1927 yılında Trabzon’un Of kazasının Tavşanlı köyünde doğan Mahmud Efendi Hazretleri, daha küçük yaşta Kur’an’ı hıfz etti. Annesi Fatıma Hanım kul hakkına karşı titizliğiyle tanınırken, babası Ali Efendi kar-kış, uzaklık-yakınlık demeden camide namazını kıldırmayı ihmal etmeyen bir vakıf insanıydı. Bu aileden doğan çocuk da, erken yaşlarda Allah’a ve Resulü’ne adanmış bir istikamet üzere yürümeye başladı.
On altı yaşında icazet alacak kadar genç yaşta ilim tahsilini tamamladı. Sadece ilimle değil, amelle de donanmıştı. Hocalarından Ahmed Efendi, Mehmed Rüşdü Aşıkkutlu, Çalekli Dursun Fevzi Efendi gibi büyük zatlardan akli ve nakli ilimleri öğrendi. Medrese usulüyle yetişti; aynı zamanda medreseyi yeniden canlandıranlardandı. Henüz icazet almadan önce bile talebe okutmaya başlamış, daha askerlik çağına gelmeden onlarca kişiye icazet verecek seviyeye gelmişti.
Hayatının dönüm noktası, askerliği sırasında Ali Haydar Efendi ile tanışması oldu. Osmanlı’nın son dört padişahının huzur hocası, Meşihat-ı İslamiye’nin Hey’et-i Te’lîfiyye Reisi olan Ali Haydar Efendi, mürşidi Ali Rıza Bezzaz’ın manevî işaretiyle Mahmud Efendi’yi Bandırma’da bularak “Kitaplarımı teslim edeceğim kişi budur” dedi.
Mahmud Efendi Hazretleri İstanbul’a döndüğünde, İsmailağa Câmii sadece imamlık yaptığı bir yer değil, bir ilim, irfan ve direniş merkezi haline geldi. Cami, aynı anda medreseydi, tekkeydi, İslamî kimliğin yeniden inşasının karargâhıydı. Cübbe, sarık, şalvar; onun önderliğinde bir aidiyet ve şahsiyet simgesine dönüştü. Çarşaflı kadınlar sokaklarda vakarla yürürken; sakallı, cübbeli gençler medreselerde Kur’an’la, sünnetle, fıkıhla yeniden yoğruldu.
Onun gayretleriyle binlerce hafız, on binlerce hoca yetişti. Sadece erkekler değil, hanımlar da okutuldu. Kadınlara erkekler üzerinden değil, kendi aralarında eğitim alacakları bir sistem kurdu. Önce erkekleri okuttu, ardından onların eşlerini, kızlarını ilim halkalarına dahil etti. Bu hanımlar, başka hanımları yetiştirdi. Kısa sürede kız medreseleri tüm memlekete yayıldı.
Laik cumhuriyetin Kur’an’ı yasakladığı, Arapçayı susturduğu, ezanı Türkçeleştirdiği, çarşafı öcü ilan ettiği, sarığı papazlıkla yaftaladığı bir devirde; Mahmud Efendi Hazretleri bütün bu tasfiyelere rağmen geri çekilmedi. Ne devletle uzlaştı, ne de İslam’dan taviz verdi. Tam aksine:
İmamlık yaptığı camiden medrese çıkardı, Medreseden âlim yetiştirdi, Âlimden cemiyet kurdu, Cemiyetten dava inşa etti.
Onun imamlığı sadece mihrapla sınırlı değildi. Onun irşadı sadece vaaz değildi. O, fiilen İslam’ı yaşayan ve yaşatan bir cemaati şekillendirdi.
Mahmud Efendi Hazretleri’nin sadece bir şeyh olmadığını, sadece zikir telkin eden değil, aynı zamanda fikre yön veren bir âlim olduğunu gösteren örneklerden biri de, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA hareketine yönelik desteğidir. Bugün birçok çevrenin görmezden gelmeye çalıştığı şu sözü, onun mücadele şuurunu göstermesi bakımından tarihi bir vesikadır:
ŞERÎAT VE SÜNNETE İTTİBÂSI
Mahmud Efendi Hazretleri insanları sadece sözüyle değil, hâliyle de ilme ve ibadete teşvik etmiş, başladığı hiçbir ibadeti bırakmamış ve istikametiyle görenleri gayrete getirmiştir. Farz namazların evvel ve âhirindeki sünnet namazların hâricinde teheccüd, işrak, kuşluk, evvâbîn, tahiyyetü’l-mescid ve abdest şükür namazı gibi nevâfili hiç terk etmemiş hatta bir defasında “Kuşluk namazını terk edeceğine Mahmud ölsün daha iyi” buyurmuştur. Pazartesi-perşembe orucunu, ramazanın son on günü îtikâfı terk ettiği görülmemiştir. Hadîs-i şeriflerde zikrolunan nâfile namaz, oruç ve zikir gibi ibadetlere devam etmiş, Müslümanları da teşvik etmiştir. Efendi Hazretleri’nin unutulmuş sünnetleri diriltmesi, sünnetlerden mâadâ edeplere bile farz gibi riayet etmesi Müslümanlar tarafından sevilip takdir edilmesine vesile olmuştur. Türkiye’de “Takva” denilince, “Sünnet-i seniyyeye ittibâ” denilince akla gelen ilk isim olması bu dikkatinin netîcesidir.
ZİKİR VE TEBLİĞE VERDİĞİ ÖNEM
Mahmud Efendi Hazretleri şer-i şerîfi bütün olarak gördüğü için sadece ilimle meşgul olup ibadette, zikrullâhın medresesi mesâbesinde olan tarîkat vazîfelerinde, dîni tebliğ etmekte ve emr-i bi’l-mâ?ruf nehy-i ani’l-münker yapmakta gevşeklik gösterilmesini asla tasvip etmezdi. Bu mevzû ile alâkalı sarf ettiği şu sözleri zikretmek O’nun yolunun bir nebze olsun anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker yapılması gerektiğini beyan ederken şöyle derdi: “İstanbul’un bütün evleri medrese olsa emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker olmasa bir değer ifade etmez.” “Allah aşkına acıyın bu insanlara. Sel gibi cehenneme akıyorlar.”
Üstadı Ali Haydar Efendi’den şu sözü çokça naklederdi: “Dîn-i Mübîn-i İslam’ın devam ve bekası emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münkerin devam ve bekasına, Dîn-i Mübîn-i İslam’ın inkırâzı (yıkılması) ise emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin terkine bağlıdır.”
“İBDACILAR BİZİM MUHAFIZIMIZDIR. ONLAR BİZİM İÇİN HAPİSTE”
Mahmud Efendi Hazretleri neredeyse bütün illeri, kasabaları ve binlerce köyü gezerek emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker yaparken daima insanları ilim öğrenmeye çağırırdı. Kendisine “Bir emriniz, bir arzunuz var mı?” diye soranlara “Her mahalleye bir kız bir erkek medresesi yapın” diye cevap verirdi. Kendisinin ilme teşvik babındaki bazı sözleri şöyledir:
“Ey talebeler! Sizler, kurumuş toprakların yağmur yüklü bulutları, direksiz kubbenin direklerisiniz.”
“Ömrümden üç nefesim kalsa size okuyun, okuyun, okuyun derim.”
“Sizin yerinizde olsam bu sabah kahvaltı yapmadan ilme başlardım.”
Mahmud Efendi Hazretleri, hayatı boyunca İslam düşmanlarına karşı dik durmuş, dininden en ufak taviz vermemiş, hatta İslam düşmanlarına karşı savaş açan İbda’cılara da destek vermiş ve “İbda’cılar bizim muhafızlarımız” demiştir.
RAHMETLE ANIYORUZ
Mahmud Efendi Hazretleri 23 Haziran 2022’de Rabbine yürüdü. Ama o gün bir şahıs değil, bir çağ vefat etti. O’nun ardından gözyaşı dökenler, sadece bir mürşid-i kâmil kaybettikleri için değil; aynı zamanda bir istikamet kaynağının, bir ölçü ve mizan rehberinin ardından ağladılar.
Allah Mahmud Efendi Hazretleri’nden razı olsun. Onun davasını omuzlayanlara kuvvet, yolundan sapanlara hidayet, istikametinden şaşmayanlara feraset nasip etsin.