1970'lerde altın standardının terk edilmesiyle finansal sistemdeki merkezi rolünü yitiren altın, yarım asır sonra ilk kez hem merkez bankaları hem de yatırımcılar için yeniden stratejik bir ana varlık olarak konumlandırılıyor.
ABD'de Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmesiyle tetiklenen küresel ekonomik ve jeopolitik belirsizlikler, altının finansal sistemdeki rolünü yeniden şekillendiriyor. Geleneksel olarak enflasyona karşı bir koruma aracı olarak görülen altın, artık merkez bankaları ve küresel yatırımcılar tarafından "kritik maden" olarak nitelendirilebilecek stratejik bir varlık olarak değerlendiriliyor. Bu paradigma kayması, merkez bankalarının rekor düzeydeki alımları ve altın madenciliği şirketlerinin hisselerindeki olağanüstü artışlarla somutlaşıyor.
Reuters'ın deneyimli Asya Emtia ve Enerji Köşe Yazarı Clyde Russell'ın analizine göre, 1970'lerde altın standardının terk edilmesinden bu yana ilk kez, altının küresel rezervlerdeki ve yatırım portföylerindeki rolü bu denli köklü bir yeniden değerlendirmeden geçiyor. Bu değişimin arkasındaki temel itici güç, Trump'ın başkanlığıyla birlikte ABD varlıklarının güvenilirliğine, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) bağımsızlığına ve ülkenin kötüleşen mali durumuna ilişkin artan endişeler olarak öne çıkıyor
Merkez Bankaları Altına Hücum Ediyor: Rakamlar Rekor Kırıyor
Bu yeni eğilimin en net göstergesi, dünya genelindeki merkez bankalarının altın rezervlerini benzeri görülmemiş bir hızla artırmasıdır. Dünya Altın Konseyi'nin (WGC) 73 merkez bankasıyla yaptığı son ankete göre, katılımcıların %95'i önümüzdeki 12 ay içinde resmi altın rezervlerinin artmasını beklediğini belirtti; bu, anketin başladığı 2019'dan bu yana kaydedilen en yüksek oran oldu. 2022'den bu yana yıllık 1.000 tonun üzerinde istikrarlı alımlar yapan merkez bankalarının, 2025'te de yaklaşık 1.000 metrik tonluk alım yapması öngörülüyor.
Bu alım furyasında Polonya, Çin, Türkiye ve Kazakistan gibi ülkeler başı çekiyor. Sadece Mayıs 2025'te küresel merkez bankaları net 20 ton altın alımı gerçekleştirdi. Bu stratejik birikimin ardındaki temel nedenler arasında "dolarizasyondan kaçınma" (de-dollarization), jeopolitik risklere karşı korunma ve ABD'nin uygulayabileceği potansiyel yaptırımlara karşı bir güvence arayışı bulunuyor. Özellikle Rusya'nın 2022'de dondurulan varlıkları, birçok ülke için ABD ve Batı kontrolündeki finansal sisteme olan güveni sarsan bir uyarı işlevi gördü. Bu güvensizlik, merkez bankalarının ABD gibi ülkelerde tuttukları altın rezervlerini kendi ülkelerine geri taşıma (repatriation) eğilimini de hızlandırıyor.
Piyasalar Yeni Rolü Fiyatlıyor: Ons ve Hisse Fiyatları Zirvede
Altının bu yeni stratejik rolü, piyasalarda da karşılığını buluyor. Trump'ın zaferini takip eden günlerden bu yana %32,3'lük bir artış gösteren altının onsu, 22 Nisan'da 3.500,05 dolar ile tüm zamanların rekorunu kırdı.
Daha da dikkat çekici olan ise altın madenciliği şirketlerinin hisselerindeki performanstır. Yatırımcıların, altını portföylerinin daha merkezi bir parçası haline getirmesiyle, bu şirketlerin hisseleri altının kendi fiyat artışını katbekat aştı. Dünyanın en büyük altın madencisi Newmont'un hisseleri %63, AngloGold Ashanti'nin hisseleri %108 ve Gold Fields'ın hisseleri %88 oranında değer kazandı. Bu durum, piyasanın altının artık sadece bir meta değil, bulunması ve geliştirilmesi zor, uzun vadeli stratejik bir varlık olduğu yönündeki beklentisini yansıtıyor.
Analistler, ABD'nin mali pozisyonundaki bozulma ve küresel ticaretteki belirsizlikler devam ettikçe, geleneksel güvenli liman olarak kabul edilen ABD Hazine tahvillerinin riskli bir varlık olarak algılanmaya başlayacağını ve bu boşluğu doldurabilecek en önemli alternatifin altın olacağını belirtiyor. Bu yapısal değişim, altının önümüzdeki dönemde küresel finans mimarisinde daha merkezi bir rol oynamaya devam edeceğine işaret ediyor.