Tarih

Suriye'de Nusayri rejiminin devrilmesinden bu yana 1 yıl geçti

Yıllar boyunca Suriye’nin üstüne ölüm yağdıran Nusayri rejimi, geçen yıl 8 Aralık’ta tarihin çöplüğüne yuvarlandı. Yarım milyondan fazla Sünni Müslüman şehit edildi; yüzbinlerce kayıp, milyonlarca mülteci verildi. Sednaya Cezaevi'nin vahşi karanlığından varil bombalarının altına kadar işlenen soykırım, bugün kazıldıkça ortaya çıkan toplu mezarlarla yeniden gün yüzüne çıkıyor. Rejim gitti ama tahribatı enkaz hâlinde duruyor.

Abone Ol

On iki yıl boyunca bir ülkenin üstüne ölüm yağdıran Nusayri rejimi, bugün tarih kitaplarının çöp hanesine devrildi. Ve bu devrimin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu bir yıl; sadece bir zulüm devrinin kapanışı değil, aynı zamanda halkın iradesinin mezara gömülemeyeceğinin tescili oldu.

Sünni Müslümanlar, 2011'den beri insan yerine konulma talebinde bile Nusayri rejimi tarafından katliamla cevap buluyordu.

Beş yüz binin üzerinde şehit

Uluslararası izleme merkezlerinin ortaklaştığı verilere göre, 2011’den 2024’e uzanan çatışma döneminde yaklaşık beş yüz bin Müslüman şehit edildi; bazı araştırmalarda bu rakam yarım milyonu aşarak altı yüz bin bandına kadar çıkıyor. Bir devletin, kendi halkını “tehdit” görüp topyekûn savaş açmasının faturası budur.

Rejimin devrilmesinden sonraki ilk 11 ayda bile, en az 11 bin 226 kişi daha hayatını kaybetti; bunların 8 bin 654’ü sivildi. Böylece zulüm artık çöken bir iktidarın son nefes hamlesi hâline geldi. Yani rejim düşse de, halkına açtığı tahribat bitmiş değil.

Yüz milyarlarca dolarlık yıkım

Şehirlerin kaderi de insanların kaderiyle birlikte karardı. Aleppo, Hama, Dera, Humus ve daha nice belde; varil bombalarıyla, sokak sokak yıkımla, kimyasal saldırıların utanç verici izleriyle bu vahşete şahit oldu. Binlerce okul, hastane ve ibadethane harabeye döndü. Dünya Bankası, savaşın sebep olduğu doğrudan fizikî hasarı 108 milyar dolar olarak hesaplıyor; ülkenin yeniden ayağa kalkabilmesi için ihtiyaç duyulan maliyet ise 140–345 milyar dolar aralığında.

Kaybolanların sayısı da yüzbinlerle ölçülüyor. Çeşitli insan hakları ağları, yüzbinlerce kişinin — bazı çalışma setlerinde 1,2 milyonun üzerinde — rejim kayıtları içinde gözaltı, kayıtlardan silinme, zorla kaybetme süreçlerine maruz kaldığını aktarıyor.

13 milyondan fazla Suriyeli mülteci olmuştu

Savaş yalnız ülke içinde değil; sınırların ötesinde de yaşandı. 13 milyondan fazla Suriyeli, yurdunu terk etmek zorunda kaldı. UNHCR verilerine göre bu sayı, modern dünyanın gördüğü en büyük zorunlu göç dalgalarından biriydi. Ülke içinde yer değiştirenlerin (IDP) sayısı da her yeni bombardımanla birlikte yüzbinleri buldu. Bir millet, evini sırtında taşıyarak hayatta kalmaya çalıştı.

İran milislerinin desteğinde Sünni soykırımı

Uçaklar, anneleri çocuklarından, sokakları komşularından ayırmanın makinesi hâline geldi. Halep, Hama, Dera, Humus… Birçoğu yeryüzünden silindi. Evler, camiler, pazar yerleri; insanın nefes aldığı her mekân hedefe dönüştü.

Bu zulüm; İran milislerinin desteği, Rus savaş uçaklarının bombardımanı ve uluslararası kayıtsızlığın gölgesinde planlı bir Sünni nüfusu yarma operasyonuydu. Nusayri rejim, yönetemediği halkı, yok ederek yönetmeye kalktı.

Tarihin görüp görebileceği en karanlık cezaevlerinden Sednaya

Sednaya Cezaevi, Şam’ın 30 kilometre kuzeyinde, haritada küçük bir nokta, ama içinde koca bir kara delik var.

