Siyaset analisti Sami Hamdi'ye göre 7 Ekim sonrası süreçte İran, bölgesel bir güç aktörü olmaktan hızla uzaklaştı. Suriye ve Lübnan'daki vekil ağı ağır hasar alırken, Devrim Muhafızları Ordusu'nun (IRGC) komuta kademesine yönelik peş peşe düzenlenen suikastlar ve nükleer tesislere yönelik sabotajlar, Tahran'ın savunma mimarisindeki derin çatlakları gözler önüne serdi. Hamdi, bu zafiyetin İsrail'e "benzersiz bir fırsat" sunduğunu, Tel Aviv'in "İran'ın hiçbir şey yapamayacağı bir eşik" tasarlayarak Tahran'ın toparlanmasını engellemeye çalıştığını vurguluyor.

Sahadaki Gerçeklik: Vurulan Komutanlar, Boşa Düşen Füzeler

Hamdi'nin analizi, sahadaki gelişmelerle birebir örtüşüyor. İsrail'in "sürekli şok" doktrini, İran'ın en korunaklı sayılan askeri ve nükleer altyapısını hedef alıyor. Üst düzey generallerin evlerinde vurulması ve bu operasyonlara dair görüntülerin kasıtlı olarak sızdırılması, İran istihbaratının içten çökertildiğine dair güçlü bir mesaj veriyor.

Tahran'ın bu saldırılara verdiği yanıt ise askeri kapasitesinin sınırlarını net bir şekilde gösteriyor. İsrail'in stratejik hedeflerine ağır hasar vermekten uzak, çoğu Demir Kubbe tarafından etkisizleştirilen rastgele füze salvoları, caydırıcılıktan çok bir "prestij kurtarma" çabası olarak okunuyor. Hamdi'nin de belirttiği gibi, vekil ağının zayıflamasıyla İran, doğrudan bir çatışmadan kaçınmak zorunda kalırken, misilleme kapasitesi sembolik bir düzeye inmiş durumda.

Türkiye'deki Paralel Evren: "Tel Aviv Yanıyor" Manşetleri ve "Sanat Eseri" Övgüleri

Ancak İran'ın sahadaki bu ağır yenilgi tablosu, Türkiye'deki bazı çevrelerde tam tersi bir coşkuyla karşılanıyor. İran'ın etkisiz füze denemeleri, bazı medya organlarında "Demir Kubbe efsanesi bitti! Tel Aviv cayır cayır yanıyor" gibi abartılı ve gerçeklikten kopuk başlıklarla sunuluyor. Sosyal medyada ise Milli Görüş kökenli bazı isimlerden Şii eksenli aktivistlere uzanan geniş bir yelpaze, atılan füzeleri "sanat eseri" olarak niteleyip çay demleyip izleme çağrıları yapıyor.

Bu çevreler, İran'ı "ümmetin direniş kalesi" ve "Siyonizm'e karşı duran tek güç" olarak romantize ederken, Tahran'ın sahadaki acziyetini ve stratejik kayıplarını tamamen göz ardı ediyor. Nurettin Şirin gibi figürlerin öncülük ettiği "Kudüs Ekseni" söylemi, her başarısız İran hamlesini "büyük zafere giden bir adım" olarak kutsuyor ve eleştirel sesleri "Siyonist lobiye hizmet etmekle" suçluyor.

Eleştirel Müslümanların Rahatsızlığı: "İki Zalimden Birini Seçmek Zorunda Değiliz"

İsrail'in Gazze'deki soykırım düzeyindeki vahşetini en sert şekilde kınayan bu kesimler, İran'ın "mazlumların savunucusu" olduğu anlatısını ise büyük bir çifte standart olarak görüyor.

Sosyal medyada ve fikir platformlarında yükselen eleştirel sesler şu ortak noktada birleşiyor: "İsrail'in Filistinlilere yaptığını lanetlerken, İran destekli Şii milislerin Suriye'de, Irak'ta ve Yemen'de yüz binlerce Sünni Müslümanı katletmesini, şehirleri harabeye çevirmesini nasıl unutabiliriz?" Bu görüşe göre İran, kendi mezhepçi ve emperyal hedefleri için bölgeyi ateşe atmaktan çekinmemiş bir aktör. Dolayısıyla, İsrail'e attığı birkaç füze, onu aklamaya veya "ümmetin kahramanı" yapmaya yetmiyor. İran'ın bugün yaşadığı savunmasızlığın, bir bakıma bölgede ektiği fitne ve zulmün bir sonucu olduğu yorumları yapılıyor.

Gerçeklik ve Kurgu Arasında Sıkışan Siyaset

ABD ve Tayvan'dan Çin'e karşı eş zamanlı dev tatbikatlar
ABD ve Tayvan'dan Çin'e karşı eş zamanlı dev tatbikatlar
İçeriği Görüntüle

Analist Sami Hamdi'nin ortaya koyduğu tablo net: İran askeri, siyasi ve psikolojik olarak bir çöküş yaşıyor. Vurulan hedeflerine karşılık verememesi, "kâğıttan kaplan" algısını güçlendiriyor. Ancak Türkiye'deki bazı kesimlerin ısrarla sürdürdüğü "zafer kazanan İran" kurgusu, rasyonel bir dış politika analizini engelliyor ve tartışmayı ideolojik sloganlara hapsediyor.

İsrail'in zulmüne karşı durmak ile İran rejiminin suçlarını aklamak arasındaki ince çizgiyi koruyamayan bu "İrancı" bakış açısı, en çok da Filistin davasının haklılığına ve Türkiye'nin bölgesel çıkarlarına zarar veriyor. Zira sahada kaybeden bir aktörü, gerçeklerden kopuk bir hamasetle "kahraman" ilan etmek, ne ahlaki bir duruş ne de stratejik bir akıldır.