İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yürüttüğü saldırılar, yalnızca can kayıpları ve zorunlu göçlerle sınırlı olmayan, Filistin toplumunun bütüncül varlığını hedef alan kapsamlı bir imha sürecine dönüştü. Kent dokusunun büyük ölçüde yok edilmesiyle birlikte, ailelere ait şahsi belgelerden devlet kayıtlarına, tarihî arşivlerden akademik birikime kadar uzanan geniş bir alan kasıtlı biçimde tahrip edildi. Bu çerçevede, Gazze’deki yıkımın merkezinde hem fiziki hem de dijital hafızanın silinmesi bulunuyor.
Filistinli ailelerin nesiller boyunca sakladığı kimlik kartları, pasaportlar, akademik sertifikalar, miras belgeleri, evlilik kayıtları ve aile fotoğraflarını barındıran arşiv niteliğindeki özel keseler, bombardımanlar nedeniyle ya tamamen kayboldu ya da ulaşılmaz enkazların altında kaldı. Modern dönemde dijital olarak yedeklenen bilgiler de yıkımın önüne geçemedi; bilgisayarlarda, telefonlarda veya sabit disklerde tutulan arşivler de aynı akıbeti yaşadı.
Birleşmiş Milletler verilerine göre Gazze’deki iki milyonu aşkın nüfusun yaklaşık yarısı kimlik belgelerini kaybetmiş durumda. Savaşın yol açtığı altyapı çöküşü ve sivil kayıt sisteminin yok olması nedeniyle binlerce doğum ve ölüm kayda geçemedi. Bu tablo, Filistinlilerin hukuki varlığının dahi kayıt dışı hâle gelmesine yol açarken, geniş kitlelerin resmî olarak kendini ispatlama, mülklerini belgeleme, miras hakkı veya maaş gibi temel haklara erişim imkânını da ortadan kaldırıyor. Ortaya çıkan bu tablo, zaman içerisinde toplumun belirli bir kesimini “görünmez” bir sınıfa sürüklüyor.
Gazze’nin akademik ve bilimsel altyapısı da ağır bir tahribatla karşı karşıya kaldı. Kuşatma altındaki bölgedeki tüm üniversiteler ya hasar gördü ya da tamamen yıkıldı; onlarca öğretim üyesi hayatını kaybetti. Yarısı çocuklardan oluşan nüfusun eğitim aldığı okulların büyük bir kısmı yok olmuş durumda. Bunun sonucunda yarım milyondan fazla çocuk eğitime erişemez hâle gelirken, öğrencilerin burs başvuruları veya uluslararası imkânlar için ihtiyaç duyduğu veriler, bilimsel çalışmalar ve fikrî birikimlere ait dijital veri tabanları da ortadan kalktı.
Saldırıların kültürel boyutu ise Gazze’nin tarihî, sanatsal ve edebî varlığının hedef alındığını ortaya koyuyor. Yüzlerce kültürel kurumun tahrip edilmesiyle birlikte, Osmanlı dönemine kadar uzanan on binlerce kitap ve belgeyi barındıran arşivlerin yaklaşık yüzde 70’i yok oldu. Bu yıkım, tarihî hafızanın ve kültürel kimliğin geri dönüşü olmayan bir biçimde silinmesi anlamına geliyor. Savaşın ilk aylarında Gazze Şehri’nin merkezî arşivinin yanması, arazi kayıtlarından belediye belgelerine ve erken dönem devlet yazışmalarına kadar pek çok veriyi tamamen ortadan kaldırdı. Müzelerin yıkılması ile yıllarca süren arkeolojik ve tarihî koleksiyon çalışmaları, örneğin Rafah Müzesi’nin eski sikkelerden takılara uzanan koleksiyonları da yok oldu.
Yakın tarihli veriler, hükümet binalarının yüzde 80’inin yıkıldığını gösteriyor. Arşivler ve dijital sunucuların imhası, Filistin kurumlarının hafızasını çökerterek hem bireysel hem de toplumsal adalet mekanizmalarının geleceğini tehdit ediyor. Bu durum, Filistinlilerin mülkiyet, kimlik ve temel insan haklarıyla ilgili davalarda kendilerini savunmalarının önünde ciddi engeller oluşturuyor.
İsrail’in fiziki imha politikasına paralel olarak, küresel dijital alanda Filistin görünürlüğünü hedef alan geniş çaplı bir baskı dalgası yaşanıyor. Teknoloji şirketlerinin Filistin yanlısı içerikleri silmesi, hesapları askıya alması, “gölge yasak” uygulamaları ve algoritmik görünmezlik üretmesi, savaşın dijital bir boyut kazandığını gösteriyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, barışçıl ya da olgu temelli paylaşımların dahi keyfî biçimde silindiğine dikkat çekiyor. Bu dijital sansür, yalnızca Filistinlileri değil, dünyanın farklı bölgelerinde destek veren akademisyenleri, gazetecileri ve aktivistleri de etkiliyor.
En kritik nokta ise Gazze’de süren yıkımın 1948’den bu yana devam eden kültürel ve tarihî yağma politikasının yeni bir halkası olması. İsrail 1948’de on binlerce Filistin kitabını ele geçirmesinden, 1980’lerde PLO arşivlerinin gasp edilmesine kadar uzanan zulmü bugün daha kapsamlı bir şekilde sürdürüyor.
Filistinlilerin kimliği, tarihi, kültürü, hafızası ve gelecek kuşakların dayanağı olan bütün verileri hedef alınıyor. Buna rağmen, Filistinliler yaşadıkları tüm felaketlere karşın kalplerinde taşıdıkları hafızanın silinemeyeceğini, binlerce hikâyenin bütün imhalara rağmen varlığını sürdüreceğini ifade ediyor.
Middle East Eye




