle de “Orman İnsanları” anlamına da geliyordu. Bilindiği üzere “Ağaç” kelimesi, Arapça’da “Şecere” ile de ilgilidir. Bu durum, “Mağara Adamı” veya “Mağara İnsanları” mânâsı üzerinden meselâ Germenlerin kendi kökenlerini bizzat “Köken” mânâsına gelen Germen kelimesi ile örtüşen bir mânâda kullanmalarının da başlıca sebebi olabilir (mi?)...

Not: “Ağaç” ve “Şecere”, dolayısıyla da “Tohum” üzerinden hatırlanması gereken, Üstad Necip Fazıl’ın “Ağaç” mecmuası, “Tohum” isimli tiyatro eseri ve “Tohum” ile ilgili olarak da, meselâ “Çocuk” isimli şiirinde olduğu gibi, “Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk; / Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...” şeklindeki derin mısralar ve “yeni insan yeni nizam”a dair kavgası verilen Başyücelik Devleti İdeali!.. Bu tür bir devlet ideali, “Yüceler Yücesi olan Allah”ın yeryüzündeki temsil makamına talib “Halife İnsan” manası üzerinden “Hilafet Devleti” mânâsını da mündemiçtir… Gotik kabilelerinin Vasisi Vizigotlar (ki Vizigot, Macarca’da “Vezir” mânâsınadır ve günümüz dünyasında bu vasilik, Küresel Sermaye Baronlarının güdümündeki Kıta Avrupa’sı ve Amerika’nın merkezinde olduğu Batı fikir ve yaşayışı veya kültür ve medeniyeti tarafından temsil edilmektedir), Müslümanların hamisi veya temsilcisi olarak da, (İnsan, Halife, Sultan, Başyüce), Allah Resûlü’ne Veraset üzere olan “Başyücelik Devleti İdeali” tarafından yerine getirilmektedir.

Evet; Tervingi adı muhtemelen Gotik kelime “triu” ile ilişkiliydi ve İngilizce “Ağaç”a (tree) eşdeğerdi ve bu nedenle de “Orman İnsanları” anlamına da geliyordu… Müntehasında meyve olan bir Ağaç, “kök, gövde ve dallar” çerçevesinde üçlü bir terkib ifade eder… Triu, Vietnamca’da “üçlü” mânâsınadır… Dünyanın pek çok dil ailesinde olduğu gibi, Tri, Rusçada da “üçlü” mânâsınadır… Okunuşu Tri olan Three, İngilizce’de “üç” rakamının lügat karşılığıdır…

Yukarıdaki “üç” veya “üçlü” mânâsını nasıl okumak gerekiyor?.. Bu soruya cevap vermeden evvel yazımızın muhtevasına dair birkaç bir şey söylemek istiyorum. Her şeyden evvel bu yazı dizimiz ne doğrudan doğruya bir tarih çalışmasıdır ve ne de doğrudan doğruya spor tarihi merkezli spor veya idman kelimelerin etimolojisine dair akademik bir çalışmadır. Evet, mevzuun temelinde spor ve idman var. Ancak, hatırlanacağı üzere, ilk yazımızda sıradışı değerlendirmelerde bulunacağımıza dair uyarmıştık. Bu mânadan olarak, bu çalışma hakkında daha ziyade, denilebilirse tabiî ki de, spor merkezli bir spekülatif spor felsefesi çalışmasıdır denilebilir. Kronolojik tarih bilgisi bizi bu yazı çalışmasında pek ilgilendirmiyor. Hem sonra, tarih mevzuunda çok zayıf olduğumuzu daha evvel zikretmiştik. Evet, ben bir tarihçi değilim. Tarih bilgisinden lüzumu kadar yararlanmak ve esas itibariyle de spor üzerinden dünü bugüne taşımak ve bugünü de düne şahid kılmaktır bütün çabamız. Mesele sporun kendisinden ziyade sporun doğumuna yataklık eden insanoğlunun duygu ve düşünce dünyasında dolaşmaktır. Dünden bugüne tüm olup bitenleri, tez (asıl, ruh!) ve antitez (tâli, nefs!) çerçevesinde asıl kabul ettiğimiz “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sistemine bağlamaktır. Takdir okuyucunundur.

Mevzuya bıraktığımız yerden devam edebiliriz. Her şeyden evvel, “Ağaç”, dolayısıyla da “Şecere”, yani “Varlık Kütüğü” mânâsına “Soy Kütüğü” üzerinden bir okuma yapmak icab ettiğinde, “Anne ve Babanın sırrı: Çocuk!” hikmetine de kapı aralayacak bir şekilde, “Çekirdek Aile”, dolayısıyla da “Tohum” mânâsına “Anne, Baba ve Çocuk” şeklinde bir okuma yapmak pek mümkün görünüyor!.. Bu tür bir okuma üzerinden, “Eril, Dişil ve Yükümsüz mânâsına Hükümsüz veya Masum” veyahut da “Ruh, Beden ve Küllî Ruh” şeklinde bir anlam genişlemesi yapmak da pek mümkün görünüyor!.. Bu çerçeveden bakıldığında, meselâ “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sisteminin de üzerine bina edildiği “Üç Işık Sırrı” ve buna bağlı olarak da anlam kazanan “Çocuk Hikmeti” ziyade dikkat çekiyor!.. Geçmişi anlamak için bugünü anlamak lazım geldiği çok açıktır… Bu mevzuda İBDA Mimarı’nın şahsında tecelli eden “Berzah” hakikati veya mânâsı, “zaman üstü” keyfiyet belirten bir kavram olması hasebiyle “zıtların birliği”ne de delalet eden bir noktada, “denge amili veya unsuru” mânâsına “mihenk” bir noktada duruyor… Bugünü anlamanın asgari şartı, “her zaman diliminde tecelli eden bir hakikat / mânâ vardır ve bu hakikat / mânâ, (dolayısıyla da ruh ve fikir), nedir ve kimde tecelli etmiştir?” sorusuna uygun bir cevap vermektir. Aksi takdirde ne bugün, ne bugünü doğuran şartlar itibariyle ati, mazi, geçmiş yani dün ve ne de, “an”da toplu olması hasebiyle de dünden bugüne yarın, dolayısıyla da geçmiş ve gelecek hakkında söylenebilecek herhangi bir şey de yok demektir… Ta başından beri söylediklerimizi niçin söyleme cesareti gösterdiğimiz gayet net anlaşılıyor olmalı!.. İçinde yaşadığımız yeni zaman ve mekânda tecelli eden hakikat “mutlak hakikat” hâlinde “İstikbâl İslâmındır” mutlak müjdesidir ve bu mutlak müjdeye yataklık eden de, “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”dan başkası değildir. Hâl böyle olunca, “İstikbâl İslâmındır” mutlak müjdesine yataklık eden, diğer bir ifadeyle de “mânâya uygun suret” teşkil eden, daha radikal bir ifadeyle de, “suret mânânın aynıdır” noktasında belirli bir ruh ve fikir sistemi hâlinde “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ve onun mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu olmadan ne dün, ne bugün ve ne de yarın layıkı veçhile anlaşılamaz, murada uygun anlaşılması da pek beklenemez.

Tervingi?.. Fince lügattan… Terve: Sağlıklı, olumlu. Sağlıklı, sıhhatli. İyi, sağlığı yerinde… Osmanlıca- Türkçe lûgattan… Terviye: Düşünmek, akıl yormak. Sulamak, suya kandırmak...

  NOT: Vizigotlar’ın Tervingi, dolayısıyla da triu veya teriu olarak anılması!.. Teriu; üç, üçleme, üçlü!.. “Allah’ın hakkı üçtür” veya “Yaradılışın aslı üçtür” sözleri bir tarafa, üçgen veya trigonometrik durumlar… Hadîs ile de sabit olduğu üzere, “İki kaş arasında konuşlanan nefs”in izdüşümü halinde Epifiz bezi ve Rene Descartes’ın bir tespiti halinde, “Ruh ve beden tek bir noktada buluşur, o da Epifiz bezi’nde” sözü hatırda… Epifiz bezi’nin çam kozalağı ile ilişkilendirilmesi ve çam kozalağının ağaç formu yanında bizzat kozalağın üçgen oluşu ayrıca dikkatlerden kaçmamalı!.. “Gitmek ve Gelmek” mânâsı üzerinden bir yönüyle İdris ve İlyas Aleyhisselâm, diğer bir yönüyle de, “İniş ve Çıkış” yoluna taalluk eden veçhesiyle “Davud Yıldızı” ve müntehasında ve taçlandırılmış mucize hâlinde ruh ve bedenin aşk potasında veya Küllî ruh’ta eritilmesi mânâsına “Miraç Mucizesi”!.. Üçgen şeklinde inşa edilen Mısır Pramitlerinin durumu… “Zıtların Birliği”ne açılan kapı hâlinde “Ruh, Beden ve Külli Ruh”tan mülhem “Salib” veya “Teslis”, yani “Kutsal Ruh, Baba ve Oğul” durumları… Sokrates’in son nefesinde Eflatun’a miras olarak bıraktığı “Horoz Borcu” üzerinden adil bir devlet nizamının ortaya çıkması çabasına taalluk eden “İdeal devlet plan, program ve projesi”nin temellendirilmesi hâlinde “İdeler Alemi” ve “Gölgeler Âlemi” üzerinden ruh ve fikir çerçevesinde Harmonia (Armoni) veya muvazene arayışları… Whithead’ın ifadesiyle söylersek, “Bütün bir Batı Felsefesi Eflatun’a düşülen dipnotlardan ibarettir” sözü üzerinden, “hakikat arayıcılığı” mânâsına özelde Batı Felsefesi, genelde ise bütün bir dünya “Düşünce Tarihi”nin ana karakterini ele veren olarak, “Felsefe Taşı” arayışlarının gelip dayandığı eski Yunanlıların “Harmonia” (armoni, denge, muvazene) ve “Kalosgathia” (Kâmil İnsan!) dedikleri ve “aslın aslı” olarak da İslâm’da mündemiç olan “Zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamı”na taalluk eden “Ruh ve Beden Zıtlığı”ndan mülhem “Küllî Ruh” arayışları… İdris Aleyhisselâm’ın farklı kültürlerdeki yansıması hâlinde, meselâ eski Mısır’da Toth, eski Yunan’da Hermes, uzantısı hâlinde de, meselâ eski Yunan Mitolojisi’nde “Sağlık Tanrısı” olarak inanılan Asklepios’un “Hayat Ağaçı Asası” ve bu asada sağlı ve sollu beliren iki yılanın helozonvari (vida!) görüntüsü!… Şah-ı Nakşibendi Hazretleri’nin ilkin İmam-ı Rabbanî Hazretleri ve sonrasında ise İBDA Mimarı’nı kurtarıcı sözü hâlinde, “Mutlak Tevhid mümkün değildir.” hikmeti çerçevesinde, diğer bir ifadeyle de “Tasavvuf ve Şeriat” üzerinden söylersek, “Zâhir ve bâtının birbirine yaklaştırılması” durumları ve devamı hâlinde de, İBDA Mimarı’nın “Ben Kimim?” istifamı üzerinden “Sonsuz Varlık” olan Allah’ta “kesintisiz oluş” veya “kesintisiz seyir” hâlinde olduğunu gösteren olarak, “Bulamamacasına aramak” durumları… Müntehasında ise, “Allah’ın