Kendi hakikatini insanın hakikatine perçinleyemeyen bir sistem kendisi ile beraber insanlığın intiharını beraberinde getirecektir.

“Klasik 1929 tipi bunalımlarda, ekonomilerin derdi aşırı üretim idi; enflasyon döneminde talep çılgına döndü. Bugün ise, bu ikisi arasında düzensiz bir titreşim dönemi yaşıyoruz. Bu iki kutba gerili çelik bir telin tıngırdaması gibi; Beyaz Saray bir ay vergi indiriminden, bir sonraki ay vergi artışından bahsediyor. Tüketiciler bir gün, harcamalarını kısıp, tasarrufla enflasyonu dizginlemeye teşvik edilirken; ertesi gün, alışveriş yapmak vatanseverlikle özdeşleştiriliyor.

Borsadaki titreşimler acı bir şakaya konu oldu. Seneler önce J. P. Morgan’a borsayı tarif etmesi istendiğinde, cevabı “dalgalanan bir şeydir” olmuştu. Bugün Financial World Dergisi “dalgalanma şoku”ndan bahsediyor ve şöyle devam ediyor “Pazar hareketleri o kadar arttı ki, normal olarak aylarla değişen fiyatlar, haftalarla; haftalarla değişenler günlerle; günlerle değişenlerse saatlerle değişmeye başlamıştır. Pazarın, geleceği o kadar çabuk görmesi bir mucizedir. Eğer hız böyle artmaya devam ederse 21. yüzyıldaki işlemleri önümüzdeki hafta içerisinde yerine getirmeye başlayabiliriz, dikkatli olun!”

Eskiden kalma iktisatçılar -sağ, sol olsun fark etmez- ekonomiyi meydana getirdikleri kuralların dışına taşamaz kapalı bir sistem olarak tasarladılar. Ekonomiyi klasik fizik kanunu gibi görme geleneğini hâlâ devam ettirmek istemekteler. Yeni ekonomik krizler için birkaç tespitimizi dile getirelim: Ekonomi kapalı bir sistemdir tezi çoktan beridir çökmüştür, artık ekonomik krizin kavramlaştırması yerine krizin ekonomisi hakimdir, her şeyden önce düşünce yapımızın çağdışılığını kabul etmenin gerekliliği gelip toslamıştır.

Kapalı sistem içerisinde kanundışı her olay kriz olarak değerlendirilirken bugün bu sistem bir teferruat olarak görülmeli ve iktisadın ufacık bir bölümü olarak ele alınmalı. Eski yaklaşımlarla bugün getirilecek bir çözüm söz konusu değildir. Enflasyon, arz, talep, üretim, tüketim gibi sınıflandırılmış ekonomik kategoriler eskiden anlaşıldığı şekli ile zamanlarını yitirmişlerdir. Aynı anda hem tüketmeli hem tasarruf edilmeli gibi tezlere ihtiyaç duyulmaktadır. Kıt kaynaklar aynı anda hem kıt olmalı hem sınırsız. İnsan ihtiyaçları aynı anda hem sınırlı olmalı hem sınırsız.

Kıt kaynaklar tezi maddi dedikleri kaynakların ötesine taşmıştır. Artık fantezi dünyası ekonominin güçlü bir kolu haline gelmiştir ve maddi anlamda vurgulanan kıt kaynaklar teorisinin ancak en iptidai hayvan sınıfı için söz konu edilebildiği anlaşılmıştır. Belki de bunun sonucu olarak sunulan “insan ırkının sayı olarak azaltılması” teorisi de zeminini kaybetmektedir. Sınırsız ihtiyaç kavramlaştırması ise, insan ihtiyaçlarının belirsizliği yüzünden güçlü durmaktadır ve bu durum da kıtlıkla korkutulan kitlelerin ormandaki yırtıcılar gibi anlaşılmasına sebep olduğu tezi de zeminini kaybetmiştir. Çünkü belirlenemeyen insan ihtiyacı meselesi yerine sınırsız insan ihtiyacı kavramlaştırması güçlü olanın yaşadığı bir barbar medeniyetin hâkimiyetini ayakta tutan düşüncelerden biriydi. Bugün gelinen noktada insan ihtiyacının sınırsız oluşunun eski ekonomik krizlerde talebin kamçılanması ile zaten çöktüğü anlaşılmıştır. Talep etmeyen insanın sınırsız ihtiyacı tezi ile çelişkisi gün gibi ortaya çıkmıştır. Aslında günümüzde insan, hayvanlaşmaya ittirilen bir tezin müntehasına götürülerek bu tezin çöküşü sağlanmıştır. Kısaca söylemek istersek, çağımızda insan neyi talep edeceğini bilmiyor! Bu talep edemeyiş ‘arz’ın kendini zorunlu dayatması veya ‘arz’ın da belirsizliğini meydana getirmektedir.

Aslına bakılırsa günümüz zaman anlayışı ekonomide derin sorunları gün yüzüne çıkarmış bulunmaktadır. Hızın bu denli artmış olduğu hissi, paranın da çok kısa sürelerde deveran etmesi, daha fazla alışverişin olması, ürün çeşitliliğin inanılmaz derecede artması, bu durumun önüne geçmek için inanılmaz para basımı ile önüne geçilmek istenen durumun daha da tahrik edilmesi dışında bir sonuç meydana getirmemektedir. Dakikada 60 defa atması gereken nabzın, kanın inanılmaz hızlanması sonucu kalbin çatlamasına sebep olması gibi, ritmini kaybeden bir zaman anlayışı insanoğlunun da çatlamasını beraberinde getirmektedir. Bu durum her ne kadar bazılarının kendi tezlerini oturtmak için bahaneleri olsa da bu gerçeği yansıtmamaktadır. Eskinin toplum ve ekonomi ayrımı saçmalığı artık iç içe girmiş bu ayrım karşısında şaşkına dönmüştür. Kısaca insan anlaşılmadan ortaya atılacak her çözüm önerisi insan ölümünü kolaylaştırmaktan başka bir sonuç vermemektedir. Yani kendi hakikatini insanın hakikatine perçinleyemeyen bir sistem kendisi ile beraber insanlığın intiharını beraberinde getirecektir diyebiliriz. Günümüz ekonomi sorunu için şimdilik söyleyeceğimiz son söz: İnsan ekonomiyi kendileştirmeden bu çıkmazda gebermek zorundadır. Peki insanoğlunun tamamını pençesine alacak kendileştirmenin yolu nedir?

Aylık Baran Dergisi 26. Sayı, Nisan 2024