Geçtiğimiz günlerde Türkiye Ticaret Bakanlığı Ocak ayına dair dış ticaret istatistiklerini yayınladı. Rapora göre Ocak ayı içerisinde Türkiye'den İsrail'e yapılan ihracat 349 milyon 650 bin 72 dolar oldu.

İspanya’nın ticareti durdurduğu, Çin’in birçok kalemde ambargo koyduğu İsrail ile Türkiye’nin devam eden bu ticaret ağı her vicdan sahibi kişiyi rahatsız ediyor.

Bu noktada İsrail ile ticareti sürdüren firmalar ve kişilere yönelik protestolar sürerken hükümetten de bu konuda hassas davranılması talep ediliyor.

Ancak ne firmalardan ne de hükümetten bu konuya dair dişe dokunur bir adım gelmiş değil.

DEVLETTEN ÇOK DEVLETÇİLER

Son günlerde bilhassa sosyal medya üzerinden görülen yeni bir tavır ortaya çıktı: devletten çok devletçiler. Bu kişiler çoğunlukla hükümete yakın noktalarda konumlanıyor ya da oradan geçimini sağlıyor.

Devletten çok devletçiler, hükümete yönelik başta ticaret olmak üzere askeri ve siyasi kanallarla İsrail ile ilişkilerin sonlandırılmasına talebini, isteklerden bağımsız hükümet karşıtı propaganda olarak algılayıp savunma pozisyonuna geçiyorlar. Hatta kimisi bu taleplerde bulunanları “İrancılıkla” ya da “hainlikle” suçluyor.

DEVLET VE MİLLET

Bizler, Müslümanlar olarak, basitçe, kardeşlerimiz için vicdanımızın gereği menfaatsiz bir şekilde taleplerde bulunuyoruz. Hükümetin siyasi olarak aldığı tavır ne olursa olsun haksızlık karşısında doğruyu savunmamız en temel görevimiz olduğunu düşünüyoruz.

Bu noktada özellikle bir bahse değinmeliyiz. Yenişafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan beyin ifade ettiğiTürkiye Gazze’ye en çok maddi, nakdî ve gıda yardımı yapan ülkedir. Burada güzel ve zekice bir organizasyon var. Alçaklık yapmanın âlemi yok.” sözü hakkında birkaç kelam etmek gerekir.

Afrika ülkesinden Conileri kovma kararı Afrika ülkesinden Conileri kovma kararı

Mevcut durumun Yusuf beyin dediği şekilde olduğunu kabul ediyor olsak bile, Gazze’de ölümlerin hala sürdüğünü, bu ölenlerin büyük çoğunluğunun kadın ve çocuklardan oluştuğunu, katil Netanyahu’nun Refah’a her an saldırma tehdidinde bulunduğunu, milyonlarca insanın açlığın pençesinde olduğunu da kabul etmemiz gerekir.

Yusuf beyin “alçaklık” olarak addettiği, “böyle bir yardımın olmadığını” söylemenin ise her insanın vereceği doğal bir tepki olduğunu unutmamak gerekir. Gazze’de durum ortada, sokakta yürüyen herhangi bir insanın bile öldürülebildiği bir yerde “nerede bu yardımlar, nerede bu ülke” demeyip de ne yapmamız beklenir ki!?

Ayrıca ekseri Müslüman kesimin talepleri basit ve nettir: İsrail ile olan ticaretin son verilmesi ve tüm yollar (siyaset, ekonomi, askeri) bu katliamın son verilmesine çalışılması ya da farklı alternatifler üretip arayışlara girişmek. İspanya’nın dahi yapabildiği şeyi yapamayan bir devlete tepki göstermeyip “bir bildikleri vardır” demek, katliama ortak olmak demek değil midir?

Bizler Müslümanız ve “doğruya doğru” demekle mükellefiz. Halihazırda yaşadığımız düzenin ise bizden yana olmadığı aşikardır. Hal böyle iken devletin dahi düşünmediği şekilde devletçilik oynamanın alemi yoktur, ki ülkenin Cumhurbaşkanı “Gazze’de gerekeni yapamadık” sözünü söylemişken.

Son olarak geçtiğimiz günlerde bir yayında Yusuf beyi arayarak “Türkiye şu an Gazze’de ve her türlü yardımı yapıyor" diyen devlet görevlilerine şunu sormak istiyoruz: Orada bulunmasaydınız kaç kişi daha ölecekti?

Baran Dergisi