İbn Arabî’ye göre, orucun deruni anlamlarından biri de kulu Hakk’a götüren müşahede vasıtası olmasıdır. Kulun Allah’ı müşahedesi eşsiz bir makam olmasının yanında kul için tarifi imkânsız bir sevinç kaynağıdır. Ona göre ibadetlerin her biri Allah’a yaklaştıran birer kurbiyet makamıdır. Allah’a yaklaşan kulun marifeti artar. Ancak ibadetlerin her birinden hâsıl olan marifet farklıdır. Bu sebeple İbn Arabî, ibadetleri meydana getirdikleri marifet düzeylerine göre tasnif etmektedir.
Buna göre namaz, kulun Rabbine yönelik münacatıdır. Münacat yönü nedeniyle namaz kılan kişide idrak düzeyi gittikçe gelişir. Böylece namazla elde edilen mükâşefe hali ilahî hakikatlerin manalarını idrak etmeyi sağlar. Çünkü marifet açısından namaz mükâşefeye, oruç ise müşahedeye götürür. Müşahedeye götürmesi yönüyle oruç namazdan daha önemlidir.
Mükâşefe, ilahî hakikatleri temsil eden manalardan ibaret olduğu hâlde, müşahede tecrübeye dayalı bir görme (rü’yet)dir. Müşahede, kesif (yoğun) olanı latif hâle dönüştürür. Mükâşefe isim ve mana ile iliş- kili olduğu hâlde, müşahede zat ve müsemmaya işaret eder. Zata ve müsemmaya işaret etmesinden dolayı müşahede daha isabetli bir ilim olarak değerlendirilmektedir. İbn Arabî “Mükâşefe, müşâhededen daha tamdır” derken bu noktaya işaret etmektedir.
Buna göre namaz marifetin mükâşefe boyutunu, oruç ise müşahede boyutunu temsil eder.
O, bu konudaki yorumunu “Oruçlu için iki sevinç vardır:
Bunlardan biri kulun iftar vaktindeki sevincidir. İkincisi ise Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir” mealindeki hadise dayandırmaktadır. Burada elde edilen birinci sevinç, kulun beşerî tabiatının gereği olarak ve behimi ruhun iftar ile eriştiği dünyevi sevinçtir. İkinci sevinç ise, insanın oruçla elde ettiği tenzîhiyyet ve samedâniyyet sıfatı ile Allah’a kavuşma anındaki sevinç gibidir. Bu şekildeki bir oruç, kulun Allah’a kavuşmasını ve O’nu müşahede etmesini temin eder.
Kulu, Hakk’ın müşahedesine götüren oruç, kişiye eşsiz bir mutluluk sağlamaktadır. Allah’ın ramazan ayında iftarlarını açarken yiyip içen kullarına yönelik tecellisi, diğer zamanlardaki yiyip içen kullarına yönelik tecellisine benzemez. Bu anlamda iftar, sırf yeme içme durumundan ibaret değildir. Her şeyden kesilip Allah’a yönelmek suretiyle oruç tutan müminin görevini yerine getirme iştiyakıdır.
Oruç ile kazanılan rabbani latife, nefsanî güdülerden kurtulma ve bedensel ihtiyaçların ötesinde ruhsal gelişimi sağlama kişide Allah’a kavuşma özlemini sağlamakta ve Hakk’ı müşahede etmesini mümkün kılmaktadır. İbn Arabî müşahede ile sonuçlanmasından dolayı orucu namazdan daha tam görmekte, kemal vasfıyla nitelendirmektedir.
(Devam edecek…)
Abdullah Kahraman, Ramazan ve Oruç