Türkiye sokakları, adeta "başıboş köpek terörünün" yaşandığı alanlara dönüştü. Her gün farklı şehirlerden yeni saldırı haberleri geliyor; çocuklar, yaşlılar, hamile kadınlar fark etmeksizin insanlar sokak ortasında parçalanıyor. Buna rağmen yıllardır süren tartışmaların ötesine geçilemedi, sorunu kökten çözecek hiçbir ciddi adım atılmadı. Yerel yönetimler ve devlet yetkilileri meseleyi "hayvan hakları" maskesiyle öteleye öteleye, toplum can pazarına mahkûm edildi.
Son olarak İzmir’in Bayraklı ilçesinde 8 yaşındaki bir çocuk, başıboş köpeklerin saldırısına uğradı. Kameralara yansıyan görüntülerde çocuğun yere düşürülerek bacağının ısırıldığı anlar yürekleri dağladı.
Her saldırı sonucunda yetkililer tarafından birkaç "önlem alacağız" açıklaması ise pişkinliğin boyutunu gözler önüne seriyor.
Devlet Daha Ne Bekliyor?
Başıboş köpek saldırıları münferit vakalar değil; tam anlamıyla bir toplum güvenliği krizi. Ankara’da hamile bir kadın, Hakkari’de 7. sınıf öğrencisi bir çocuk, İzmir’de 3 yaşındaki bir bebek, Kütahya’da yaşlı bir kadın... Liste uzayıp gidiyor. Hayatını kaybedenlerin sayısı yüzleri buldu, ağır yaralananlar ise binlerce. Buna rağmen "sokak köpeklerini koruma" bahanesiyle halkın güvenliği göz ardı ediliyor.
Artık ortada bir tercih meselesi var: Devlet ve yerel yönetimler, sokakları insanlara mı yoksa başıboş köpek çetelerine mi bırakacak? Sürekli "uyutma vahşettir" bahanesiyle çözüm üretemeyen yetkililer, sokakta paramparça olan insanları görmezden gelmeyi nasıl sürdürebiliyor? Bu mesele sadece hayvan hakları üzerinden tartışılacak bir konu olmaktan çoktan çıktı; mesele artık halkın en temel hakkı olan "yaşama hakkı."
Her gün bir çocuğun, bir annenin, bir yaşlının kanını akıtan bu korku düzeni daha ne kadar sürecek? Yetkililer ne zaman "gereğini yapmak" yerine, gerçek ve köklü bir çözüm üretmeye yanaşacak?