Gazze’nin kalbi olan Şifa Hastanesi artık bir sağlık noktası değil, ölümle hayatın kavga ettiği bir meydan. Burada gönüllü olarak görev yapan Avustralyalı iki kadın doktor, şahit olduklarını aktarırken insanın yutkunacak hâli kalmıyor.
Şifa Hastanesi'nde doğum ve şehadet peş peşe
— Baran Dergisi (@barandergisix) September 22, 2025
Gazze'deki Şifa Hastanesi'nde gönüllü 2 Avustralyalı doktor, Gazze’de kadın ve çocukların hedef alındığını, bombaların gölgesinde mucize doğumlara şahit olduklarını ve birbirinden ızdıraplı sahneler gördüklerini aktardı. pic.twitter.com/R1QeTN9PKW
Tasavvuru bile kan donduruyor
Avustralyalı doktorun dilinden dökülen ilk söz, yaşanan vahşetin fotoğrafı niteliğinde:
“9 aylık hamile, başı kopmuş bir kadın vardı. Acil sezaryenle doğum yaptırmak zorunda kaldık.”
Böyle bir sahneyi tasavvur etmek bile insanın kanını donduruyor. Fakat Gazze’de bu, sıradan bir gün. Bir yanda başı olmayan bir anne, diğer yanda onun karnından hayata tutunmaya çalışan bir bebek… Tıp kitaplarının yazmadığı bir durum; ama Gazze’de bu hâl her gün yeniden yazılıyor.
Dünya, 5 kuruş etmediğini ispatladı
Doktorların ifadesine göre hastaların yüzde 70 ila 80’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Yani hedefin kim olduğu apaçık ortada. Soykırımın adı ne olursa olsun, vurulan hep masum. Doktorlar, “Hiçbir ekipman yok” diyorlar. “Ameliyat sabunu yok, eldiven yok. Cerrahlarla aynı kirli vakum cihazını paylaşmak zorundayız.” Medeniyet nutukları atan dünyanın, Gazze’de bir sabun kalıbına denk düşmemesi bundan daha iyi anlatılamazdı.
"Bir şeyler başarabilmemiz mucize"
Şifa Hastanesi defalarca bombalandı. Yıkıntılar arasında ameliyat masaları kuruldu, yaralı çocuklar taşındı, kadınlar kanlar içinde doğum yaptı. Bombardıman hâlâ devam ediyor. Buna rağmen sağlık çalışanları, 48 saatlik vardiyalarla görevde kalıyor. İki yıldır açlık sınırının altında yaşayan, yetersiz beslenen bu insanlar bitkin, ama hâlâ ayakta. Bir gönüllü doktor, sabah 8’den gece 11’e kadar süren mesailerini, “Bir şeyler başarabilmemiz mucize” sözleriyle özetledi.
Bugün Şifa Hastanesi’nde yaşanan sadece bir sağlık krizi değil, aynı zamanda insanlığın terazide tartıldığı bir hâl. Ölümle doğum aynı odada buluşuyor. Her doğan çocuk, bombaların arasından hayata fırlıyor; her ölen anne, dünyanın utanç hanesine kaydoluyor.
Şifa’nın duvarları yıkılabilir, cihazları parçalanabilir, ama orada hâlâ insanlık adına direnen bir ruh var. Ve bu ruh, Batı’nın koca salonlarda düzenlediği konferanslardan çok daha fazla şey söylüyor.
Baran Dergisi




