İslâm inkılâbında siyaset, içeriye doğru, her çizgisi ve noktası tamam bir ideolocya manzumesine dayalı bütün bir tekevvün işinin manivela dehâsıdır. Bu yüzden o, teker teker kendi aslî hamle ve hareket şubeleri içinde ifade edebilir; toplu ve merkezi olarak belirtilemez.

İslâm inkılâbında toplu ve merkezî siyaset, ancak "haricî politika" ifadesiyle, dışarıya doğru olanıdır. Gerçekten, İslâm, dışarıya doğru tek bir vâhid belirtici, tam mânasiyle sabit ve çerçeveli bir siyaseti vardır.

İslâm İnkılâbının iç siyasetini mutlaka toplu ve merkezî teşhise kavuşturmak lazımsa, ona, birinin tasfiyesi ve öbürünün ihyası bakımından, biri düşman ve öbürü dost, iki kutup gösterilebilir. Bunlardan düşman kutup iki şubelidir:

1 - İslâma iman dairesinin dışından musallat, tam 100 senelik, dinsizler köksüzler, şahsiyetsiz mukallitler nesli ve bütün yardımcıları.. Bunların fâal yardımcıları, manevî sömürge ustası Garplılar, Yahudiler, Masonlar, dönmeler, melezler ve kozmopolitler...

Necip Fazıl'la sanatı ve Türk şiiri üzerine röportaj Necip Fazıl'la sanatı ve Türk şiiri üzerine röportaj

2 - İslâma, iman dairesinin içinden .musallat, tam 400 senelik, aşksızlar.vecdsizler, kuru ezberciler, nefsanî tefsirciler, insan ve dünya murakabesinden uzak nasipsizler, dinin zahirî bâtınî ruhuna yabancı ham ve kaba softalar nesli ve bütün yardımcılan... Bunların yardımcıları ise bugün faaliyetini kaybetmiş, fakat ananevî bir insiyakla her ân türeyip üreyebilecek soydan umumî cahiller... İslâm inkılâbının iç siyasette en büyük dostluk kutbu da, dine topyekün ruhunu ve aklını teslim ederek onu nihaî saffet ye asliyetiyle temsil etmek üzere yetiştirilecek yepyeni nesiller... Bunlar "nâr-ı beyzâ"dan daha yakıcı, en ince havalan kaydeden barometre plâkalarından daha hassas, dünya çapında, tarih ve fikir çilesine sahip, aklın ve ilimlerin son humma noktasına yapışık, solmıyacak renk ve geçmiyecek ânın kara sevdalılan... Bunlara. İslâmın saffet ve hakikat devirlerinden başka maziye doğru hiçbir örnek gösterilmeyecek; her şey bunlar vasıtasiyle, mazideki tek hareket noktasından dosdoğru istikbale havale edilecektir, İslâm inkılâbını iç siyaset ölçüsü bakımından iyice kavramak lâzımdır ki, gözün göremiyeceği ve hayalin alamıyacağı kadar ve ezelle ebede doğru her ân yeni bir dâva ve hamle temsil edecek olan bu rüya nesli, cihanın en büyük "doğru"sunu tam dört asırdır yanlıştan yanlışa sürüklemiş, nihayet bir ve en nihayet yarım asırdan beri de bu "doğru" ya "yanlış" ismini takmış olan seleflerini hiçbir mevzuda örnekleştirme ve kopya etmek mevkiinde olmıyacaktır. Gelin de siz bu nesil idealini güdenlere mürteci deyin! Asıl onun gözünde en koyu-bugünden başlıyarak, gittikçe hafifleye hafifleye dört asır gerisine doğru devam eden tabakalardır ki, mürteci tâ kendileri olacaktır! Zira bu tabakaların ilticaları, günden itibaren gittikçe hafifleye hafifleye 400 senelik maziye doğru, baştan başa, en kör ve aşağı "emmâre" haliyle kaba nefse rücuun ve o yüzden din dışına çıkışın hikâyesi olarak izah edilecektir. İşte İslâm inkılabının iç siyasette hedef tuttuğu başlıca gaye, bu ebedî yeni daimî taze nesillerin maya tutması etrafındaki iş dehâsıdır.

İslâm inkılâbının, tam mânasiyle toplu ve merkezî politikasına gelince, bu incelerin incesi ve naziklerin naziklği bir sanat işidir. Bütün dâva, Garplının ruhî butlanından hariç ve iyi taraflarını lif lif ayıklayıp onu "hikmet ve hakikat mü'minin kaybolmuş malıdır, nerede bulsa alır!" fermaniyle ve gerçek bir bünye aşısıyle Doğuya zam ve bundan yepyeni bir terkip çıkarmak.. Bu terkibin yıllar boyunca sınır içi, gizli ve acık, tezgâhını kurup işletmek. Büyük Doğu mefkuresinden damlayan bu mayayı, şimşeklerini yedi bucak ve dört iklime saçmaya başlıyacağı âna kadar bir vatan sırrı olarak muhafaza etmek ve devre devre bütün - mahremlerin hududuna riayet et yi bilmek... Yoksa Batı dünyası böyle bir oluşa imkan bırakmaz. Batıyı aldatıcı, incelerin incesi bir siyaset.

Bütün bu ölçülerin kıvama erişinden sonra, tüm Doğuya şâmil bir sirayet plânından, mütefessih mütereddî Garba, en yeni ruh ve kültür savaşçısı olana yönelmek... Topyekûn Doğunun, maddî ve mânevi Garp emperyalizmasına karsı kurtuluş ve ihtilâlini, anbean beslemek ve günü gününe geliştirmek... Bunun için. dünyasını bütün tezattan ve buhranları içinde devam ettirici şartlara, muazzam bir casus ve sahte müttefik dehasıyle yardımcı olmak... Nihayet ve kısaca, rahimdeki çocuğu, doğuracağı andan pehlivan yetiştireceği ve mazlüm mânasiyle makhur maddesinin intikamını alacağı güne kadar yamyamların çadırında idare, ikâme ve idâme edebilmek... Bu iş, her ân değişik her ân zıt istikametlerde yol almaya mecbur, korkunç mikyasta girift ve d" keyfiyetle bu dâva sırf politika dehâsı bakımından, cihanın en sanatlı cehdine ve en dakik plânına muhtaçtır. Belki 50, belki 100, belki 300 senelik bu plânın, ana ölçüsü de prensip bakımından bu kadar...

İslâm inkılâbında siyaset, her çizgisi ve noktası tamam bir ideolocya manzumesinin, kendisini madde âlemine nakşetmekteki alet ve usul dehâsına bağlı bir şubedir ki, o ruhun aşk ve feyz ile ışıldadığı müddetçe daima ana kaynağını, bütün kıymet hükümlerini ve her türlü direktifini hazır bulacaktır.

İslâm inkılâbında siyaset, içeriye doğru, sadece olmak, dışarıya doğru da bu oluşu tamimleştirmek gayesinin gerektireceği umumî tedbir dehâsı olarak ifade edilmeli; ve bu temel hareket noktasına göre programlaşmak, topyekün usul prensibini belirtmelidir.

Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü