Metropolitan Museum’un internet galerisinde gezinirken, bir kuş figürü belirdi gözüme: Bronzdan, zarif hatlarla örülmüş, tıpkı gökyüzünden yeryüzüne inmiş bir rüya kuşu gibi duran bir tütsülük. Bu “Bird-Shaped Incense Burner” (kuş biçimli tütsülük) son derece zarif gözüküyordu.
Bu kuş, bize sadece metalin ve delikli yüzeylerin oyununu değil, aynı zamanda koku kültürünün ve medeniyetlerin iç içe geçtiği bir tarihin hikâyesini fısıldadı bana. Tütsülük, İslâm Sanatları koleksiyonundan ve 12.-13. yüzyıllardan kalma.
Metropolitan’daki bu örnek, delikli yüzeyi, havalandırma kanalları ve zarif döküm tekniğiyle dikkat celbeder. Tütsüyü içine koyacağınız bölüm (örneğin göğsündeki çekmece ya da açılabilen bölüm), dumanın gövde içinden yayılması ve deliklerden dışarı süzülmesi düşünülerek tasarlanmış. Peki bu tütsülük neden bir kuş olarak tasarlanmış? Merak ettim, biraz araştırmak istedim.
Kuşlar, İslam sanatında sık rastlanan semboller arasındadır. Hürriyeti, ruhî tekamülü, aşkı, semâya açılan kapıyı çağrıştırırlar. Bu sebeple bir kuş biçimli tütsülük, yalnızca estetik bir tercih değildir. Selçuklu dönemi metal sanatında hayvan ve kuş figürleri sıkça kullanılır; bu da tabiat ile sanatın kaynaşmasına dair bir estetiğin göstergesidir.
Metropolitan Museum of Art’taki bu eser, şu şekilde tanımlanıyor:
"Incense burner in the form of a bird, Iran (possibly Khorasan), 12th–13th century."
Yani: “Kuş biçimli tütsülük, İran (muhtemelen Horasan), 12.–13. yüzyıl.”
12.–13. yüzyıllarda Horasan, Rey, Nişabur, Herat gibi bölgeler Büyük Selçuklu ve ardından Horasan Atabeyleri idaresindeydi.
Mesela… Konya İnce Minareli Medrese portalındaki taş kabartmalarda kartal ve kuş figürleri vardır; Sivas Divriği Ulu Camii taş süslemelerinde kuş rölyefleri bulunur; Anadolu Selçuklu çinilerinde kuş motifli panolar mevcuttur.
Bu tütsülüğün biçimi, delikli yüzey işçiliği, kuş figürasyonu, gövdedeki geometrik desenler ve pirinç/bronza dayalı döküm tekniği; Selçuklu metal sanatının karakteristik hususiyetlerini taşıyor.
Benzer örnekler:
-Hama kuş tütsülüğü (12.–13. yy) — Louvre koleksiyonu.
-Herat kuş biçimli buhurdanı — Berlin Museum für Islamische Kunst.
-Nishapur metal kuş tütsülüğü — British Museum.
Tüm bu örnekler “Selçuklu dönemi İran ya da Orta Asya üretimi” olarak sınıflandırılmıştır.
Yani Metropolitan Museum’deki kuş tütsülük şeklî, teknik ve tarihî olarak Selçuklu sanatının esintilerini taşıyor.
Selçuklu ve Koku
Selçuklu coğrafyası, koku malzemelerinin tedarik zincirinde bir kavşaktı. Uzak diyarların aromatik hazineleri — Yemen’den gelen frankincense (kâfur), Hindistan’dan sandal ağacı, Doğu Afrika’dan benzoin (bir reçine türü), Orta Asya ve İran’dan yerel reçineler ve bitkiler — ipek yolunun kervanları aracılığıyla taşınırdı.
Selçuklu toplumunda koku çok katmanlı bir mânâ taşıyordu. İbadet mekânlarında duman ruhî bir ahenk oluştururdu. Hoş koku, huzur ve nezaketi çağrıştırırdı. Evlerin misafir odalarında ve sarayda tütsü rutinleri, konukseverliğin bir parçasıydı; misafir gelmeden önce odalar tütsülenir, eller gülsuyu ile serinletilirdi. Aynı zamanda tıp uygulamalarında ve koku-terapi amaçlı (dönemin tıp anlayışında humoral dengenin sağlanmasına yardımcı olabilecek yöntemler) tütsü kullanımı görülür. Sufi halkalarında ve zikir toplantılarında kokular temaşa edebilirdi.
Osmanlı’da koku
Selçuklu mirası, Osmanlı dönemiyle birlikte Anadolu kokusunda devam etti ve zenginleşti. Osmanlı’nın yükselişiyle birlikte koku kültürü çok daha sistematik ve zengin bir hüviyet kazandı. Günlük hayatta da kokunun varlığı neredeyse bir zorunluluk hâlini aldı: gülsuyu, misk, amber (kehribar), sandal, buhur karışımları… Sarayda özel kokucular (kokuhane), hatta bir “kokuhane-ı hümayun” vardı. Kokular devlet protokolünün bir parçasıydı; misafirlerle görüşmeden önce eller gülsuyuyla yıkanır, odalar tütsü ile ıslah edilir, ibadet mekanları özel kokularla teslim edilirdi. Ramazan’da, Sadaka günü, bayram günleri gibi özel zamanlarda sarayda ve medreselerde kokulu su serpiştirmeleri, buhur tütsü yakmaları gelenekseldi.
Koku sanatı sadece sarayla sınırlı kalmadı; halk arasında da kokulu dem, çiçek suyu, sürmelik kokular, sabunlar gibi pratik kullanımlar yaygınlaştı. Kokulu dükkânlar, parfüm ustaları (koku üstatları) şehir hayatının bir parçası oldu.
Parfüm kavramı da Osmanlı’da özgün gelişim gösterdi: bukharat (baharat karışımları), amber kokuları, misk bazlı parfümler, hatta koku iksirleri gibi ürünler ortaya çıktı.
Hadislerle sabit olduğu üzere, Resûller Resûlü (s.a.v.) de mü’minlere güzel kokmayı tavsiye eder. Kuş biçimindeki bir tütsüden buralara gelebilmek, işte bizim kültürümüzün zarif, sürükleyici kuvveti budur. “Güzel” asırlara yenik düşmez
Kaynak: Barandergisi.net