Kapısından içeri giren, insan statüsünü kaybediyor; sesi, ismi, kimliği siliniyor. Çoğu bir daha çıkamıyor. Çıkan da insanlıktan kırpılmış bir gölge hâline dönüyor. Dünyanın gördüğü en korkunç işkence deney merkezlerinden biri… “Ölüm fabrikası” benzetmesi boş değil; çünkü orada ölüm bile sıraya alınıyor.

Mahkûmlar, sabaha doğru yapılan toplu infazlarda askıya alınarak öldürülüyor. Sonra kamyonlarla taşınıp toplu mezarlara gömülüyorlar. Buna dair en geniş belgelendirme, sadece Sednaya’da 2011–2015 arasında en az 13.000 kişinin geceleri toplu idamlarla asılarak öldürüldüğünü ortaya koyuyor. Kimlik yok, defter yok, mezar taşı yok. Aileler, çocuklarının rüyasında bile mezarını göremiyor. Bir ülkenin hapishaneleri, halkının mezarlığına dönüştürüldü.

Rejimin vahşetleri kazıdıkça ortaya çıkıyor

Şam’ın çevresindeki araziler kazıldıkça, rejimin arşivi ortaya çıkıyor. Kayıp dosyaları değil; kemikler konuşuyor. Yıllarca ailelerden saklanan gerçekler, bugün kürek darbeleriyle yeryüzüne çıkıyor.

Fotoğraf kayıtları, cesetlerin sistematik şekilde numaralandırılıp defnedildiğini gösteriyor.
“Yargılanmadan öldürülenler” diye geçiyor kayıtlarda, aslında ise suçsuz oldukları için öldürülenler.

Devrime giden yol

Suriye’de 27 Kasım 2024’te başlayan kuzeybatı merkezli muhalif harekât, yıllardır donmuş cepheleri bir anda kırarak rejimin temel savunma hatlarını çökertecek bir sürece dönüştü. İdlib–Halep hattından Hayat Tahrir el-Şam öncülüğünde ilerleyen güçler, kısa sürede stratejik bölgeleri ele geçirerek rejim ordusunun moralini ve komuta düzenini çökertti.

Halep’in birkaç gün içinde muhaliflerin eline geçmesi, savaşın seyrini kökten değiştirdi. Rejim birliklerinin çözülmesiyle Hama, 5 Aralık’ta düştü ve orta Suriye’nin kilidi açıldı. Ardından Humus ve çevresi de kontrol kaybı yaşadı. Birçok asker ve milis ya dağıldı ya da silah bırakmak zorunda kaldı.

7 Aralık’a gelindiğinde muhalifler başkentin çevre hatlarına sızdı. Güvenlik noktalarında teslimler başladı ve savunmanın iradesi çöktü. 8 Aralık sabahı itibarıyla Şam’daki ana yol ve kontrol merkezleri muhaliflerin eline geçti. Aynı gün Beşar Esed ve ailesinin Moskova’ya kaçtığı doğrulandı ve böylece yarım asırlık Nusayri düzeni fiilen son buldu.

Bu hızlı çöküş elbette tek başına bir askerî taarruzla açıklanamaz. Yılların yolsuzluğu, orduda moral kaybı, komuta boşlukları, ve dış müttefiklerin desteğinde belirgin bir zayıflama yaşanması, çöküşü hızlandıran ana faktörler olarak öne çıktı. Muhaliflerin daha planlı, daha hızlı ve daha kararlı hareket etmesi de bu kırılmayı tamamladı.

Yeni yönetim, böylece iktidarı devralmış oldu; ancak enkaz büyük. Yıllardır süren savaşın bıraktığı yıkım nedeniyle altyapı felç. Elektrik, su, ekonomi ve güvenlik düzeninin yeniden kurulması zaman alacak.

Bir diğer mesele ise hesaplaşma vetiresi. Eski rejimin işkence merkezleri, kayıplar, toplu mezarlar ve insanlık suçları artık gündemin merkezinde. Fakat bu soruşturma ve adalet arayışı, bir yandan ülkedeki parçalanmış toplumsal yapıyı daha da germe riski taşıyor.

Bölgesel dengeler açısından bakıldığında; Rusya, İran, Lübnan ve İsrail'in farklı önceliklere yoğunlaştığı bir dönemde bu çöküşün yaşanması, savaşın kaderinin yalnızca sahadaki güçlerle değil, dış aktörlerin meşguliyetleriyle de belirlendiğini gösteriyor. Bu yönüyle Suriye’de yaşanan, sadece bir rejimin devrilmesi değil; Ortadoğu’nun güç haritasını yeniden şekillendirecek bir kırılma oldu.

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }