1- Yahudilerin en sevdikleri meslekler, tüccarlık, bankerlik, bankacılık, aktörlük, avukatlık, doktorluk, muharrirlik, gazeteciliktir. En sevmedikleri meslekler de çiftçilik ve askerlik... Fakat İsrail tecrübesinden sonra bu son ölçü mahalli olarak değişmiştir. Bugün ziraatte en gayretli memleket İsrail olduğu gibi, dünya orduları içinde de, nüfus ve kemmiyet nisbetine göre en çabuk ve hareketli ordu İsrail'dedir.

2- İsrail dışı ve göze görünmez imparatorluğu içinde Yahudi, daima (Site)lerde, (Metropol)lerde büyük şehirlerde kümelenmiştir. Su yüzüne yakın tabakada yaşayan balıklar gibi; Yahudi dibe indikçe yâni köye yaklaştıkça azalır ve büsbütün kaybolur. Zira köyde gerçek millet vardır.

3- Yahudi, büyük şehirlerde, o şehirlerin dayanağı olan sâf istihsal sahaları ve o sahaları dolduran büyük yığınların millî ve ruhî nasibiyle arasında hiçbir ilgi kurmaksızın yalnız menfaat devşirmeye memurdur. Daima kıymet (transit) yollarının kavşağında oturur; ve hususî zekâsiyle, kıymet mübadelesi faaliyetinde öyle tertipler kurar ki, işin acı emek tarafını milletlere ve bedava nimet tarafını da kendisine devşirmeyi bilir.

4- İhtiyar küre üzerinde Yahudi'yi, harimine sızdığı milletlerin faaliyet kadrosu içinde meslek meslek ayırmak belli eder ki, o büyük milletlerin, kan ve tere batmış nasibine razı ve çilesinden mes'ut yığınları içinde yer almak şöyle dursun, onların (burjuva) sınıfları arasında pusu kurarak, topyekûn millet emeğinin, milli istihsal ve istihlâk bünyesinin hayatî merkezlerine yerleşir, belli etmeden hüküm ve nüfuzunu yürütür ve türlü maskeler altında sömürücülüğünü müesseseleştirir. Böyle yaparken de içinde faaliyet gösterdiği milli bünyelerin istidat ve kendi kendine sahip olma dehâsını iptal etmekten başka gaye gözetmez ve bu arada (spor)lu mikroplar gibi kendi bünyesini hisar içinde tutmayı ve her tehlikeye karşı korunmayı becerir.

5- Yahudilerin nüfus ettiği yerlerde hâkimiyetini nerelere kadar ulaştırdığına ait en canlı misal Almanya’dır. Düne kadar Berlin (site)sinde Yahudi nisbeti şuydu. Doktorların %48'i, avukatların %50'si, aktörlerin %12'si Yahudi, Halbuki Yahudi; Alman nüfusunun % yarımı, Berlin nüfusunun %1’i... Demek Berlin'de Yahudi, tababet sahasında bire 48, avukatlıkta bire elli, aktörlükte bire on iki, Almanların üstünde... Nisbeti bütün Almanya'ya teşmil edersek görürüz ki, muharrirlerin %18'i, avukatların %27'si, doktorların %46'sı Yahudi'dir. O halde yüzde yarım nisbetinin belirttiği (X 2) üssüne göre, muharrirlikte 36, avukatlıkta 54, doktorlukta 92 misli yer işgal ediyorlar. Almanya gibi bir memlekette bu kudret ve hâkimiyet farkı baş döndürücüdür ve bu hesaba, farkların en üstünü olan mali takat dahil değildir.

6- Dünyanın hemen her sahada en büyük kafaları, bu esrar ve hakikatte insanlık düşmanı ırktan doğmuştur. (Sar Bernar) gibi eşi gelmemiş bir artist, (Vagner) gibi bir musiki dehası, (Bismark) gibi bir politika zekâsı ve Alman ittihadının kahramanı bile Yahudi olursa, düşünün gerisini... Evet: (prens) ünvanlı halis Alman asili bilinen ve Alman milli menfaatlerini koruma yolunda en büyük eserleri vermiş olan bir zatın dörtte üç kan (üç ana kolu) Yahudi olduğu tesbit edilmiştir. Ve bu gerçek, dünyada pek az kimseye malūmdur.

7- Meşhur bir Yahudi'nin sözü: "Bir millette büyük adam ya bir melezdir, ya bir Yahudi..." İnce bir mânası olmakla beraber bu hikmete inanmamız icap etmez. Zira Yahudi, bizzat ayrıldığı ve ihanet ettiği Peygamberleri müstesna aziz, sıhhatli, salim, müsbet ve sadece insanlığa faydalı en büyük kafalardan hiçbirini yetiştirememiştir. Yahudi dehâsı hayrete şayan bir şey olmakla beraber, dünyanın aziz ve ulvi kafalarının seviyesine çıkamamış ve daima (defetist) bozguncu olmuştur. Bütün bu saydığımız Yahudi büyüklerine dikkat edecek olursanız görürsünüz ki, içlerinde (Homoros), (Sokrat), (Plâton), (Şekspir), (Kant), (Göte), (Bethoven), (Roden), (Mikel Anj), (Napolyon), (Pastör) çapında kahramanlar bulunmadığı bir tarafa; pek az istisnasiyle çoğu bozguncu, ümit kırıcı ve ideal körleticidir. Biz esasen Yahudi'yi hiçbir zaman ahmak farzetmemiş olduğumuza göre, onun kendi iç bünyesinden fışkırdığı bu garip ve marazî dehaları, aslında malik bulunup da tersine inkılâp ettirdiği müstesna istidadın şu veya bu türlü nişaneleri kabul edebiliriz. Yahudi'yi, tersine dönmüş bir istidat kabul edince, bu dehalar insana hiç de hayret vermez ve Yahudilik lehinde vesika teşkil etmez.

8- Gerçekten Yahudi dehâlarının hepsi (defetist)tir. En muhteşemleri bile... (Aynştayn)dan insanlığa kalacak şey, İçinde hiç bir hakikat yaşamayan korkunç izafilik dünyası ile son intihar âleti olan atom bombasıdır. (Froyd) mukaddesat hissini ve ruhî temelleri berhava etmeye baktı. (Şarlo), insanlığın sadece acıklı gülüncünü gösteren bir dehâ... Marks ve ona bağlı komünist aksiyoncuları malum... Anatol Frans münkir ve müstehzi... Prust bedbin ve şevksiz... Ne âlimleri arasında ne kaşifleri arasında (Pastör) gibi bir tip var... Niçin Yahudiler arasında (Şekspir) veya (Dante) gibi, büyük ve ulvî tek bir şair yok? Onların işi gücü sadece akıl; menfi tarafiyle tepetaklak edilen ve her ân taraflarından yıkılıp, guya taraflarından bina edilen akıldır.

9- Fakat Yahudi, kendi geniş kütlesiyle, avamiyle hiç de müstesna ve mücerret bir zekâ göstermez. Sadece (pratik), maddeci, hesabî bir açıkgözlük; o kadar...

10- Onun orta entelektüelleri de böyledir. Çünkü mücerret arayıcılığı, mücerredi arayış, onun yalnız en ileri (elit) zümresinde... Bu da bir garibedir ve aslî kütle bağından ayrılık ifadesidir. Yüksek Yahudi (elit)i yahudilere hitap etmez; içine sokulduğu milletin veya dünyanın entelektüellerine hitap eder. (Bergson) veya (Froyd) veya (Prust) ile alakalı kaç Yahudi bulabiliriz? Adeta Yahudi, aslından, özünden ve içindeki mücerretler istidadından kopmuş ve yamalı bohça halinde garip bir bütün ifadesine bürünmüş acaipler panaroması...

Başyücelik Emirleri: Batı'da tahsil
Başyücelik Emirleri: Batı'da tahsil
İçeriği Görüntüle

11- Şimdi onun ticari ve iktisadî cephesini ele alalım: Alemde para mefhumunu ve bu izafî kıymetin manevralarını Yahudi kadar bilen hiçbir örnek yoktur. Onun bu tarafını, bizzat korkunç bir Yahudi olan (Karl Marks) gibi kapitalizma düşmanı ve komünizmanın babası bir insanda tecelli eden şudur ki, o Yahudinin, kendi nefsine karşı da bozguncu ve yıkıcı ve kendi nefsini intihara zorlayıcı bünyesinden en parlak bir örnektir. Yahudiliği tesrih ve teşhir eden ve onu yerden yere batıran yine bir Yahudi olmuştur. İktisadi ölçüyle hüküm şudur: Parayı anlayan, destekleyen, besleyen, ona kıymet üstü kıymet kazandıran ve fertlerle cemiyetleri ve devletleri ona esir eden Yahudidir. Kredi, faiz, kefalet, borsa hep onların icadıdır. Bunlarsa, mazi ve hâl bakımından hâkim olunan paraya istikbal ölçüsü ile tahakküm iradesini temsil eder. Sermayeyi dahhâme (ur) haline getiren ve ezici kapitalizmayı kuran, sonra da aynı müesseseyi komünizmaya tahrip ettiren onlardır. Peşinden de komünizmayı fikirde yıkan yine onlar... İhtikâr, sahte "arz-ü taleb" dalaverası ve stokculuk işinin kurmayları hep Yahudi.

