Bugün herkes Esenyurt’taki kanlı hadiseyi konuşuyor. Tam bir şiddet pornosu halinde teşhir edilen ve hala yasaklanmayan görüntüler, insanımız tarafından döne dolaşa seyredilip duruyor. İnsanların birbirine gayet rahat silah çekip sinek öldürür gibi hiç düşünmeden adam öldürmeleri karşısında büyük çoğunluğumuz film seyreden hödük konforunda bakıp duruyoruz. Bakarsanız Kızıl Elma yolunda Yeni Türkiye tam gaz ilerliyor. Meğerse milletin felç edilmiş ruhunun hasret kaldığı İslam ahlakının ve bu ahlakın kaynağı olan şeriatın yokluğundan topu atmışız da haberimiz yokmuş. Meğerse Türkiye hem devleti, hem de toplumuyla eskisinden daha yeni şekilde Latin Amerika’nın muz cumhuriyetlerine dönüşmüş durumda. Tepeden tırnağa her türlü suç işleme özgürlüğünün hâkim olduğu, her türlü yolsuzluk ve haksızlığın serbest olduğu, her türlü saçmalığın alkışlandığı, hakikatin ise kendine hiç yer bulamaz olduğu, idealsiz ve ahlaksız bir ülke…

Hadise malûm, aralarında husumet bulunan iki taraf var. Belki bunlardan biri haklıdır veya her ikisi de haksızdır bilmiyorum. Her neyse, iki taraf da silahlı ve elleri tetikte. Bir taraf diğerinin üstüne aniden güçlü ve hazırlıklı şekilde yürüyüp mekânında baskın veriyor. Mekândaki kişi ise tezgâhta mermisi hazneye sürülü şekilde tuttuğu silaha güvenerek karşısındaki kalabalığa karşı tek başına dikiliyor. İki tarafın da ölüm, kalım, ceza, ahiret diye derdi yok sanki. O hırsla film kopuyor ve üstün taraf yükleniyor. Diğer taraftaki derhal tezgâhtan silahı çekip tetiğe asılıyor ama işi rast gitmeyip ıskalıyor. O arada silahı tutan elini de boğuşmada kaptırıp altta kalıyor. Akabinde diğer taraftan biri elinde silahla gelip defalarca tetiğe asılarak kasadaki hasmını öldürüyor. Hırsını alamayıp mekânda bulunan - anladığım kadarıyla silahsız olan - kişilere de ateş ediyor. Mekânın güvenlik kamerasından alınan görüntülere göre hadise böyle olup bitmiş.

Bugün haberlerde vs. her yerde bu hadise konuşulup dururken çok bir sorumluluk sahibi ve de duyarlı görünen dayılar, dürzüler, muhterem arkadaşlar cümlesinden ne kadar dallama varsa çıkmış “bir gencin canına nasıl kıyılır, cezalar artırılmalı, caydırıcı cezalar verilmeli (ağırlaştırılmış müebbet veriyorsunuz ya) vs. boş laflarla atıp tutuyor. “Nasıl bu hale geldik, toplum bilinçlendirilmeli” diyor diğer dallamalar. Gayet laik, gayet seküler, gayet İslam dışı, gayet çağdaş medeniyet yolunda, gayet Kemalist ilkelerden asla şaşmaksızın modern Batı medeniyetinin en dandik kopyası olmayı başardıklarını anlamayan bu dallamalar, aslında hedeflerine ulaşmış olduklarını görerek mutlu olacaklarına, tıpkı örnek aldıkları Batılılar gibi mutsuz ve şaşkın “ne oluyor lan” diye hayrete düşüyor.

İnsanı canavarlaştıran rejim: Uyuyan babasının boğazını kesti İnsanı canavarlaştıran rejim: Uyuyan babasının boğazını kesti

Kimse şunu sormuyor: Batı toplumları modern, seküler, demokratik, kapitalist olarak kendi tarihlerinin en bunalımlı dönemini yaşarken bizim insanımız nasıl mutlu, huzurlu ve müreffeh olacaktı? Global seküler lağımın dibine düşmüş dünyanın sapıklık krizine girdiği bu zamanda aynı lağımda yüzen insanımızın ister istemez, bencil, vicdansız, tüketim çılgını ve haz düşkünü sürülere dönüşmesi kaçınılmaz sondu. Bugün hiç içi sızlamadan hayvanca bir iştahla haram yiyen, hiç korkmadan başkasının hakkına giren, insanların acısına gülen, ambülansa yol vermeyen, otobüsün önünü kesip şoförünü döven, üfürükten sebeple birbirini öldüren, kadınları çıplaklıkta sınır tanımazlığa koşan, belden aşağı iğrençliklerde Batı’ya yetişip eş değiştirme sapkınlıklarına hücum eden ve daha neler nelere don gömlek yurya eden insanların sürüler halinde aramızda dolaştığı bir toplum olduk. Bu duruma gelmiş insanların artık zombiden farkı yoktur. Bunlara “lütfen bilinçlenin” denmez, ağır cezalarla veya utanmayla da korkutamazsınız. Çünkü artık akıl ve vicdan olarak asgarî insanî vasıfları iyice azalmıştır.

Anlaşılabilsin diye dışardan örnek verelim: Amerika’da idam dâhil en ağır cezalar var. Müebbed ve çok uzun cezaların yanında hapishane şartları son derece korkunç. Orada mahkûmun başına çok kötü şeyler gelebilir. Amerikan polisi kıl tüy sebepten rahatça zanlıyı öldürür ve hesap vermez. Bunun yanında eğitim imkânları bu ülkede gayet bol. Fikir hürriyetinin ve saçmalama özgürlüğünün de sınırı yok. Kocaman ve çok güzel bir ülke. Ama gel gör ki Amerika hem en çok suç işlenen hem de en korkunç ve iğrenç suçların işlendiği ülke olarak dünyada lider durumda. Kendi hâkim kültürü ve değerleriyle insanlarını ancak zombiye dönüştürmeyi başarabilmiş Amerika, sadece devlet olarak şiddetli cezalar yoluyla kendini saydırma yoluna gitmiştir. Karşılığında ise suç ve suçlular doğru orantılı olarak artmıştır.

Bizde de geçmişte kapkaça gasp cezası vererek bu suçu azaltacağını söyleyen Hikmet Sami diye bir adalet bakanı vardı. Hapsettiği mahkûmlara operasyon düzenlemek ve F tipi zindanlar inşa etmekten başka mahareti olmayan bu zalim bakanın icraatı sayesinde silahlı gasp olayları patlama yapmıştı. Sonrasında Erdoğan döneminde gelen adalet bakanları da cezaların şartlı infaz sürelerini artırmak ve daha çok zindan inşa etmekle övündüler. Sürdürdükleri sistem yüzünden insanımızın nasıl deforme olduğunu görmeden o deformasyonun ürünlerini depolayacak zindan yapan bu zevat Esenyurt’taki hadise sonrasında ne düşündü acaba, suçluları aya gönderme projesi mi?

Devlet varken insanlar kendi elleriyle adalet aramaya kalkmaz. Devlet gerekeni yapar, insanlar da kendi işlerine bakar. Ama bunun olması için devleti ve halkı bağlayan ahlakın da hâkim olması gerekir. Yoksa şirazesinden çıkmış halk ve durmadan onu döven bir devlet manzarası çıkar.

Bir de her türlü suç işlemeye meyilli hale gelmiş bir toplum karşısında ne yapacağını bilmez vaziyette apışıp kalmış devlet vardır, yani Yeni Türkiye dediğimiz devlet. Yol ve köprü yapmakla övünen, millî silah üretmeye başladığı için sevinip gururlandığımız ama köhne Kemalist kafadan halâ vaz geçmeyen, serbest piyasacı, seküler, demokrat devlet; dayandığı halk tabanının eriyişini gördüğü halde hissiz şekilde bunu seyreden, bunu düzeltmek için ne yapacağını bilmeyen ve bir de Kızıl Elma hayalleri kuran devlet.  

Hiçbir devlet, deforme olmuş bir milletle var olamaz. Devlet ve millet, ideal ve ahlak noktasında uyumluysa o devlet sapasağlam ayakta durur. Türkiye ise Kemalist devrimlerin sebep olduğu tahribat yüzünden devlet ve millet olarak ters taraflara düşmüştür. 1950 seçimleriyle Kemalist rejimin yani CHP’nin kaybetmesiyle umut doğmuştu. Üstad Necip Fazıl o zaman Menderes’e ruh imarı davasını teklif etmiş ve Anadolu insanının felç edilmiş ruhunun ihya edilmesi gerekliliğini sürekli ikaz etmişti. Kendi çabası da bu yöndeydi zaten. Maalesef memleketi maddî açıdan kalkındırma hayalinden başka amacı olmayan Menderes bu ikazın sırrını anlayamadı ve ziyan oldu. Sonrasında da sağ partiler hep aynı çizgide gitti. Nihayet Erdoğan tarihî bir fırsat ve memuriyetle karşı karşıya ve bugün ruh imarı davası eski dönemdekilerden daha katı bir zaruret olarak kendini dayatıyor. Öte yandan iktidar partisi ve devlet bürokrasisi seküler kalmakta ısrar ediyor. İktidar partisi, menfaatini gütme ve haram yiyebilme özgürlüğünden dolayı mevcut rejimden ve gidişten memnun. Devlet bürokrasisi ise umumiyetle Kemalist olduğundan, İslam’ı en fazla gelenek ve folklorik bir unsurdan ötede görmek istemiyor. Ama hiç birinin istemediği şeriat olmadan bu iş nasıl düzelecek kimse bilmiyor.

O halde Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’nin haline yakışan bir temenniyle noktayı koyalım:

Hadi hayırlı tıraşlar!..

İbrahim Tatlı, 30 Temmuz 2023.