Aşağıda okuyacağınız makale, Amerikan rüyasının nasıl bir "gençlik kabusuna" döndüğünü anlatmaktadır. Yazı, telefon ekranlarına hapsedilen, cinsiyetinden ve kimliğinden şüpheye düşürülen, en ufak bir hüzünde antidepresanlara boğulan bir neslin dramını, bizzat bu tuzağı kuranların diliyle itiraf etmektedir.
* * *
Batı toplumlarında sessiz ama yıkıcı bir deprem yaşanıyor. İstatistikler, 1995 ve sonrasında doğan neslin (Z Kuşağı ve sonrası), tarihin gördüğü en mutsuz, en kırılgan ve en yalnız nesil olduğunu gösteriyor. Bu vaziyet, bizzat kendi inşa ettiğimiz "aşırı korumacı" ve "dijitalleşmiş" kültürün kaçınılmaz bir neticesidir.
Modern Batı kültürü, "büyümeyi" erteleyen bir yapı kurdu. 2025 yılı verilerine göre, 18 yaşındaki bir Amerikalı veya Avrupalı genç, sorumluluk alma noktasında 1990'ların 13 yaşındaki çocuğuyla eşdeğer bir olgunluk seviyesinde. Ehliyet alma, bir işte çalışma, flört etme veya evden ayrılma oranları tarihi dip seviyelerde. Hayatın gerçek zorluklarıyla yüzleşmekten kaçınan, ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan ve risk almaktan ölesiye korkan bir "ebedi ergenlik" hali, toplumu esir aldı. Bu durum, iradenin felce uğramasına sebep oldu.
Bir neslin zihni, Silikon Vadisi mühendisleri tarafından "bağımlılık" yaratmak üzere tasarlanan algoritmalarla yeniden programlandı. Sosyal medya, genç kızları sürekli bir kıyaslama cehennemine sokarak beden algılarını bozdu; genç erkekleri ise pornografi ve video oyunlarının sanal dünyasına hapsederek gerçek hayattan kopardı. Yüz yüze iletişimin yerini alan dijital etkileşim, empatinin ölmesine ve narsisizmin patlama yapmasına yol açtı. Gençler, fiziksel olarak güvende (odalarında) olsalar da, zihinsel olarak tam bir kaosun içindeler.
Batı, Tanrı'yı kamusal alandan kovup yerine "bireysel başarı" ve "kendini sev" putlarını koyduğunda, gençlerin tutunacağı manevi dalı da kesti. Hayatın amacını sadece "mutlu hissetmek" zanneden bir nesil, karşılaştığı ilk zorlukta paramparça oluyor. Bu "dayanıksızlık", psikiyatrik ilaç kullanımının patlamasına sebep oldu. Üzüntü, kaygı veya can sıkıntısı gibi insani duygular artık birer "hastalık" olarak etiketleniyor ve hemen ilaçla bastırılıyor. Acı çekmeyi bilmeyen, dolayısıyla pişmeyi de öğrenemeyen ham ruhlar, toplumun yükünü taşıyamaz hale geldi.
Gençlere sunulan "sınırsız özgürlük" vaadi, onları "sınırsız bir belirsizliğe" sürükledi. Biyolojik gerçekliğin dahi reddedildiği, cinsiyetin bir "tercih" veya "moda" gibi sunulduğu bu ortam, genç zihinlerde onarılmaz yaralar açtı. "Kim olduğunu" biyolojisinden, tarihinden ve ailesinden öğrenemeyen genç, bu boşluğu internetteki marjinal akımlarla doldurmaya çalışıyor. Sonuç; köksüz, yönsüz ve derin bir kimlik krizi yaşayan kitleler.
Batı, gençlerine konforlu bir hayat sundu ama onlardan "yaşama sevincini" ve "mücadele azmini" çaldı. Risk almayan, inanmayan, aşık olmayan ve savaşmayan bir gençlik, o medeniyetin biyolojik sonunu getirir. Bugün okullarda ve üniversitelerde gördüğümüz şey, bir eğitim faaliyeti değil, bir "oyalama" ve "uyuşturma" seansıdır. Batı'nın parlak ışıkları altında, ruhu çekilmiş bir nesil can çekişmektedir.
Jean M. Twenge (Psikolog ve Yazar - The Atlantic), 18 Eylül 2025.