12- Anormal bir çapta büyüttükleri para kudretinin ruhî değerlere ve manevî müeyyidlere galip hale gelmesi kasdiyle de yaşadıkları milletleri ruhen ve bedenen zaafa uğratmak, şuursuz ve iradesiz, keyf ve kötü âdet müptelâsı kılmak, birinci taktikleridir. Bütün keyf verici zehirlerin icat, idare, istihsal ve istihlâk şebekeleri emirlerindedir. Mânen de aynı şey...

13- Tevhid akidesini ilk defa yeryüzüne getirmiş olmakla böbürlenen Yahudi, asıl kendi derunî putu olan parayı ve iç mizacını en iyi sezip kendini tasfiye edecek olan gerçek muvahhidlere, millî ve ırkî bütünlük temsil eden bütün topluluklara düşmandır.

14- Netice şudur: Yahudi mahut tarihinden ve öz Peygamberlerine ihanet devresinden sonra Roma lejyonlarının önünden vahşi bir sürü gibi kaçıp dünyanın her tarafına yayıldıktan sonra toplu millet seciyesini terk edip gizli ve ferdî millet maskesinin altına girmiş ve esatirî bir hınç üslûbiyle gizli plânda kendisini hakim ve bütün insanlığı mahkûm kılmanın muazzam planı içinde hareket etmiştir. Vasıtası para ve ruhun karanlık kutbu olan nefstir. Dine, millet ve milliyet mefhumuna, saf iman ve itikada, tek kelimeyle ruha ve ulvî insana düşmandır. Her yerde ve her pâyidar kıymeti yıkıcı, çözücü ve çürütücüdür. Gayesi de, kendi kanlı imparatorluğunu beşerî sefalet, tereddi ve ihtikarın gerisinde kurmaktır. Bir millet içinde mutaasıp yahudi düşmanlığı şart olmamakla beraber, nefsini muhafaza ve yahudiyi tanıma şuuru mutlak bir icap kıymetindedir. Zira Yahudi, kuvvet ve irade karşısında kaldığı zaman, mikroplar gibi kesesine çekilmeyi bilir.

15-Bir de bizde, Türkiye'de Yahudi'yi gözden geçirelim: Yahudi tek lütuf ve sığınağı Türklerde ve İslâmiyetin ağuşunda buldu. Bize sığındı, fakat en kısa zamanda içimize zehrini döktü ve Tanzimattan itibaren bütün istihale ve inkılâplarımız üzerinde müessir oldu. Saraya ve hazineye tam nüfuzun, en eski zamanlarda iki mümessili: Moşa Kapsali ve Yasef Nassi... Yasef Nassi, devlete bir sefer açtıracak kadar nüfuz kazandı. Fakat Tanzimata kadar Yahudi, bizi sadece içimizden kemirmek ve buna rağmen ve millet ve devlet bütünlüğümüze (menfaati icabı) kasdetmemek yolunda gitti ve galiba buna da mecbur oldu. Fakat Garp emperiyalizma ve kapitalizmasının bizi tam çember içine aldığı Tanzimat devresinde kaleyi içinden teslim işi yine Yahudi'ye düştü. Memlekete Masonluğu ve kozmopolitlik fikirleri o soktu. Malî ve iktisadî hayatımızı perişan etti, "Düyun-u Umumiye'yi bir hapishane gardiyanı edasiyle göbeğimize yerleştirdi. Bu devrenin kahramanları, (Sigmund Spitzer), (David Ben Mayor), (Yeheskel Sasson), (David Motho)lardır. Ondan sonra Meşrutiyet gelir ve bu hareket sadece yahudi sevk ve idaresine dayanır. Başta Yahudi'den daha Yahudi dönmeler bulunmak üzere (Salem), (Mazelyah). (Faraci), (İzak Frera) ve hepsinin önünde (Karasu) bulunmak üzere, sonunda o korkunç inhizam ve inkiraz çığırımızı açan Yahudi'dir. Bir Türk Hükümdarı ve İslâm Halifesine hal'i tebliğ eden heyetin başında (Karasu)nun bulunması Yahudi hınç ve taktiğinin Türk bütünlüğü üzerindeki tahakkukunu resmen bütün dünyaya ilan ve iblağ etmek değil midir? Meşrutiyeti takip eden devirde ise Yahudi en büyük (kolpo)sunu oynamış ve İslâmiyete karşı tavrını (Lozan) konferansının kulis aralarında karşılıklı bir anlaşma sağlamak suretiyle tam yerine getirmiştir. Hahambaşı (Hayim Naum)un idare ettiği bu vaziyet Büyük Doğu'nun 1949-50 devresinde inceden inceye tahlil edilmiştir. Bugün ise Yahudi, malî, iktisadî ve içtimaî gâyesine tamamiyle ermiş durumdadır.

(Büyük Doğu Dergisi, 3 Ocak 1968, Sayı: 25)