Haftada bir kez karşılaştığımız, ayrıca bayram namazlarında dinlediğimiz hutbelerin sünnetlerinden biri de cemaate öğüt vermek, gündem meseleleri İslâmî nazarla ele almaktır. İş böyle iken günümüzdeki hâl çok daha farklı.

Hutbelerin gündem konusu, yalnızca resmi takvimlerden ibaret kalıyor. Halkın gündemini takip eden, din hakkındaki sorularına cevap veren hutbeler nedense pek okunmuyor. Halbuki o kadar mü’mini bir arada toplama fırsatı yakalamışken, insanların aktüel problemlerini İslâm esaslarına göre cevaplamak daha güzel olmaz mı?

Hutbelerin her yerde aynı konu, aynı cümlelerden olmasının sebebini hâlâ anlayabilmiş değilim. Evet, aynı konu belirlenebilir ama neden her imam bir konuyu aynı cümlelerle dile getirmek mecburiyetinde bırakılıyor. Yoksa Diyanet, atadığı imamlarına güvenmiyor mu? Ya da bir konuyu kendi özgünlüğü ve bilgi birikimi ile aktaracak imam yetiştirmekte başarısız mı kaldılar? Bu sorular, doğal olarak zihinlerde canlanıyor.

Hutbenin tek tip olması, adeta podcast gibi okunması, cemaati uykuya ya da telefonlara sevk ediyor. Hatta bazıları her gün beraber oldukları arkadaşlarıyla günlük konuşma kotasını hutbede dolduruyorlar. Her nedense hutbelerde bir ahenksizlik var…

Hutbeler namazdan önce değil de namazdan sonra irad edilse, farz namazını eda eden cemaatin çoğunun hutbeyi dinlemeden camiden ayrılacağı gerçeği de söz konusu. Çünkü cemaatin, bu zamana kadar dinlediği hutbelere göre herhangi bir beklentisi kalmamış.

Öte yandan hutbenin süresi ve okunuş tarzı da çok önemli. Hutbe süresi hava şartına ve birtakım meselelere göre değişim gösterebilir. Mesela pandemi nedeniyle günümüzde pek çok insan Cuma namazını camiin dışında eda ediyor. Eğer havalar da soğuksa, hutbenin kısa olması gerekli. Sünnete uygun olan budur. Okunuş olarak da imamlar biraz olsun, ele tutuşturulan bir kâğıdın dışına çıkabilmeli, cemaat ile aktif bir irtibat kurabilmelidir. Öyle hutbeler oluyor ki, imam kafasını kâğıda, cemaat kafasını yere yahut telefona gömmüş bir vaziyette… Bu ahenksizliği gidermenin yolu nedir acep?

Baran Dergisi 743.Sayı