Esselâm görünüşte dinî-didaktik bir eserdir ancak epik olarak kendini birçok mısrada hissettirir. Saf şiir olarak üstün örnekler de bulunduran bu eserde birçok bölümde birçok vak’ayı birkaç kelime içinde anlatma ustalığı gösterilmiştir.

* İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslâm Tarihi ve Sanatları bölümünde Yüksek Lisans Projesi olarak 2022 senesinde kaleme alınan bu çalışma, Genç Mütefekkirler Dergisinin Aralık 2023 tarihli 4. Cilt 3. Sayısında bilimsel makale olarak yayınlanmıştır. Dergimizin geçen ayki sayısında ilk 2 bölümünü yayınladığımız çalışmanın, 3. bölümünü ve Sonuç kısmını bu sayımızda yayınlıyoruz.

Üçüncü Bölüm

Esselâm’ın Metin ve Muhteva Tahlili

Esselâm eserinde, Peygamber Efendimizin dünyaya gelişlerinden ebediyet âlemine intikallerine, çile döneminden cihad ve fetihlerine kadar mukaddes hayatın kelimelerle mimarîleştiği görülmektedir. Bu eserdeki bazı tablolar Üstad Necip Fazıl’ın Çöle İnen Nur eserindeki Nur Sütunu bölüm başlığını çağrıştırmaktadır. Esselâm’ın Necip Fazıl’ın diğer şiirlerinden farklı bir atmosferi bulunmakta ve bu da eserin muhtevasından kaynaklanmaktadır. Esselâm’ın metin ve muhteva analizini yaptığımız bu bölümde, bilhassa muhteva analizinde bazı ayrıntılar üzerinde durulmaktadır.

3.1. Metin Tahlili

63 Levha (bölüm) ve bin yedi yüz mısradan oluşan eser nazım türleri açısından çeşitlilik arzeder. Şiirlerin en kısası 15, en uzunu 46 mısra olup çoğu ortalama 28-30 mısra uzunluktadır. İlk şiirin ismi “Tarih” olup Fil vak’asındaki mûcize, “küçük serçenin koca kartalı yemesi” teşbihiyle anlatılır. Hz. Peygamberin doğumundan yaklaşık 55 gün önce yaşanan, Yemen’in Kâbe’yi yıkmaya gelen ve fillerle donatılmış çokluk ordularını Allah’ın ebâbîl kuşları ile çil yavruları gibi dağıtması hikâye edilip “Fil tarihi, işte oluş, sene bir! / Bindörtyüz şu kadar evvel gene bir!” denilerek bahis noktalanır.

Üstad Necip Fazıl’ın dili sade, anlaşılır ve zengindir. Üslûbu ise sanatlı ve akıcıdır. Kullandığı sanatlar ise anlam kapalılığına yol açmaz. Onun tasvir ve benzetmeleri de erişilmez zenginliğe sahiptir. Necip Fazıl Esselâm eserinde edebî türlerin hepsini kullanarak sanat açısından bir ziyafet çeker. Mesnevî, kıta, dörtlükler, muhammes, mâni, kaside, altılılar, üçlüler vs. âdeta bir resmigeçit yaparlar. İki şiiri ise (Annenin Ölümü, Büyük Feth) yatay muska şeklindedir. Mesnevî tarzının sayıca biraz fazla olmasının sebebi (19 şiir), daha çok uzun hikâyelerin bu tarza uygun oluşundandır. Konunun gereği olarak şiirlerin çoğunda öyküleme (tahkiye) kullanılmıştır. Hece vezninin en büyük şairi kabul edilen Necip Fazıl, hecenin değişik ölçülerini kullanır ve farklılıktan bir âhenk oluşturur. Kafiyeleri de zengin ve çeşitlidir. Bilhassa kısa mısralı şiirlerinde “sehl-i münteni” dikkat çeker. Birçok olayın hem de maksat ve hikmetiyle beraber, üstelik şiir tarzında, bu sanatla verilebilmesi yüce bir gönül ve usta bir dili icap ettirir. Teşbih, mecaz, istiare vs. edebî sanatlar yanında âyet ve hadislere yapılan telmihler de dikkat çeker. Âyet ve hadis meallerinin iktibası ise hiçbir mâna kaybına yol açmadan ustaca seçilen kelimelerle ve mısraların akışı içerisinde yer alır.

Eserdeki edebî sanatlar, kullanılma sıklığına göre şöyle sayılabilir. Telmih, teşbih-i beliğ, açık istiare, mecaz-ı mürsel, teşhis, tecahül-i arif, tekrir ve nida (Yıldıran, 2012).

Esselâm’da, Derviş Yunus’un ilahileri ve Süleyman Çelebi’nin Vesîletü'n-Necât’ına (Mevlid) benzer sehl-i müntenileri görmek mümkün iken birçok mısra Necip Fazıl’ın derin tefekkürünün izlerini taşır. Zaten o şiiri, “tahassüs haline gelmiş fikir” olarak niteler. Bu eser klasik mânada na’t veya mevlid türü değil, onların özelliklerinden de pay almış olup hem şekil hem muhteva açısından farklıdır, kısaca yepyeni bir terkip ve yepyeni bir bakış açısıdır. Bu eser fikirden süzülme “hakikî şiir”dir. Necip Fazıl’ın şiirini değerlendirecek olanlar her şeyden önce onun tefekkürüne nüfuz etmek ve onun amacına göre nasıl bir yöntem izlediğini bilmek zorundadırlar. Necip Fazıl hecenin en büyük şairi olmasına ve şekil şartına ehemmiyet vermesine rağmen şekilde iç mânâya kıymet vermiş ve ayrıca şekli muhteva ile doldurmasını bilmiştir. Esselâm’da Halk, Divan, Tekke ve Avrupa şiirine mahsus birçok nazım şeklini kullanması da onun şekle hâkimiyetini ve muhteva için araç olarak kullanmasını gösterir. Kısaca, Necip Fazıl çağdaş kalıplara sığacak biri değildir.

101 Hadis Tercümesi başlıklı yazısında Alim Yıldız, geleneksel hadis tercümelerinde iki mısrada bir hadisin manzumeleştirilmesinin çok görülmediğini, Esselâm’ın sona ermiş bu edebiyat türünü canlandıran ilk eser olduğunu ve siyer ve mevlid türünü de yeni bir söyleyişle modern bir mesnevi görünüşüyle çağa taşıdığını söyler (Yıldız, 2013:252-253). “Küçük bir destan ama Peygamberimize bağlılık destanı” diye vurgulayan Mustafa Miyasoğlu ise “Çağdaş şiirimizde doğrudan İslâmî konuları ele almak cesaretinin ilk örneği.” tesbitini yapar (Miyasoğlu, 2009:118).

Esselâm görünüşte dinî-didaktik bir eserdir ancak epik olarak kendini birçok mısrada hissettirir. Saf şiir olarak üstün örnekler de bulunduran bu eserde birçok bölümde birçok vak’ayı birkaç kelime içinde anlatma ustalığı gösterilmiştir. Hikâye etme vasfı ağır basan böyle eserlerde lirizm ve saf şiir aramaktan ziyade mısraların âhenk içinde birbirini tamamlama ve şiirin kalıplarına riayetle muhtevayı yaşatma ön plana çıkmıştır. Saf şiire örnek olarak, Esselâm, O Huzur, Büyük Feth, Bedir, Ömer Müslüman, Mekke’de Bir Hâne, İlkler ve Davet şiirleri dikkatimizi çekmektedir. “İçi süt liman oldu. / Ömer Müslüman oldu.” mısralarındaki âhenk ve tını, sadece kısa anlatım yanında saf şiire de bir örnektir. Kısaca, Üstad Necip Fazıl, didaktik şiirler yanında duygu dolu epik şiirler de terennüm etmiş olup eserin tamamına hâkim olan ve şekil şartından önce nazara alınması gereken destansı yön ihmal edilmemelidir.

Sehl-i münteni sanatını da içinde barındıran ve az sözle çok mâna demek olan cevâmiu’l-kelim vasfı bu eserde görülmektedir. Bu, saf şiirden daha zor ve çileli bir iştir. Nitekim Üstad Necip Fazıl eserin takdiminde, “Bu eser, hasret derecesini termometrelere ifade ettirmekten aciz olduğum bir ruh çilesi içinde 1960-1961 hapsimde yazılmaya başlandı.” diyerek bu hâli ifade etmektedir. Kâinatın Efendisi’ni şiirin ve kelimelerin sınırlı alanı içinde bütün yönleriyle tablolaştırmaya çalışan Necip Fazıl, dinî edebiyattaki şekillere yer verirken, gazavât, şemâil, delâil, hasâis bahislerini de değişik bölümlerde inceler. Mukaddes Şekil başlıklı şiiri ise “şemâil-i şerif” adlı şiir türüne örnektir.

Necip Fazıl’ın bazı rivayetlerde detaya girmesi ve bazı rivayetlerde ise konuyu gayet güzel hülasa etmesi onun dikkatli bir kaynak taraması yaptığını göstermektedir. Herkesçe bilinen olaylar topluca ve kısa verilirken, iman, hakikat, ahlâk ve aksiyon mevzularının daha detaylı işlendiği görülmektedir. Allah Resulü’nün bütün hayatını şiirin kalıplarına dökmenin zorluğu meydandadır. Necip Fazıl hem dinî inceliklere riayet ederek hem de kelimelerden estetik bir mimarî meydana getirerek bizlere “mukaddes hayattan levhalar” takdim etmiştir.

Esselâm-Mukaddes Hayattan Levhalar kitabına saf şiir açısından bakmak yerine, onda, 101 hadis-i şerifin yer aldığı 7 levhayı istisna edersek, Allah Resulü’nün hayatını 56 levhada ihtisar etmesini, ilk şiirden son şiire kadar tenasüp ve âhengi sağlamasını, medâru’l-İslâm hususları öne çıkarmasını, birçok olayı az sözle ifade etme sanatını (cevâmiu’l-kelim) göstermesini, Allah’ın Sevgilisi’ne fevkalade güzel hitap tarzını (Nur, Mukaddes Şekil, O Huzur gibi) ve edep tavrını, O’nun hayatındaki incelikleri yakalayan hikmet gözünü ve bütün bunları edebî sanatların her çeşidiyle manzumeleştirmesini zikretmeliyiz. Onun diğer şiirlerindeki mûsiki ve saf şiirin Esselâm’da yoğun olmamasının sebebi, müellifin bilinçli tercihi olabileceği gibi bunda Süleyman Çelebi’nin Vesîletü'n Necât (Mevlid)’ının âkıbetine uğramamak için farklı bir ritim deneme amacı da olabilir. Necip Fazıl, büyük ihtimam gösterdiği bu eserin ritminin yakalanamaması üzerine, “Nerede bu Müslüman nesiller, tahassüsü seven nesiller” (Kısakürek, 2017:217) diye serzenişte bulunduğunu da hatırlatalım.

