Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber’de yayımlanan makalesinde, toplumda kuralsız ve prensipsiz bir yaşam anlayışının yaygınlaşmasının medeniyet ölçeğinde ciddi bir yozlaşma sinyali verdiğini belirtiyor. “Fikir” kavramının inanç temelli değer sisteminden koparılarak sıradan bir “düşünce” sözcüğüne indirgenmesinin bu süreci hızlandırdığını vurgulayan Şener, materyalist-pozitivist akımların ferdi gayesizleştirip medya ve moda merkezli “uzaktan kumandalı” bir hayata sürüklediğini kaydediyor. Şener'e göre popüler kültür, insanları “kendisi olmadan başkası” olmaya zorlayarak gösteri toplumunu derinleştiriyor ve din, ahlak, gelenek ile fikri dışlayan “kuralsız yaşama”yı yeni norm haline getiriyor. Gösteriş ve menfaat odaklı bu ortamda yüzeysel ilişkilerin öne çıktığını gözlemleyen Şener, “sahte cazibeye” kapılmak yerine akıl, iman ve gelenek temelli değerlere dönerek hakiki insanî medeniyet perspektifinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurguluyor.

İşte yazısı:

Bir toplum veya medeniyetin, yaşama prensipleri ve kuralları vardır. Hiçbir medeniyet, kuralsız olmaz ve olmamıştır. Kuralsızlık, gelişmemiş veya yozlaşmış toplumların özelliğidir. Bu çerçevede, içinde yaşadığımız toplumun, giderek kuralsız ve prensipsiz bir şekilde yaşamaya başlaması neye işaret etmektedir?

Fikrin değersizleşmesi, davranışları bozar

Fikir, insanın düşünce ile belli bir yaşama felsefesini temellendiren akli bir çözümlemedir. İnsan, fikri ile hayatını belli bir düzene koyar ve olaylara karşı tavrını belirler. Çünkü insan, akıllı bir varlıktır. Fikir, hadiseleri belli bir süzgeçten geçirerek, en uygun kararı vermeye sebep olan, ölçülü ve dengeli bir karar mekanizmasının varlığını gösterir. Düşünmek, salt bir değerlendirme süreci olurken, fikir; belli değer ve yaşama felsefesine göre hareket etmek demektir. Günümüzde, dilin yozlaşması ile, düşünce kelimesinin fikir yerine kullanıldığını görüyoruz. Halbuki fikir, belli bir gaye ve hedefe göre yaşamanın çabasıdır ve kesinlikle hayatın “değerler sistemi”ne göre yönlendirilmesidir. Bir manada, hayatın “inanç sistemine göre” düzenlenmesidir.

Materyalist, pozitivist ve hedonist hareketler, insanı; belli bir inanç ve fikir sisteminden uzaklaştırarak, onu her konuya ve etkiye açık bir hale getirmeyi amaçlamaktadır. Böylece insan, belli prensip ve kurallara göre değil, toplumda hakim akım ve moda sistemlerine göre hareket edecek bir hale getirilmektedir. Bir manada, insanın gayesiz ve amaçsız bir varlık olması istenmektedir. Böyle olduğunda da, çeşitli medya, siyaset ve toplumsal etki odaklarının oyuncağı haline gelerek, istenilen şekle getirilmekte ve kendine değil; başka güçlere bağımlı bir “uydu” olarak yönlendirilmektedir.

Çevremizde, giyimde, konuşmada ve ilişkilerde kişilerin; belli artist, sporcu veya siyasetçi gibi, kamu oyu oluşturucu güçlerin etkisiyle “kendisi olmadan başkası olma” yolundaki hareketleri, kitleleri yönlendiren bir sistemin devreye girmiş olduğunu göstermektedir.

Kültür ve ahlaka zıt bir yaşayış

Günümüz hayatı, “uzaktan kumandalı” ve belirsiz zevk, tutum ve davranışların hakim olduğu “kurgulanmış bir hayat”tır. Amerikalı sosyolog İvan İliç’in dediği gibi, insanlar birilerinin yönlendirdiği bir hayatı yaşamakta ve kendisi olamadan, kontrol edilen tutum ve davranışlara yönlendirilmektedir. Burada medya, teknokratlar, danışmanlar ve uzmanlar denilen bir grup, başkalarına “kader biçmekte” ve onları, nasıl düşünecekleri, nasıl hareket edecekleri ve nasıl karar verecekleri konusunda, akıl vermektedirler.

Bunun adı da, modern bir hayat olmaktadır!.. Bu hayatın özelliği, hiçbir kurala uymamak, moda, kamu oyu oluşturma ve tüketim merkezli kitle oluşturucuların güdümünde “sun’i bir hayat programı”na tabi olmaktır. Bu güçler; nasıl giyineceğimizi, nasıl konuşacağımızı, nasıl yaşayacağımızı ve kimlere hizmet edeceğimizi belirlemektedirler. Burada hakim tutum, “kuralsız yaşama”dır. Bu hayatta, en fazla uzak tutulan konular; din, ahlak, gelenek ve fikir’dir. Halbuki bu özellikler, insanı ve toplumu medenileştiren, kurallı yaşamayı öğütleyen, yalandan ve gösterişten uzaklaştıran, birbirine saygı göstermeyi öğütleyen, birbirinin hakkını gözeten bir yaşama anlayışını temsil etmektedirler.

Fakat modernist hayat, kişinin sadece kendini yücelten, arzularına tabi kılan, gösterişi ön plana getiren, menfaatini ön plana alan, ahlaki değerlere aykırı hareket eden ve başkaları ile yüzeysel ilişkiler kuran bir dünyaya kişileri hazırlamaktadır.

Şimdi, ahlaki ve sosyal kuralları, prensipleri ve yaşama felsefesini, samimi insan ilişkilerini bir kenara atıp; adeta bir film setinde rol oynarcasına ve bencilce bir yaşama felsefesini benimseyerek, hatta; açık saçık giyinip, başkalarını tahrik edip, bundan mutlu olmaya çalışmak mıdır, modern ve gelişmiş bir davranış tarzı?.. Evet, modern akımlar; bize, gerçek hayatın dışında, sun’i ve yapmacık bir hayatı sunmaya çalışıyorlar. Ama biz, bütün bu sunumlara karşı, kendi iç dünyamızın, sosyal hayatın ve ailemizin bize sunduğu anlamlı bir hayatı neden terkediyoruz?

Mizahla dini vurma
Mizahla dini vurma
İçeriği Görüntüle

İnsan ilişkilerinin iktisadi, sosyal, ailevi ve siyasi hayattaki binbir türlü aldatma, samimiyetsizlik, tecavüz, çıkarcı ve ikiyüzlü manzaralarının her gün artmakta olduğunu görmüyor muyuz?.. Bizi insan yapacak dini, ahlaki ve sosyal değerlerimizin ne kötülüğünü gördük de, onları dışlayarak, belirsiz ve karanlık bir geleceğe doğru hızlı adımlar ile yürüyoruz?.. Kandırıldığımızın, uyutulduğumuzun ve sahte bir dünyaya yönlendirildiğimizin farkına varmamız gerekiyor. Tabii, aklımızla olaylara bakabiliyorsak…

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber