“Canlı olan her şeyi sudan yarattık” diye buyuruyor Allah…

Fuzulî, “Su Kasidesi”nde Allah Resulü’ne aşık suyun O’nun ayağının toprağına kavuşmak için “nasıl” çırpındığını derin bir hassasiyet halinde şöyle terennüm eder:

“Başını taştan taşa urup gezer âvâre su”

Fuzulî’ye göre su (Fırat ve Dicle), Allah Resulü’nün ayağının toprağına kavuşmak için, hiç durmaksızın yatağındaki taşlara başını vura vura akar.

İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun Allah Resulü’nün hakikatini ifadelendiren “HAKİKAT-İ FERDİYYE” adlı eserinden su sırrı:
Sernüvişt: “Kader, mukadderat, başa yazılan, alın yazısı, yazı başlığı...

Hatırlanması gereken hadîs:

-“Allah, yerleri ve gökleri yaratmadan şu kadar zaman evvel arş su üzerindeyken mahluklarına ait takdirini yazdı. Ana kitaba yazılan şeylerin başında şu vardı: M.... nebilerin tamamlayıcısı”

“Üzerinde durulması gereken: Su sırrı... Hatırlanması gereken “Kâmil insanın ismiyle.”

Mahlukların kaderi yazılırken, başın başında, varlık yüzü suyu hürmetine yaratılan Allah Resulü’nün adı var... “Hakikat-i Ferdiyye” önce su üzerindeki arşa yazıldı. Kader, mukadder... Kâinat’ın Efendisi Vahyin mukadder oluşudur... Allah’ın takdirinin başı O’dur.
İBDA Mimarı’nın hatılattığı, “Kâmil insanın ismiyle”... İnsandan murad, kâmil insan Allah’ın Resulü... Allah’ın görünmesi içn gerekli sûrettir...

İBDA Mimarı bu bahiste şöyle diyor: “Her türlü keyfiyetten münezzeh Allah, peygamber Mustafa’nın (s.a.v) suretinde göründü...” Mânâ suret ilgisi...” ve “O değil O’ndan, bu yüzden ki O” hikmeti hatırlanması gerekendir.

“Kader, mukadder” deyince “mukadder oluş”lar aklımıza geliyor. Ve İslâm’ın mukadder oluşu... “Sûretler olmasaydı mânâlar ebediyyen tecelliye gelmezdi” hikmeti.

Cennet ırmaklarında yoğurulan toprakla yaratılan Allah’ın Sevgilisi... Hakikat-i Ferdiyye’den aynen verelim:

“Allah, Sevgili peygamberimizin yaratmayı dileyince, Cebrail’e emretti ve arzın kalbi ve nuru olan topraktan getirmesini istedi... Cebrail de Cennetin yüksek makam melekleriyle yeryüzüne inip Büyük Resul’e mezar olacak noktadan bir avuç beyaz ve nurlu toprak aldı... Toprağı cennet ırmaklarında yoğurdular... Toprak inci gibi ağarıp etrafa ışık saçmaya başladı... Melekler toprağı aldılar, arş ve Kürsü, yer ve gök, dağ ve derya, her tarafı dolaştırdılar... Allah Sevgilisi’nin fazilet ve sütünlüğünü anladılar... O demde Adem peygamber’den nâm ve nişan mevcut değildi.”

Su, ışık, nur ilgisi yukarıdaki paragrafta görülüyor.

“HAKİKAT-İ FERDİYYE”de “O’nun doğumu” bahsinde “su”yun asıl mecrasına varışı şöyle ifade ediliyor:

“Mu: Su... Mâ: Su Ab... Mâ: Yeryüzüne yayılıp döçşenmek... Mehd: Yayıp döşemek. Beşik beslenilecek, büyüyecek yer. Yeryüzü. Kâr kazanmak. Hazırlanmak... Hatırlanması gereken... Küllî Ruh’un isimlerinden. Menşe-i Ervâh... Ervâh: Ruhlar. Canlar... Menşe-i Ervâh: Ruhların kökü, menşei... Mehdi: Zamanın sahibi... O ki, topyekûn zamanın sahibi!..”

Suyun insanla birlikte topyekûn zaman ve mekânın sahibi Allah Resulü’ne doğru akışta olduğu hikmetini Üstadımız Sakarya Türküsü’nde şöyle ifade eder:

“Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!..”

Üstadımız’ın, “neredesin genç adam?” diye beklediği ve yağmurlu bir gecede sırılsıklam halde, Üstad’ın kapısını “aç, aç, aç” diye çalan Kumandanımız, “Su” şiirinin son kıtasında Veysel Karâni tedaisiyle birlikte düşündüğümüz Allah Resulü’nün yüzünü görmenin üstünlüğünü şöyle ifade eder:

“Bilmem hangi sularda davetiyem sarılmış
Yemyeşil bir gecede ayrılık kaçırılmış
Kelimeye bürünmüş şırıl şırıl bir akış
-“Yüzünü görmek için her şeyden vaz geçilir”


Allah’ın Sevgilisi ve yağmur, yağmurun Allah’tan gelen yeni oluşu ve Allah Resulü’nün rahmet peygamberi olarak kılıcının da şifa dağıtıcı oluşu...

İBDA Mimarı’nın “Sahabîlerin Rolü ve Mânâsı” adlı eserinden, yağmurun Allah ve Sevgilisi’ne ilgisini takip edelim...

“Allah’ın Sevgilisi, yağmur altlarında dururlardı. Sebebini soranlara, “Yağmurun Allah ile ilgisi yenidir” buyururlardı. Peygamberin Allah’a olan marifetine bak ki, O’nu hangi sebep yüce, üstün ve parlak kılmıştır? Şu hâlde yağmur Allah’a yakın bulunmak dolayısıyla insanların en yücesi ve en faziletlisi olan Peygamber’i teshir etmiştir. Bu sebeple yağmurun getirdiği feyzden faydalanmak için kendilerini ona arz ederlerdi. Demek ki yağmurun getirdiği şeyden peygamber için ilâhî bir fayda hasıl olmasaydı mübarek nefsini onun teshirine arz etmezdi. Yağmurun bu risâlet ve aracılığı suyun risâletidir. Çünkü Allah “canlı olan her şeyi sudan yarattık” buyurdu. Bunu iyi anla”.

Yukarıdaki alıntıda yağmurun Allah ile olan ilgisi görülüyor. Aynı alıntının başında da, “çocuğun Rabbine ilgisi daha yakındır.” deniliyor. Kundağıyla birlikte suya bırakılan çocuk Musa Peygamber vesilesiyle “çocuk” hikmeti anlatılıyor... İBDA’nın işaretlediği bu hikmetlerden sonra Hakikat-i Ferdiyye’de “çocuk hikmeti” bahsinden...

“Sabî: Henüz süt emen çocuk... (...) Sîb: Suyun aktığı yer... (...) Sâbih: Yüzen, yüzücü... Sâbiha: Gemi, yüzen... Sabiha: Fecir vakti... Sabîhat: Yüzücü olanlar, yüzenler. Gemiler. Ehl-i imanın ruhları. Yıldızlar... Tedâisi Abdülhakîm Arvasi Hazretleri’nin şu sözü:

-“Lâteşbih, çocukların çelik çomak oynayışları gibi kâinatla oynar Allah!..”

Ve Allah Sevgilisi’nin yüzü suyu hürmetine yaratılan kâinat... İlk insan–ilk peygamber de O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldı... İBDA Mimarı bu hususu “çocuk hikmeti” ile ilgili olarak şöyle izah eder: “Çocuğun yüzü suyu hürmetine yaratılan ilk insan ve ilk peygamber...”

Su... Yağmur... Çocuk hikmeti... Yağmurun ve çocuğun Allah ile ilgisinin daha yakın oluşu... Ve insanlara Hakk’a itaati emreden Allah’a yakın taife (İBDA)... Bu minvalde şu iştikakları verelim:

Kaptan... Gemi... Gemiler... Ehl-i imanın ruhları... Yıldızlar... Ve “Kayan Yıldız Sırrı”...

İBDA’nın neden “Su Sırrı” ve “Çocuk Hikmeti” bahsi üzerinde durduğunu izah ederken yine aynı eserde geçen bir hadîs:

“Allah Resûlü buyurdular:

-“Ya Rab, beni, şu anda doğmuş bir çocuğu korur gibi koru!”

Kundaktaki çocuk Musa Aleyhisselâm... Hazret-i Musa’nın bebek olarak suya bırakılışı... Musevî mizaçlı İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun, Üstad’ın cenazesindeki bir mânânın “Su” şiirinde ifadelendirmesi...

“Televizyonda Üstadımın cenazesinin kaldırılışından sahneler... Tepeden bir çekim var ki, “İşte Üstadım bu!” diyorum... Mahşerî kalabalıkta tepeden büsbütün çarpıcı ve insanı galeyana getiren bir mânâ... Bana 1984’te yazdığım “Su” isimli şiirimdeki şu mısraı ilham ediyor:

“Suya düşmüş bir kundak eller üstünde bir tabut!”

Tekrar Fuzûlî’ye dönersek; Su Kasidesi’nden... Allah Resulü’nü deniz incisine teşbih eder.

Fuzûlî, Allah Resulü’nün mucizelerinin uçsuz bucaksız bir deniz olduğunu ve ateşe tapan kâfirlerin mabedini söndürdüğünü şiir diliyle ifade eder. O’na göre, kâinattaki rahmet denizi. Allah Resûlü’nün gül gibi yanaklarına vurunca sıçrayan damlalardan oluşmuştur.

Fuzûlî susuzluğunu giderecek kaynak olarak Allah Resûlü’nü gösterir.... Allah Resûlü’nün çizgisini temsil eden BD-İBDA’nın fikir ve aksiyonu ise Hakikat-i Ferdiyye’nin rahmeti’dir... Peygamberler peygamberinin varisidir İBDA... Bunu iş ve eseriyle gösteren Kurtuluş Yolu-İBDA...

Rahmet namaz mânâsına da gelir... Mü’minin miracı namaz... Hakikat-i Ferdiyye’den:

“Feraset... Süvarilik... Süvari... Süvar... Sûre... Sûret... Sûr... Gece seyri... “Gece Seyri” denince hatırlanması gereken: Mirac”

Allah Resulü’nün su mucizeleri... Bir orduyu besleyecek kadar parmaklarından su akması... Bu mucizeler birçok kere olmuş. “O’nun El’i”nin dediği yerlerden su fışkırmış, parmakları pınarlar gibi akmıştır...
Allah’ın rahmet elinin “topluluk” üzerinde oluşu... Yani Allah Resulü üzerinde...

Hakikat-i Ferdiyye’de “El O’nun Eli” bahsinden...

El ve su... suyun (yağmurun) rahmet oluşu... Allah Resulü’nün rahmet eli... “Allah’ın eli topluluk üzerindedir.” Yani O’nun üzerinde, yani, “Topluluk Hakikati”nin günümüzdeki tecellisi İBDA’nın üzerinde...
***
Allah Resulü’nün lâkabı “El Emin”... Söz konusu eserden bu başlıktaki bahiste, “Su” mevzuunu şöyle izliyoruz:

“Sika: İnanç, güven, itimat, emniyet. Güvenilir ve inanılır kimse... Sika: Su kurbağası... Mürg-âb: Kurbağa. Su kuşu... (...)

Cemiyet kavgası güden İBDA da su kuşu misâli gibidir... “Hak için halk” mücadelesi verir... “Su kuşu”nun bizdeki diğer tedaileri... Zahir ve batın, iç ve dış oluş, baş ve son, mânâ ve sûret, kök ve gövde, ezel ve ebed...

