Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin Futuhatı Mekkiye eserini büyük bir çaba sarfederek tercüme eden; bunca çaba ve emeğe mukabil ne yazık ki “nasip” kavramına müşahhas bir misal olarak ne Muhyiddin Arabi’den ne de tasavvuftan hissesine pay düşmediğini, hadiselere Batı gözlüğüyle baktığını gösteren Prof. Dr. Ekrem Demirli, Akşam gazetesine Üstad Necip Fazıl ile alakalı verdiği röportajda, tabiî olarak Üstad’ı da anlamadığını cümle aleme ilan etti. 

“Necip Fazıl'ın söylediklerinin duygunun ötesine gidemediğini, görüşlerini ve savunduğu değerleri temellendirmek üzere gereken entelektüel emeği gösteremediği gibi etkilediği insanların da bunu başaramadığını” iddia eden Ekrem Demirli, günümüzün saygı gören profesörlerinin idrak fukaralığını da gözler önüne serdi.

Kevser Vakfı Kudüs şehidi Hasan Saklanan'ın ailesine destek sağlayacak Kevser Vakfı Kudüs şehidi Hasan Saklanan'ın ailesine destek sağlayacak

Üstad’ı sadece şair olarak gören ve fikrinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığını ima eden Demirli, İbn Arabi'ye yaptığını Necip Fazıl'a da yaparken, Üstad’ın tüm İslâm âleminde yeni bir fert, cemiyet ve devlet modelinin ölçülerini ortaya koyan tek mütefekkir olduğu gerçeğinin de üstünü örtmeye kalktı.

Esasında bu gayret son derece anlaşılır. Zira örgüleştirdiği sistem olan Büyük Doğu İdeolocyası ile Üstad, bozulmanın tarihî köklerine kadar gitmiş, tarih muhasebesini yapmış, Batı’yı kritik etmiş, yine bu ideolocya ile fert ve toplum meselelerine çözüm getiren yeni bir dünya görüşü inşa etmiş, ayıklanması gereken tiplerin anatomisini de çıkarmıştır. Demirli de bu tiplerden biridir ve korkusu da bundandır aslında. Bu rejimin rahatlığına alışmış ve rahatlarının bozulmasını istemeyenler, Üstad’ın, Türkiye’de küfrü empoze etmek, Müslümanları sindirmek üzere tasarlanmış rejimle kavgası ve bu esnada ortaya koymuş olduğu Büyük Doğu İdeolocyasının kıymetinin görülmesini engellemek için geçmişte olduğu gibi bugün de elinden geleni ardına koymuyor. 

Demirli, "...görüşlerini ve savunduğu değerleri temellendirmek üzere gereken entelektüel emeği kendisi gösteremediği gibi etkilediği insanlar da bunu başaramadı." diyerek, yaşamayı fikir fikri de yaşamak bilip, Üstad’ın Büyük Doğu ideolojini teoriden pratiğe aktararak niçinini temellendirerek sistemleştiren Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA’yı da görmezden geldi! 

Üstad’ın tasavvuf anlayışının çelişkili olduğunu iddia eden “tasavvuf profesörü”, Necip Fazıl’ın tasavvuf anlayışının Şeyhi Abdülhakim Arvâsî Hazretlerinin anlayışı olduğunu bilmesine mukabil bunu söyleyerek kendi tasavvuf anlayışının sakatlığını göstermiş oldu. Öyle ya, bir tarafta tasavvuf ehli, diğer tarafta tasavvuf araştırmacısı… Burada bakılması gerekenin ehl-i tasavvuf olduğunu söylemeye lüzum var mı?

Üstad Necip Fazıl'ın tasavvuf anlayışını çelişkili bulduğunu söyleyen, tasavvuf araştırmalarını ise sadece nefsine pay çıkarmak için yaptığı anlaşılan birinin tasavvuf üzerine kaleme aldığı araştırma, makale, kitap, tercüme çalışmaları sebebiyle 2020 yılında Necip Fazıl Fikir Araştırma Ödülü verilmesi de ayrı bir ironi; onun da ötesinde Üstad'a ihanet etmekten başka bir şey değil.

Demirli verdiği röportajda, “Günümüzde ülkemizin hemen her kesimin müşterek vasfı olan–bu hususta sanılanın aksine mütedeyyin kesimler asla yalnız değildir- entelektüel alandaki yüzeyselliğimin nedenleri üzerinde düşünürken iki ismin kritiğini yapmamız lazım: Birincisi şairliği ve sanatı daha baskın olan Necip Fazıl, öteki ise nesrini şiirselleştiren Nurettin Topçu’dur. Her iki entelektüel yapabilecekleri kalıcı “kıymetli” işleri cemaatin güncel ve “önemli” beklentilerini öncelemekle ihmal ettiler diye üzülebiliriz bugün. Her iki yazar hitap ettikleri zümreler ile aralarında bir mesafe koymayı başarabilselerdi daha farklı etkilerini konuşuyor olabilirdik.” diyor.

Aslında röportajın en can alıcı noktalarından biri de bu. Zira Demirli bu ifadesiyle Üstad’ı, günümüzde hiçbir şeye dair teklifi olmayan, toplumdan kopuk, fil dişi kulesinden millete tepeden bakan aydın tiplemesine uymaması sebebiyle eleştiriyor. İstiyor ki Üstad da bu tip bir aydın olsun, toplumla alakası olmasın, hiçbir şeye çözüm önerisi sunmasın, cemiyet kavgası yapmasın. Peygamberler bile halk ile meşgul olmuşken, bunların aydın ve entelektüel anlayışlarının sakatlığı da bu vesileyle görülmüş oluyor.  

Başa dönecek olursak, bize kalırsa burada kabahat fikir ve anlayışındaki sakatlıklar dolayısıyla Ekrem Demirli’de değil, ona Üstad adıyla düzenlenen bir törende ödül verenlerdedir.