Gazze soykırımı Batı’yı sarstı: Kamuoyu ayakta
7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı sonrası Gazze’ye yönelik soykırım, terörist İsrail’in medya kontrolünü ve Batı’daki dokunulmazlığını sarsmış durumda. Washington Post’un, şehit edilen 18.500 Filistinli çocuğun ismini yayımlaması, Batı medyasının da artık tamamen siyonist çizgide kalamadığını gösteriyor. ABD, Fransa, Almanya, Güney Kore ve İsveç’te yüz binleri aşan protestolar, artık sokakta da bu sistemin sorgulandığını gösteriyor.
İsrail içten çöküyor: Ordu çözülüyor, toplum bölünüyor
Temmuz ayında 7 askerin intihar etmesi, Haredi Yahudilerin zorla askere alınmak istenmesi, ordu ve toplumda derinleşen bir çözülmenin işareti. Askerlerin psikolojik bunalımı ve askere gitmeyi reddetmesi, siyonist sistemin sadece dış cephede değil, içeride de sürdürülemez hâle geldiğini ortaya koyuyor. İçerideki bu çöküş, rejimin ideolojik zeminini tehdit eden bir dağılmaya işaret ediyor.
Batı, Filistin devletini tanıma noktasına ilerliyor
Birleşmiş Milletler’de Fransa ve Suudi Arabistan eş başkanlığında düzenlenen konferans sonrası, iki devletli çözüm yeniden uluslararası gündeme alındı. İngiltere Eylül’e kadar tanıma kararı alabileceğini açıklarken, Kanada Eylül’de tanıyacağını duyurdu. Almanya ise henüz resmî adım atmamakla birlikte, “yol haritası hemen başlatılmalı” çağrısında bulundu. Bu sürecin, 1917’de Balfour ile başlatılan yayılmacı projeye karşı tarihî bir düzeltme olduğu değerlendirmesi öne çıkıyor.
Siyonistler ve küreselciler karşı karşıya
ABD’deki Yahudi toplumunun liberal kanadı, siyonist politikalarla açık bir mesafe koymaya başladı. New York Belediye Başkanlığı seçimlerinde Müslüman aday Mamdani’ye verilen kitlesel destek, bu bölünmenin toplumsal zemine oturduğunu gösterdi. Liberal Yahudilerle siyonist merkez arasında süren bu gerilim, İsrail’in uluslararası yalnızlığını derinleştiriyor.
Sokaklar yön tayin ediyor, hükümetler arkadan geliyor
Paris’ten Stockholm’e, San Francisco’dan Seul’e kadar yayılan yüz binlik protestolar, Batılı halkların siyonizme karşı toplu tavır geliştirdiğini ortaya koyuyor. Devletler ise bu halk refleksini gözetmek zorunda kalıyor. Ancak dikkat çekici olan nokta şu: bu tepki yalnızca vicdana değil, aynı zamanda Batı’nın kendi çıkarlarına dayanıyor. İsrail’in 20. yüzyılda üstlendiği rolün artık sona erdiği, yeni bir küresel dizaynın gündemde olduğu açıkça görülüyor.