Üstad’ın Derviş Muhammed’in mezarı hakkında anlattıklarının ve “her vakit rüyana girerim ve sen bütün din ve dünyaya ait maksatlarını benimle bulursun!” sözünün karşılığını aynı eserde şöyle buluruz:

“Kabir... Mezar... Gabir... İstikbâl. Kalan... Gabr... Yeryüzü. Nebat envaından bir nevi... Kust: Topalak otu...  Rüya: Yerden biten (bitki)... Rüya?..”

Bütün bu alakalardan sonra su ile bağlantımız şöyle geliyor:

“Hicâre... Taş. Su üstündeki olan kabarcık... Âb-Süvar... Sudaki kabarcık. Su üstünde yüzen. Sûver-Süvari: Atlı, atlı asker. Gemi kaptanı... Süver: Sûreler... Suver: Boynuz... Suver: Sûretler...”
Kumandandan başlayarak Derviş Muhammed’e denk gelen 6 sayısı... Eserde şöyle deniliyor:

“6 sayısı ebced hesabında “vav” harfinin karşılığıdır... Vavî: Vav harfi ile ilgili. Tilki... Yine Tilki Günlüğü?...” Rüyaların izinde, tabirlerin peşinde kâinatın sırlarını kurcalayan Kaptan Kusto Günlüğü de diyebiliriz...

Su, lisan demek ya, insanın resmini çıkaran “su ressamı Salih Mirzabeyoğlu” ve Üstadımız bir mısraındaki şu ifadeler... “İnsan... İplikte büklüm, suda bir anlık suret...” “Lisan”ın deniz mânâsına nazaran lisanda insan hakikatini resmeden Kusto’ya “su ressamı” diyebiliriz herhalde... Mânâların suretini nakşeden ressam... Suda resim yapmak gibi imkânsızı yaşanır hale getiren hikmet incilerinin avcısı Kusto... Lisan denizinden inciler çıkaran Mirzabeyoğlu... Böyle bir zorluğu başaran ve olmazı olur yapan O...
Su ressamı Kusto. Su beyi Kusto... Su kuşu Kusto...

Kaptan Kusto.. Sularda sırrı arayan ve bulduğu sır üzerine dize gelip Müslüman olan ilmi bir tecessüs sahibi... Bu vesileyle Üstad’ın yazdığı takdim yazısından Kumandan’ın vasıflandırılışı:

“Dünya çapında bir hadise-Kaptan Kusto Müslüman”

Âlemin sırlarını sularda arayan Kaptan Kusto ve lisan denizinde sırları arayan Kaptan Mirzabeyoğlu... Ve “Takdim Yazısı”nın ararken yeni ve benzersiz 6 ciltlik Tilki Günlüğü eseri... “Kusto Lügatı” da diyebileceğimiz bu eser:

“Kamûs: Deniz. Derya. Denizin ortası, derin yeri. Büyük lügat kitabı... Kamis... Bazı nebatlardaki ince zar.”

Kaptan Mirzabeyoğlu lisan deryasına dalar ve kıymetli inciler çıkarır. Ciğerleri nefes dolu usta yüzücüdür O... “Nefes”ini “büyük kapı”dan almıştır çünkü... Üstad’ın ifadesiyle “ifrat halde tecrit” sahibidir... Dil ve mânâ incilerini bulur ve yeryüzüne çıkarır. Su kuşu gibidir... Hem su içinde hem su üstündedir... Dilerse dalar, dilerse su yüzünde durur... Kurtuluş gemisi böyledir. Bir kısmı su içinde bir kısmı su üstünde yüzer. Kurtuluş Gemisi İBDA’nın Kaptanı Kusto Mirzabeyoğlu... Ne mutlu o geminin tayfalarına, hatta ne mutlu o gemide paspas olana... Çünkü paspas dahi gemiyle gider...

Akıncı Yolu Dergisi, Yıl 1, Sayı 8, 1 Aralık 1995
Güncelleme Tarihi: Mayıs 2013