Azerbaycan ve Ermenistan arasında uzun süredir devam eden barış müzakereleri, görünürde teknik detaylara takılmış gibi gözüküyor. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov’un, "Ermenistan Anayasası değişmedikçe barış olmaz" vurgusu dikkat çekerken; Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ise “barışa hazırız” mesajı veriyor. Peki gerçekten mesele sadece Anayasa mı? Yoksa bu süreci perde arkasında yönlendiren, daha derin stratejik hesaplar mı var?
Azerbaycan’ın “Görünmeyen” Hesabı: İsrail
Uzmanlara göre, barış sürecinin kilitlenmesinde İsrail-Azerbaycan ilişkilerinin oynadığı rol göz ardı edilemez. Özellikle Gazze’de yaşanan soykırım niteliğindeki katliamlara rağmen Azerbaycan’ın sessizliği, dahası İsrail’le olan askeri ve istihbarat ortaklığı, Bakü’nün dış politika ekseninin nerelere dayandığını açıkça ortaya koyuyor. 2020’deki Karabağ Savaşı’nda İsrail’den alınan önemli destekle Azerbaycan, o günden beri Tel Aviv ile askeri ilişkilerini daha da derinleştirdi. Bugün Karabağ’ın yeniden inşasında İsrailli firmalar aktif rol oynuyor.
Bu tabloda, Azerbaycan’ın Ermenistan’la gerçek ve kalıcı bir barışa ulaşması halinde, Türkiye ile olan ilişkilerinde diplomatik bir normalleşme ve bölgesel prestij artışı yaşanacağı aşikâr. Ancak bu durumun İsrail açısından istenmeyen bir jeopolitik sonuç doğuracağı endişesi de dillendiriliyor. Yani barış, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu artırabileceği bir zemin oluştururken; İsrail’in bu denklemde zayıflaması anlamına da gelebilir.
Türkiye ile Kardeşlik, İsrail ile Strateji
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Türkiye ve İsrail bizim iki yakın dostumuz” ifadesi, diplomatik nezaketin ötesinde derin bir çelişki barındırıyor. Türkiye, Filistin konusunda net ve sert bir duruş sergilerken; Azerbaycan’ın İsrail ile yakın ilişkilerini koruması, “kardeşlik hukuku”ndan ziyade “güvenlik merkezli çıkar ortaklığı”nın ağır bastığını gösteriyor. Türkiye’nin, Azerbaycan-Ermenistan barışının sağlanması halinde Ermenistan ile sınır kapılarını açmaya hazır olması; ama bu barışın sürekli olarak ötelenmesi, Aliyev’in Tel Aviv ile olan bağlarının bölgesel barıştan daha öncelikli hale geldiğini düşündürtüyor.
Ayrıca Paşinyan’ın son çıkışı, barışa dair samimi bir irade beyanı içeriyor: Minsk Grubu’nun lağvedilmesini kabul eden bir Erivan ve ateşkes ihlallerini araştıracak ortak bir komisyon çağrısı yapan bir lider... Böylesi bir atmosferde Azerbaycan’ın “Ermenistan Anayasası değişmeden barış olmaz” tavrı, barış sürecinin “gerçek” nedenlerle değil, “stratejik erteleniş” politikasıyla sabote edildiğini düşündürüyor.
Barış Neden Geciktiriliyor?
Uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Osman Gazi Kandemir’e göre, Azerbaycan’ın İsrail ile derinleşen ittifakı, onu İran’a karşı bölgesel bir tampon devlet haline getirmiş durumda. Bu durum, Ermenistan ile barışın Azerbaycan için stratejik öncelik olmaktan çıkmasına yol açıyor. Çünkü kalıcı bir barış, Türkiye ile olan ilişkilerde yeni bir denge kurmayı gerektirirken; bu denge, İsrail’in bölgedeki manevra alanını sınırlayabilir. Oysa Azerbaycan, Tel Aviv’den aldığı destek sayesinde İran’a karşı daha güçlü hissediyor.
Öte yandan, Türkiye’nin bölgedeki dengeleyici rolü, Azerbaycan’ı doğrudan uyarmasa da, barış sürecinin sürüncemede bırakılmasının uzun vadede kendisine zarar vereceğini telkin ediyor. Zira kardeşlik sadece zaferde değil, hesaplaşmada da dürüstlük gerektirir.
Gölgedeki Müttefik ve Bölgesel Kilitlenme
Azerbaycan-Ermenistan barışı, görünürde anayasa ve eski diplomatik yapıların çözülmesine bağlı gibi sunulsa da, arka planda daha karmaşık bir denklem var. İsrail’le derinleşen ittifak, bu sürecin gizli kilidini oluşturuyor. Eğer barış gerçekleşirse, Türkiye’nin bölgedeki rolü yeniden tanımlanacak ve belki de Bakü-Ankara hattı yeniden güçlenecek. Fakat şu an için, Azerbaycan’ın İsrail merkezli güvenlik doktrininden vazgeçmeye yanaşmadığı; bu nedenle barışın ertelendiği açık.