3.2. Muhteva Tahlili

Esselâm Mukaddes Hayattan Levhalar eseri, ilmî bilgileri de içinde barındıran ancak sanat tavrıyla yazılmış siyer kitabı olan Çöle İnen Nur’un manzumeleşmiş kısa bir hâlidir. Esselâm, 1973’te faaliyete geçen Büyük Doğu Yayınlarının ilk eseri olup Ehl-i sünnet kaynaklarından derlenmiş, sanatçı kumaşıyla bezenmiş, Allah Resulü aşkıyla boyanmış ve mısralara dökülmüştür. İlk bölümde Fil Va’kası anlatılıp “Tarih” ismiyle başlanırken, 62. bölümde ise Hz. Ebubekir’in Allah Resulünün vefatı üzerine söylediği “Allah Hayy ve Lâyemut” sözü başlık olur ve “Bu dünyanın sefâsı gitti, kederi kaldı!..” / O gitti ve hayat, bir kemik, bir deri kaldı!..” denir. Final ise 63. ve son levha (bölüm) olan Esselâm şiiri ile yapılır. “Mukaddes Hikâye” diye niteleyebileceğimiz bu eserin, başlığını da içine alan son şiiri Esselâm’ın üçüncü ve son beşliği şu şekildedir:

Düşünce iptilâm,

Kelime heyûlâm,

Lisansız vâveylam;

Ne bir harf, ne kelâm,

Esselâm, Esselâm…

Kitaba da ismini veren son şiir Esselâm, ilk baskıdan sonra köklü değişikliğe uğrar. Biraz daha kısaltılır, daha vurucu halde toparlanır. “Ne bir harf ne kelâm” mısraının vurgusuna uygun bir kısaltma yapılır (Çebi, 1987: 311).

Kitaba ismini vermesinden dolayı bu şiir üzerinde durmak gerekir. İnsan için yakıcı bir gerçek olan ölüm metaforunu da kullanarak, bu dünyanın Kerbelâsında mecnun misali yandıktan sonra ilahî huzura varmanın ve bunun da ancak Hz. Peygamberin ruhaniyetinden geçmenin ve böyle bir ruh sofrasında da harfsiz, kelimesiz Yaradanla birlikte olmanın coşkusu anlatılır. Cuma ve Bayram namazları ile cenaze gibi önemli olayları bildirmek için okunan ve Allah Resulü’ne salât ve selâm olan “salâ” havası bu son şiirde hissedilir. Tesâdüf mü, tevâfuk mu kesin olarak bilemiyoruz, ancak Üstad Necip Fazıl’ın vasiyetinin bu kitabın sonunda yer alması, onun Kâinatın Efendisi’ne Esselâm diyerek âdeta kendi salâsını da verdi düşüncesine yol açar. Bu son şiir ile “Selâm ve Emniyet Diyarı”na geçişin sembolize edildiği de düşünülebilir.

Kitabın başlığının ve son şiirdeki bu ismin (Esselâm) Allah’ın güzel isimlerinden biri olması yanında başka bir ulvî mânası ise, Yüce Rabbimizin yeryüzüne bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesinde “es-Selâm” ismiyle tecellisidir ve buradaki tenasüp de bizi düşündürmektedir.

Kitabın asıl metninde olmamasına rağmen mevzumuza dahil olan Necip Fazıl’ın vasiyeti ile bu eserin yazılış sebebi arasında duygusal bir ilişki kurulabilir. Öyle ki vasiyetin son maddesi aynı zamanda eserin finali olan son levhayı da özetler mahiyettedir. Necip Fazıl’ın vasiyetinin son maddesi şöyledir: “Beni de Allah ve Resûl aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız” (Kısakürek, 2019: 145).

3.2.1. Âyet ve Hadislerin Kullanımı

Necip Fazıl’ın Esselâm’da âyetleri, hadisleri ve siyer külliyatını çok iyi kullandığı ve bunları ustaca manzumeleştirdiği görülür. Nebi, Resûl, Büyük Fetih gibi levhalarda âyetler bölüme damgasını vururken bazı yerlerde âyet ve hadisler işareten verilir. Mesela Fetih Sûresi 12. âyetinde Yüce Rab tarafından, “Yakın Bir Fetih” olarak işaretlenen olay, Necip Fazıl’da “Büyük Fethe Doğru” başlığıyla verilmiştir. Bazı bölümlerde âyet ve hadisler birlikte takdim edilir. İslâm tarihindeki rivayetler ise bir kuyumcu titizliği ile işlenirken mücevherimiz (Esselâm) ziynetlendirilir. Kur’an ve Hadis başlıklı bölümden:

Kur’an yaratık değil;

Zerresi kıtık değil,

Bir nur ki, dile sığmaz, ona yetmez Arapça;

O, Arapçaya inmiş Allah kelâmı, Rabça…

Kur’an mukaddes Kur’an…

Yenilik onda her ân;

Onda ebedî nizam, onda iç ve dış sırlar…

Onu zaman silemez, eskitemez asırlar.

Hadîs, O’nun her hali,

Gösteren iz, kemali.

Bütün kemaller O’nun sünnetinden eserdir;

Vatanı kemallerin, o havuz ki, kevserdir.

Esselâm, siyer tarzı bir kitap olduğu için tamamına yakını hadis kategorisine girebilir. Ancak kullanılan hadisler doğrudan kategorize edilmeye çalışıldığı takdirde ortaya çıkan sayılar şu şekildedir: Kavlî hadis olarak ve tırnak içinde verilen 23 hadis, yine kavlî hadis olarak eserde verilen 101 manzum hadisle birlikte 124’e çıkar. Fiilî ve takrirî hadislerle şemail-delâil, gazâvât türü hadisler de ilave edildiği takdirde sayı en az 100 daha artar. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi siyer tarzı kitaplarda bunun sınırını belirlemek zordur.

Esselâm’ın yedi bölümünde doğrudan 101 manzum hadis yer almakta olup her beyitte bir hadis bulunurken bazen beytin bir mısraı ile açıklama yapıldığını belirtelim. Bu hadislerin yer aldığı her bölümde ise dört ayrı başlıklandırma yapılarak seçilen hadislerden bir anlam dünyası kurulmaya çalışılmıştır. Başlıklardaki her kelime ayrı bir konu olarak ele alınırsa 28 konu ihtiva eder, ancak konular arttırılabilir. Esselâm’daki 101 Manzum Hadis, 1951 yılında Büyük Doğu dergisinin broşürü olarak Arapça orjinaliyle birlikte verilmiştir. Söz konusu hadislerin 90 adeti, toplam 613 hadisin yer aldığı Nur Harmanı eserinin son bölümünde de kullanılmıştır.

Esselâm’daki bazı şiirlerin İslâmî kaynaklardaki rivayetlerle mukayesesini yapan, kaynaklarla mutabakatını tesbit eden ve Necip Fazıl’ın eserleri üzerinde farklı disiplinler ile çalışma yapılmasının gerektiğini haklı olarak ifade eden Mahmut Öztürk, Esselâm’daki “Huneyn, Tâif ve Tebük” başlıklı şiirin ilk kıtasının, Tevbe suresinin başında müşriklere karşı yapılan meydan okumaya benzer bir uslupla kaleme alındığını da söyler (Öztürk, 2016: 81). Dörtlük şu şekildedir:

Güç İslâma geçti büyük oranda.

Son üç gazâ, Huneyn, Tâif ve Tebük…

Küfre bir söz; Bundan böyle davran da,

İslâm’ın elini, elindeyse bük!

Mahmut Öztürk başka bir makalesinde, Necip Fazıl Kısakürek’in sekiz şiirinde lafzî, dört şiirinde mânevî, dokuz şiirinde telmih yolu ile âyetlere atıflar tesbit etmiş olup (Öztürk, 2012: 131-154) bunlar toplamda 21 şiir etmektedir. Öyle ki bazı şiirlerinde birkaç yerde iktibas ve telmih yapılmaktadır. Bu ise âyetleri sık kullandığını göstermektedir. Divan edebiyatında olan bu geleneği kendine has tarzıyla uygulayan Necip Fazıl, aynı zamanda geleneği çağdaş bir formda sürdürmektedir.

Necip Fazıl’ın âyet ve hadisleri tahmin edilenden daha ileri boyutta özümsediği ve onları irfan/kültür hâline getirip üstün sanatçı kumaşıyla mısralara döktüğü görülmektedir. Divan Edebiyatının büyük şairi Fuzulî’nin dediği gibi: “Çocukluğunda can yakıcı güzellerin tutkusuyla, onlara ve tabiata dair şiirler söyleyen şair, yetişkin çağlarında, ilimsiz şiirden, temelsiz duvar gibi iğrenir” (Mirzabeyoğlu, 2006:231).

3.2.3. Necip Fazıl’ın Fikri ve Şiiri Hakkında Bir Tesbit

Necip Fazıl’ın fikri şiirinden, şiiri de fikrinden ayrılmaz. O önce iman ve his dünyamıza seslenir ve peşinden tefekkür dünyamızı kurar. Mâlum olduğu üzere önce hisseder, sonra fikrederiz. Necip Fazıl, Cumhuriyet devrimleriyle kökünden kurutulmak istenen İslâmî tefekkür ve tahassüs dünyamızın yeniden inşaı için büyük gayretler göstermiş, bu uğurda birçok bedel ödemiş ve geriye dünya görüşü hüviyetinde eserler bırakmıştır. Büyük Doğu ekolünü yürüten ve Necip Fazıl’ın sağlığında da takdirini kazanan mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, kendi uyanışı ve hassasiyetini de borçlu olduğu Üstad Necip Fazıl’ın şiir kumaşı hakkında, onu Bodler’e benzetip övdüğünü zannedenleri de eleştirerek şunları söyler:

“Burada size, İBDA mimarisini kuran ve Necip Fazıl’ın “aynı-vâri”si misyonunu ifâ eden bir şahsiyet olarak, bir sırrımı fısıldayayım: Bende onun tarafından takdim edilen ve ifşâya itilen üstün fikir kumaşı, uyanışını ve hassasiyetini doğrudan doğruya onun şiir kumaşına ve şiirine nüfuza borçludur… Mücerret mânada fikir ve onun fikrini anlamadan da şiirinin dışyüz cazibesinden başka alınabilecek bir şey yoktur… Bu karşılıklı alâkadan anlamayan adamların medih veya kötülemelerinin ne mânaya veya mânasızlığa geldiğini anlayın… Yok Necip Fazıl hececi imiş de, gececi imiş de; bunlar ıvır zıvır… Yok Türkiye’nin Bodler’i imiş… Ben onu “Türkiye’nin Bodler’i” değil de Bodler’i “yarıda kalmış Necip Fazıl!” diye nitelemenin daha doğru olacağına inanıyorum!..” (Mirzabeyoğlu, 1996:117).

3.3.4. “İlkler”, “O Huzur” ve “Sahabî” Başlıklı Şiirlerin Muhteva Analizi

“İlkler” mevzu önemli olup buna dair İslâm tarihinde “Evâil” adıyla bir ilim dalı oluşmuştur (Açıkgenç, 1995:513-514). Esselâm kitabında da “İlkler” başlığıyla bir bölüm oluşturulmuş, İlk Müslüman olanlar, “Her dalda bir tomurcuk” mısraı ile sayılmışlardır. Ayrıca “Her birinin yumruğu / Kapılarda bir topuz” (Kısakürek, 2019:64) olduğu ifade edilmiştir. İlkler şiirinin peşinden gelen Davet şiiri ile de aynı mevzu işlenir, “Erkam’ın evi dolu; / İlklerin karakolu” (Kısakürek, 2019:69) denilerek öncü nesle dikkat çekilir. Peşinden “Ömer Müslüman” bölümü yer alır ve onun ardından ise ilklerin maruz kaldığı ve “dönmem” dediği baskılar “Çile” şiiriyle anlatılır.

O’nun huzurunda sadece “aşk nizamı”nın konuştuğunu ifade eden Necip Fazıl’ın “O Huzur” şiirinin bir kısmı şu şekildedir:

Hece hece habbeler / Mâna mâna kubbeler. / O’dur konuşan, O’dur! / Neylesin hitabeler? / Çıt yok yerde ve gökte; / İçte, sessiz cezbeler. / Başlarında bir kuş var, / Tavrında sahabeler. / O kuş ürkmesin diye / Durmuş kalbte darbeler. / Yeridir dursa zaman, / Akmasa seylâbeler. / Zaman ve mekân üstü, / Hikmette mertebeler. / Ebedî ölçü O’nda; / Yazınız kitabeler! / Her şey O’na perçinli, / Merkezler ve şubeler. / Sadece aşk nizamı, / Emirler, vecibeler. / Ne anlar o huzurdan, / İçi bomboş cübbeler?

Onun “içi bomboş cübbeler”den kastı, iman ve aşkını yitirmiş, zâhirci ve ilimperest zihniyettir. “Aşk nizamı” içinde bir gençlik yoğurmak isteyen Necip Fazıl’ın bu teklifi, çağımızda muhafazakârı da dahil içinde bulunduğu iman bunalımına çözüm niteliğindedir.

Bu öyle bir huzur ki, aksiyonu da huzuru temin eder. Zira Necip Fazıl’ın veciz ifadesiyle, “İslâmın kılıcı bizzat merhamettir” (Kısakürek, 2020:282). Bu husus Esselâm’da O Huzur şiirinde şöyle ifade edilir:

Evet, aşk; evet, rahmet;

Gözyaşları, tövbeler,

Hatta aynı rahmetten,

Kılıçlarla harbeler.

Kaside tarzı bu şiirden hissediyoruz ki her şey tek mihrakta toplanmış olup Allah Resulü’nün davet, tebliğ ve telkin diline tâbi olunuyor. İnsan, kâinat ne varsa susmuş, ebedî ölçünün sahibini dinliyor… Zira ilk ve son O, bütün varlığın başı O…

Bu şiirin peşinden, “O Huzur” da bulunmak şerefine eren ve İslâm’ın ilk nesli olan “Sahabî” tablosu yer alır. “O nurun ince ince ördüğü ruhta bir nakış” olan dört büyük sahâbî şöyle vasfedilir:

Dört camlı bir fener; merkezde o nur,

Merhamet, adalet, edep ve hikmet… (Kısakürek, 2019: 113).

Kor bir nesil ve ümmetin temel yapısı olan sahâbîlerin derecesi, “En üstün Velîden daha üstündür, / Sahabînin burnundaki toz.” (Kısakürek, 2019:113) ifadeleri ile tırnak içine alınarak gösterilir. İslâmın ilkleri olan sahâbî neslinin kalplerinin iman ateşiyle mühürlü ve divaneler olduğu ifade edilir. Bu mısralar bize, günümüzde sahâbîlerle problemli olanların ne kadar nasipsiz olduğunu hissettiriyor.

3.3.5. Esselâm’da “O Huzur”da Olmanın Edebi

Necip Fazıl öyle bir ifade kudreti gösterir ki okuyucunun mânevî olarak “O Huzur”da bulunuyormuş gibi duygulara garkolmasını ister. Çöle İnen Nur eserinde şahikasını gördüğümüz Allah Resulü’nü tablolaştırma ve O’nu harika kelimelerle ifade etme sanatı Esselâm’da da görülür. Teşbih ve istiarelere kananlar ve şiirde sadece mûsikiye bakanlar ise Esselam’ı anlamakta zorlanırlar. Önce Resul aşkının ne mânaya geldiği idrak edilmeli, ondan sonra sanat eserlerine yönelinmelidir. Burada şu hususu açıklayalım ki, Necip Fazıl’ın sanatı bazı kalem erbabının zannettiği gibi “sanatlı” söyleyiş olsun veya “parlak” ifadelerle dolsun türü bir şey değildir. Çoğu insan da sözün büyüsüne kapılıp içine bakmaz veya içi boş dışı parlak ifadelere kanar, her vezinli ve kafiyeli söz söyleyeni şair bilir. Necip Fazıl, hakikati arayış çilesi sonucu “Biz şiiri imân için bilmişiz; ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği binbir yol ağzı biliyoruz.” (Kısakürek, 2018: 13) noktasına varmış, iman ve hakikat duygusunu ifade için en dolgun kelimelere dökme tasası çekmiş ve buradan sanat doğmuştur. Yoksa “sanat olsun” diye bu kelimeleri seçmemiştir.

Necip Fazıl’ın Allah Resulü’ne hitap tarzları ve tanımları dikkat çekecek özellikler taşımaktadır. Allah Resulü’nü çocukluğundan itibaren vasfettiği, derin bir saygı ve yücelik tüten isimlerden bazıları şunlardır: Nur, Nur Çocuk, Mukaddes Genç Adam, Allah’ın Sevgilisi, Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygamber, Varlığın Nuru, Son Peygamber, Varlığın Tâcı, İki Cihan Efendisi, Kâinatın Fahri, Resûller Resûlü…

Necip Fazıl’ın, Allah Resulü’nü çoğul sığasıyla anması, uzuvlarını bile zikrederken “mukaddes” kelimesini kullanması, saygı icabı öz ismiyle hitap etmeyip (M…….) şeklinde verişi, onda Hz. Peygamber sevgisinin kelimelere bürünmüş edep hâlidir. Aynı şekilde birçok eserinde, O nura muhatap olduğu için sahâbîlerin en küçük ferdini, en büyük veliden daha üstün gören edep ölçüsü dikkat çekmektedir. Bu usul ve edep tavrı, fikir ve ilimden önce gelen bir husustur. Zira usul, esasa mukaddemdir. Günümüzde ise had bilmemezlik diz boyu olup bu açıdan da Necip Fazıl ehemmiyet arzetmektedir. Birçok ilahiyatçıda görmekte zorlandığımız bu husus turnusol kâğıdı hüviyetindedir.

3.3.6. Esselâmın Farklı Yönleri

Esselâm’ın klasik dinî edebiyatımızın birçok nazım türlerini içinde toplayarak sanat ve şekil açısından da orijinal bir tarz ortaya koyduğunu yukarıda teknik tahlil yaparken ifade etmiştik. Deha vasfı taşıyan mütefekkirlerin fikirde yeni oldukları gibi yeni bir şekil de getirdikleri mâlumdur. Necip Fazıl’ın dilinde ve uslûbundaki yenilikler de ayrı bir yerde incelenmelidir.

Bizim burada asıl bahsetmek istediğimiz husus muhteva yönünden Esselâm’daki benzersizliklerdir. Geçmiş siyer kitaplarında fazla üzerinde durulmayan bazı hususları Necip Fazıl’ın öne çektiğini, onlara müstakil bahisler açtığını gördüğümüz gibi tamamen kendine has yeni bölümler de dikkat çekmektedir. Mesela, Yarılan Göğüs ve Kervan şiirlerindeki konular siyer kitaplarında geçmesine rağmen Necip Fazıl onları müstakil bölümlerde farklı açıklamalarla ve mihver yaparak incelemiştir. Yine, Yahudi, Fikir, Korku, Berzah, Ekber Cihad başlıklı müstakil levhalar söz konusu olup hadisler kısmı hariç 56 levha olan kitapta böyle müstakil başlıklarda incelenmesi ve mânalandırılması yeni ve farklı hususlardır. Bu levhalara tek tek girilip tafsil edilmesi gerekir ve bu da kitaplık çalışmalara yol açabilir. Örneğin Yahudiler hakkında siyer kitaplarında birçok bahis geçmesine rağmen Esselâm’da ve Necip Fazıl’ın diğer eserlerinde bu hususta müstakil başlık açılarak tahlil edilir, Yahudiler, İslâm’ın sıçrama tahtası olan bir seciye olarak görülür. Yahudi başlıklı 28 mısralık şiirin başlangıcı şöyledir:

Nerde Yahudi, nerde gerçek İsrail oğlu?
Yahudi, tıkayandır Allah’a giden yolu!
Aynı ırk mayasından, ayrı hamur, ayrı döl;
Sonra hep aynı parça, istersen milyona böl!
Yahudi dölleşmesi, Resule hiyanetin;
Ve hedefi, Kur’an’da, Haktan gelen lânetin.
İlk defa hiyaneti, kendi öz nebisine;
İnsanlık yahudide şahit en habîsine.

Esselâm’da dikkatimizi çeken başka bir husus ise vahiy öncesi, ilk vahiy ve berzah dönemine dair altı levhanın (bölüm) yer almış olmasıdır. Bunlar; Fikir, Hira Dağı, Nebî, Korku, Berzah ve Resûl başlıklı şiirler olup Allah Resûlü’nün peygamberlikten hemen öncesi ile ilk vahiy ve vahyin kesilmesi (Berzah) arasındaki olaylar anlatılmaktadır. Eserin hacmine göre önemli yer işgal eden bu levhalarda, Hz. Peygamberin oluş ve tekâmül süreci inceleniyor ve Allah’ın “Sevgilim” diye hitap ettiği Peygamber’ini vahiy öncesi ve ilk vahiy esnasında nasıl pişirdiği anlatılır. Gaye İnsan-Ufuk Peygamber’in bu hâlini Necip Fazıl’ın yoğunlukla işlemesi ilgi uyandırır. Zira diğer muhtelif siyer kitaplarında bu konular derinlemesine incelenmez.

Onu ve Esselâm kitabını farklı kılan böyle hususiyetlerdir. Hz. Peygamberi ilk vahye hazırlayan olaylar, vahyin kesildiği fetret dönemi dahil, altı ayrı edebî biçimde ele alınmıştır. Bu şiirlerin ilki “Fikir” ismini almış olup ulvî düşünceler içinde ve haşyet halindeki Nebî namzedinin pişme süreci şöyle anlatılır:

Fikretmekte, fikretmekte:

Ver sırrını, ey kâinat!

Gökler üstü açmış kanat,

Yüksekliğe yükselmekte,

Fikretmekte, fikretmekte… (Kısakürek, 2019:53).

Medâru’l-İslâm kabul edilen hadis-i şeriflere müstakil bahisler açıldığı gibi Necip Fazıl’ın merkeze çektiği bahisler ise dikkat çekici olup Esselâm’ı geçmiş eserlerden farklı kılan ve çağımıza hitap eden özelliğidir. Fıkıh, kelâm, tefsir, hadis ve tasavvuf ilimlerine taalluk eden bahisler de ilgili bölümlerde işareten yer almıştır. Allah Resulü bütün kemalleri zâtında toplayandır ve Necip Fazıl’ın, şiir kalıpları içinde ve orta hacimde bir eserde bu hususu mükemmelen yansıtmak için epey çile çektiği anlaşılmaktadır. Uzun bir diyaloğu bir kıt’aya sığdırıp hem mânayı verip hem sanatlı söyleyişi ihmal etmemek gibi zor bir iş üstlenilmiştir. Buna rağmen birçok kıt’ada saf şiir örneklerine rastlamaktayız. İslâm’ın bütün ölçülerinin altın bir tablo gibi pırıldadığı Veda Haccı’nı Necip Fazıl’ın tafsil edişi de ayrı bir kıymeti haizdir. Veda Haccı şiirinin giriş kısmında da bu görülür:

Dönmeye başlayalı zaman dedikleri çark;

Gökyüzü ve yeryüzü, şimal, cenup, garp ve şark,

Görmedi, görmeyecek o ses mucizesini.

Batan bir güneş rengi hâlelenmiş sesini,

Allah Resulü yüz bin sahabîye hitapta…

Çizgi çizgi toplamlar… İslâm büyük hisapta…

En derin sır: Zamanın bir vazifesi vardı.

Ve: “Zaman döne döne çıktığı yere vardı.”

Demek ki, o dem, gaye noktasında kâinat;

Gaye, imanda İslâm ve insanlıkta o Zat!

Esselâm eserinin hem birinci hem ikinci baskısı için birer yazı kaleme alan Büyük Doğu ekolünden edebiyatçı yazar Bekir Oğuzbaşaran, Necip Fazıl’ın Çile’de hem sanat için hem toplum için şiirler yazdığını, ancak Esselâm’da şiirin sadece peygamber için olduğunu, bu şiirinde şairin şekil yeniliklerine de baş vurduğunu, saf şiir örnekleri de verdiğini, “Halk, Divan, Tekke ve Avrupa şiirine mahsus bir çok nazım şekli ile yazılmış şiirler bulunduğunu ve bunlardan en sık mesnevî biçimindeki şiirlere rastlandığını” (Oğuzbaşaran, 2011:117) belirtir.

Bu mevzuda özetle şunu ifade edelim ki geleneğe bağlı kalarak tefekkür ve tahassüs alanında yüz cild eser veren ve bir dünya görüşü ortaya koyarak yenilik getirmiş olan Necip Fazıl’ın, yine siyer-i nebî geleneğinden süzme yaparak yeni bir duyuş ve ürperiş eseri olan Esselâm’ı kaleme aldığını görmekteyiz. Bu da İslâmî tefekkür yanında İslâmî tahassüsün çağımızda canlılığını gösteren bir husustur. 

SONUÇ

Necip Fazıl, başta İdeolocya Örgüsü olmak üzere bütün eserleriyle İslâmî bir dünya görüşü ortaya koyan ve çağımızın bunalımlarına çözümler sunan bir fikir-sanat-aksiyon adamıdır. Onun Allah Resulü’nün hayatını gerek manzum gerek mensur olarak birçok eserinde dile getirmesi, hadislere dair müstakil kitaplar telif etmesi, dünya görüşünde hadis ve sünnetin yerine işarettir. Aynı sıklıkta olmasa da âyetleri de işlemiştir.  Onun bu tarz eserleri dinî edebiyata katkı sunmaktan öte onun inşa edici, cemiyetçi mütefekkir rolü ve İslâmî hayatı canlandırma aksiyonuyla bağlantılı görülmelidir. Zaten onun bu tarz eserleri dikkatle incelenir ve klasik eserlerle farklı ve yeni tarafları tesbit edilirse sanatlı söyleyiş peşinde koşmayan, ancak sanatkâr yaratılışta bir aksiyon adamı ile karşı karşıya olduğumuz görülür.

Necip Fazıl Esselâm’da şekil ve muhteva olarak birçok farklılıklara imza atar. Bunun sebebi, onun yenileyici bir mütefekkir olması ve geçmişle bağı kopan yeni neslin yeniden yuğurulması için gereken farklı bir dili kuşanmasıdır. Klasik eserlerin kalıp tekrarı veya taklitleriyle günümüze hitap edilemez ve İslâm’ın hâkimiyeti temin edilemez. Necip Fazıl, tanınmış bir şair olarak sanatçılara özgü “Fildişi Kule”de rahat yaşamak yerine iman, hikmet, hakikat ve ilim kaygısı duyarak kendi elleriyle kendini zindan ve çileli hayata atmıştır. İşte böyle derin bir hassasiyet ve ıstırabtan doğan fikir ve sanat eserleri değerli olmakta, kalpten gelerek kalbe tesir etmektedir.

Esselâm, içinde saf şiire örnekler olsa bile, konusunun didaktik ve hikâye etme tarzına uygun olmasından dolayı, Necip Fazıl’ın bilhassa Çile’deki lirik şiirlerinin tadına alışanlar için aynı havayı vermeyebilir. Ancak bu eserin hikâye etme tarzından doğan farklı bir ritmi ve sesi vardır, eğer bu ses yakalanırsa daha keyifli okunur. Alışkanlıkların da bazen insana engel teşkil ettiği bilinerek eserin kendine özgü ritminin ve sesinin yakalanmasına gayret edilmelidir. Bahsi geçen sebeplerden dolayı Esselâm, Çöle İnen Nur’un gölgesinde kalmıştır. Âyet ve hadisler ile tarihî vak’alara birebir bağlı kalarak ve şiirin kalıplarının sınırlarıyla bin yedi yüz mısrada Allah Resûlünün hayatını en dakik ölçülerde yansıtmanın böyle bir esere vücut verdiği de unutulmamalıdır.

Na’t karakterinde olan Esselâm’ın Süleyman Çelebi’nin mevlidiyle mukayese edilmekten kurtarılıp farklı bir platforma taşınması gerekiyor. Zaten eserin takdiminde Üstad Necip Fazıl’ın da açıkça ifade ettiği husus budur. Ancak şekil farklılıkları bir yana muhtevası da farklı olan bu eser, şuur altına yerleşmiş olan mevlid türüne benzetme alışkanlığından dolayı bu şekilde değerlendirilmektedir. Necip Fazıl’ın da vurguladığı gibi “yeni tahassüs nesillerine ihtiyaç olduğu” önemli bir tesbittir. Dolayısıyla Büyük Doğu İdeolocyasında çerçevesi çizilen “yeni nizam-yeni insan” davasına hem ülkemiz hem dünya muhtaç durumdadır. Kendimizden başlayarak bu tamîmi yaygınlaştırmak, Esselâm’ın mânasını anlamak olacaktır. Her şeyden önce Üstad’ın fikir ve sanatına sathî değil, derinlikli bakılmalıdır.

Her eserin çağına hitap etme amacı vardır. Necip Fazıl gelenekten süzme yaparken yeni nesli de düşünmüş, onların ihtiyaçlarına ve anlayacakları dile göre bir dil ve muhteva geliştirmiştir. Ancak bunu hissedecek İslâmî bir sanat zevkini haiz ortamın oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Esselâm’ın sebeb-i telifi gençler olmasına rağmen eser gençlere fazla ulaştırılamamıştır.

Bu noktada Esselâm’ın okullarda yaygınlaştırılması da önemlidir. Okullarda yaygınlaştırılması için ise şöyle çalışmalar yapılabilir: Dönem ödevi olarak öğrencilerin okuması sağlanır ve diğer siyer kitapları ile mukayesesi araştırılabilir. Belirli bir siyer kitabı ile anlama, öğrenme, zihinde kalma ve ezberleme gibi konularda mukayesesi önerilebilir. Anlatılan bir konunun daha iyi anlaşılması için yardımcı kaynak olarak öğrencinin yanında bulunması ve konuyu pekiştirmesi için okunması faydalı olur. Siyer dersi her ne kadar akıcı bir ders olsa da Esselâm konuyu daha akıcı bir hale getirebilir, dolayısıyla öğrencinin yanında yardımcı bir kaynak olarak bulunması derse olan alâkayı artırır. Şiir olduğu için belirli bölümlerin ezberletilerek akılda kalması sağlanabilir, kısa sürede okunması, akıcılığı ve pratikliği de öğrencinin ilgisini çeker. Hicrî yılbaşı, Mekke’nin fethi gibi bazı konularda okul ve sınıf panolarına asılması diğer sınıfların öğrencilerinin de ilgisini artırabilir. Siyer ile alâkalı yarışmalarda alternatif anlatımı ön plâna çıkartılarak teşvik edilebilir. Öğrencilere 15 gün veya 1 ay gibi bir zamanda okutularak siyer dersine başlanılabilir. İşlenen veya işlenecek konuların kitaptan alıntı yapılarak panolara asılması, akılda kalıcılığa ve derse hazırlığa katkı sağlar. Öğrenciler arasındaki yarışmalarda Esselâm konu edilebileceği gibi edebî yönü dolayısıyla edebiyat derslerinde de değerlendirilebilir. Kitaptaki hadis-i şerifler sınıflara asılarak öğrencilere ezberletilmesi ve ahlâkî kriterlerin ön plâna çıkarılması da yöntemler arasında sayılabilir.

Kaynakça

Açıkgenç, Alparslan, “Evâil”, DİA, İstanbul, 1995, I / 513.

Çebi, Hasan, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek’in Şiiri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987.

Kısakürek, Necip Fazıl, Konuşmalar, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2017.

Kısakürek, Necip Fazıl, Çile, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2018.

Kısakürek, Necip Fazıl, Esselâm Mukaddes Hayattan Levhalar, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2019.

Kısakürek, Necip Fazıl, Çöle İnen Nur, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2020.

Mirzabeyoğlu, Salih, Büyük Muztaribler, İbda Yayınları, İstanbul, 2006, cilt IV.

Mirzabeyoğlu, Salih, Üç Işık, İBDA Yayınları, İstanbul, 1996.

Mirzabeyoğlu, Salih, Necip Fazıl’la Başbaşa, İBDA Yayınları, İstanbul, 2019.

Miyasoğlu, Mustafa, Necip Fazıl Kısakürek, Akçağ Yayınları, İstanbul, 2009.

Oğuzbaşaran, Bekir, Necip Fazıl Gerçeği, Nüve Kültür Merkezi Yayınları, İstanbul, 2011.

Öztürk, Mahmut, “Necip Fazıl Kısakürek’in Esselâm Adlı Kitabında Kur’anî Telmihler ve İktibaslar”, İstem Dergisi, 20 Aralık 2012, 131-154.

Öztürk, Mahmut, “Necip Fazıl’ın Esselâmdaki Bazı Şiirlerinin İslâmî Kaynaklardaki Rivayetlerle Mukayesesi”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 35, S. 35, (2016): 53-92.

Yıldız, Alim, Geleneğin İzinde, Kitapevi Yayınları, İstanbul, 2013.

Yıldıran, Fatma Gizem, Necip Fazıl Kısakürek’in Esselâm Mukaddes Hayattan Levhalar Adlı Kitabındaki Şiirlerin Tahlili, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Giresun Üniversitesi, 2012.

Aylık Baran Dergisi 25. Sayı, Mart 2024