tutan eli, gören gözü, işiten kulağı ve yürüyen ayağı olmak” durumları… İBDA Mimarı’nın “sonunda var olmak müşkülü kaldı” dediği sözünün hakikatini bizzat yaşayan olarak, “Berzah”ta bizzat yerini alması durumları… Bu mevzuda, “Kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından birinden birine muhatap olmak” ve bunun gereğini yerine getirirken, “Bütün kalbler Allah’ın iki parmağı arasındadır” mutlak hakikati üzerinden söylersek, meselâ “Melheme-i Kübra”, yani kıyamet öncesi kanlı ve çok büyük bir savaşın tarafları hâlinde Mehdiyyet ve Deccaliyyet faaliyetlerine de yataklık eden Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm ve Deccal-i Lâin arasındaki “Büyük Savaş”ta Allah’ın iradesi veya rızasının Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’dan yana olması mevzuu, (çünkü; Allah, ruhçuluğun hakikatini temsil eden İslâm’dan yanadır, ruhtan yanadır, kalbten yanadır, dolayısıyla da Müslümanlardan yanadır), ki; her iki taraf için de sözkonusu olan “Allah’ın tutan eli, gören gözü, işiten kulağı ve yürüyen ayağı olması” durumları veya izleri!.. “Ettik size bir oyun mutlak hakikati çerçevesinde, Kader ve Kaza’ya taalluk eden durumlar, yani Mukadderat!.. Nasipler başka başka!.. Kafir ve mümin, eli mahkûm, kendisine biçilen rolü oynayacak ve sırtına yüklenen yükü taşıyacak!... Allah’ın “Mutlak Varlık” olduğuna delalet eden fiili durumların zâhir olması mânâsına, İBDA Mimarı’nın “Bâtının zâhire çıktığı bir zaman dilimine girdik” sözünü bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini de bu vesileyle iyi anlamak gerekiyor… Bütün felsefi ekollerin ruhî ve bedenî olan hakikatler üzerinden belirli bir denge arayışı durumları… Sokrates’ın Eflatun’a havale buyurduğu Horoz Borcu ve bunun da doğrudan doğruya “Terazi iplerini kendinde toplayan halka” esprisine açılan bir kapı olması ve bunun da, meselâ Tasavvuf’ta Allah’a remz olan güneş’in altın renginde olması üzerinden “altın terazisi” veya “hassas terazi” mânâsına “adalet terazisi”, dolayısıyla da İlahî Kelimetullah Davası’na kadar çıkan İdeal Devlet Nizamına taalluk eden devlet plan, program ve projesi durumları… Hazret-i Süleymân Aleyhisselâm’ın doğu ve batı hakimiyetini mündemiç Dünya Hakimiyeti mânâsı başta olmak üzere, Zülkarneyn’in iki boynuzlu olması mânâsı üzerinden dünya hakimiyetini de mündemiç olması bir yana, Dünya Hakimiyeti için çaba sarfeden Hakk ve Batıl kutuplarını burada saymaya kalksak mevzu uzar. Ama bunun menşeinde, boşa düşmüş olarak, yani boş bir iddia olarak Yuda Nesebi Lanetli Yahudi’nin “Arz-ı Mevud” üzerinden “Kristal Krallık” hâyali antitezi bir tarafa, Allah’ın “İstikbâl İslâmındır” mutlak müjdesinin tez veya asıl olarak belirdiğini bilmek gerekiyor… Ruh (ben), beden (nefs) ve Külli ruhun bir tahrifi olarak anlam kazanan Freud’un id, ego, süper ego durumları da cabası!.. Ve ve ve… WWW… Üç

  Metaverse?.. Meta ve Universe… Çoğulu emtia olan Meta, lügatte “Satılmak amacıyla üretilen, alınır satılır mal, ticaret malı”, Universe ise, “Evren. Kâinat. Cihan” mânâsınadır… Hemen söylemek gerekir ki, meselâ ilkin tüm Müslümanlara, sonrasında ise tüm dünya insanına teklif edilen “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”nın mânâları arasında, “Kâri tamamen sahibine ait olmak üzere sermaye vermek” mânâsı, tez ve antitez çerçevesinde fevkalade önemli bir karine olarak değerlendirilebilir gözükmektedir.

  Müntehasında “İstikbal İslamındır” manasını mündemiç Mehdiyyet karşısında Deccalizm olduğunu bilmek kaydıyla milenyum, küreselleşme, kristal krallık, tek dünya devleti, “Leviathan”, sınıfsız toplum, kapitalizm ve materyalizmin dölü liberalizmin biricik çocuğu Metaverse!

  Bu arada, Din ve Diyanet işleriyle meşgul olanlara da sormak gerekiyor: Metaverse dünyası hakkında ne ve nasıl bir hüküm vermeyi düşünüyorsunuz? Allah’ın insana üflediği ruha karşılık, maddeye “ruh” üflemek iddiasını mündemiç bir illüzyon karşısında nasıl bir duruş sergilemek düşünülüyor?.. Metaverse bir hayatta mümin kalmak mümkün mü?

  Metaverse, İBDA Mimarı’nın Telegram dediği mevzu ile ne derece örtüşüyor? Metavers’ın nefs üzerine kurulu bir hayat olduğu çok açık. İnsan yalnızken aklından veya kalbinden hayal olarak her ne geçiriyorsa bilfiil görüntüsü ile de karşılaşmak gibi bir şey mi acaba?

  İslâm’da teklif akladır; yani kaal üzerindendir, hâl üzerinden değil! Hâle kaal üzerinden geçiş yapılır. Yeni zaman ve mekâna yeni hâl gerektiği içindir ki, yeni kaal hâlinde “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” vaktin icabı bir gereklilik olarak zuhur etmiştir! Kaal herkese açık, mücadele ise yeni bir hâle ulaşmaktan ibaret!..

  Deccalizm… Firavun ve kâhinlik. İllüzyon ve frp/rol yapma oyunu/fantastik oyun. Spor ve eğlence. Kısacası: Truman Show…

  Ayet meâli: “Dünya bir oyun ve eğlenceden ibarettir.” (Enam, 32)

  Nefs/dünyanın hakikatinin ayan olması… İBDA Mimarı: “Bâtının zâhire çıktığı bir zamanda yaşıyoruz.”

  Metaverse, “Çile Tacı”na bir nazire yaparcasına, kafaya takılan bir kask ile mümkün. Yoga seyr-i sülukunda Epifiz Bezi veya Taç Çakra üzerinden Nirvana’ya ulaşmak arzusu ve Şaman kültüründe Mankurtlaştırmak için deve derisinin kel kafalara geçirilmesi ile de örtüşmektedir.

  Metaverse, tüm sanal dünyaların, artırılmış gerçeklik ve internetin toplamı da dahil olmak üzere, neredeyse geliştirilmiş fiziksel gerçeklik ve fiziksel olarak kalıcı sanal alanın yakınsamasıyla oluşturulan kolektif bir sanal paylaşılan alandır. Facebook adını Meta olarak değiştirdiği için Instagram'da da birtakım değişiklikler yaşandı. İşte Meta kelimesiyle oluşan yeni Instagram from Meta kavramı...

Meta ne demek?... “Metaverse” kelimesi, “meta” (ötesinde anlam) ve “evren” önekinin bir portmantosudur; terim tipik olarak algılanan bir sanal evrene bağlı kalıcı, paylaşılan, 3D sanal alanlardan oluşan, gelecekteki internet yinelemesi kavramını tanımlamak için kullanılır.

Doğruya doğru… Deccalizm oyununu Metaverse üzerinden, Mehdiyyet ise Meters: Metris’te kurmuş gözüküyor…

Ne diyordu İBDA Mimarı: “Hayat tercihlerden ibarettir.”

Zamane insanına sunulmuş iki seçenek: Metaverse ve Meters!..

Metaverse hakkında Deccalizm’in traji-komedisi de denilebilir…

İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”ndan: “Meters: Mehdî Muhammed: (Toprak tümsek, siper, Metris: Meters.) (Cild 1, s. 34)

Try, “çabalamak” mânâsınadır. Heider’a göre, çaba (trying) neden ile ilişkilidir… Bir şeyin nedeni, “niçin?” sorusuna verilen cevap ile de doğrudan ilişkilidir.

Sıradışı bir not: Küresel Sermaye Baronları’nın tetikçiliğini yaptığı Deccalizmin dünya hakimiyeti Liberal Serbet Piyasa Ekonomisi üzerinden yürütülmek istenmektedir. Bu ekonomik yapı içerisinde “Devlet-i Ebed Müddet” mânâsının geride kalan son bakiyesi olarak Anadolu topraklarında konuşlanan Türkiye’nin para biriminin sembol yazımı TRY’dir. Bunu “Çabalamak” mânâsı üzerinden okumak icab ettiğinde, sorulması gereken elim soru “Acaba hangi yönde çabalamak?” şeklinde olacaktır. Görelim mevlam neyler meylerse güzel eyler!..

Spor kelimesinin etimolojisini kurcalarken, Sport, Port, Portu, Porte, Per-tu, Per 2, oradan 2 per, 2 ber, “berber”, 2 bar, “barbar” ve sonrasında “Berberiler” veya “Barbarlar”a, oradan da Hun İstilasından kaçıp Kıta Avrupası’nın neredeyse tamamını istila eden ve Romalıların başbelası olduktan sonra da, Romalılar tarafından bütün yönleriyle “Barbar” olarak nitelendirilen Gotlar ve “Vesi”, yani veraset üzere olan Vizigot ve akabinde, Tervingi kavramına ve bunun da triu, yani “üçlü” manasından try yani “çabalamak” manasına kadar geldik. Çok ilginçtir ki mesela beşer lisanına ait bir kelime olan Adem ismi de “çok işleyen, çok çalışan” manasınadır. Bu mevzu üzerinde İdman kelimesinin etimoloji üzerinden tekrar söyleyeceklerimiz olacaktır… Bu mevzu, Gotik kelimesinin “İnsanlar” mânâsına Gotanes’ten geldiğini söyleyenler açısından çok önemli olsa gerektir. Hele ki, “İnsan-ı Kâmil” mânâsına da gelen ve modern sporlarda, meselâ “Olimpiz Felsefesi”nin temel argümanlarından biri olan “KalasKagathos”[1] (Kalokagathia) kelimesindeki “gathia veya gathos’un Gotlarla olan ilişkisine de ayrıca dikkat çekmek gerekiyor. Yeri geldiğinde üzerinde durmak mümkün olacaktır… İBDA Mimarı’nın bizzat kimliğini açık eden olarak “Kim” ve “Adem” metaforları üzerinden “Ben Kimim?” istifhamına ne denli yer verdiğini, özellikle de “Ölüm Odası” isimli eserinden biliyoruz. Bu mânâdan olarak, üzerinden bulunduğu işin bizzat hakkını veren olarak da ne denli çalıştığına hemen her İbdacı şahittir. Düşman belledikleri de!.. Yani Deccalizm’in tetikçiliğini yapan Küresel Sermaye Baronları’nın da!... Son nefesine kadar, yani bizzat Şehid olana kadar düşman karşısında ne denli Dik durduğuna ve yine ne denli yazı faaliyetinde bulunduğuna biz ibdacılar olarak şahidiz, muhakkak ki Allah da şahittir. Bu mevzuya idman kelimesinin etimolojisi üzerinden sahici bir derinlik kazandırmayı düşünüyoruz…

Baran Dergisi, 775. Sayı


[1] İngilizceden çevrilmiştir. Kalokagathia'nın türetilmiş isim olduğu Kalos kagathos veya kalokagathos, klasik Yunan yazarları tarafından özellikle askeri bağlamda centilmen kişisel davranış idealini tanımlamak için kullanılan bir ifadedir. Kullanımı Herodot ve klasik dönemden beri kanıtlanmıştır… Kalokagathia: İngilizce’de “Gerçek/hakiki iyilik” (“the true goodness”) anlamına gelen yunanca bir deyiş… Eski Yunana’da Eflatun tarafından savunulan "güzel iyi olduğu gibi, iyi de güzeldir" tezine de işaret eden Kalokagathia, eski Yunanca’da “calos-güzel” ve “agathos-iyi” kelimelerinden oluşmuştur... Eski Yunanca’da, meselâ Gotların “kötü, barbar” olduğuna delalet eden bir mânâda da kullanılmış olma ihtimalini hesaba katmak gerekiyor, sanırım.