Kafede oturmuş kahvemi yudumluyor, bir şeyler okumaya çalışıyorum. Birkaç masa ötede bir kadın, kendisini dünyanın merkezi addederek, çevresini umursamadan, yüksek sesle telefonda konuşuyor. Mecburen duyuyor, bütün hikayeyi dinlemek zorunda kalıyorum. Oğlu Yamaç geçen hafta anaokuluna başlamış. Sınıftaki Boğaç isimli çocuk Yamaç’a kötü davranıyormuş. Kötü derken, saçını çekmiş, kalemini almış. Yamaç çok duygusal, çok kırılgan bir çocukmuş. Yaşananlardan dolayı içine kapanmış. Çok mutsuzmuş. Yamaç’ın mutsuzluğu eve de yansımış, evde bir matem havası. Kadın, öğretmenle tartışmış. Boğaç’ın o sınıftan derhal alınmasını istemiş. Yamaç’ın özel ilgiye ihtiyacı varmış ve öğretmen bu ilgiyi göstermiyormuş. Böyle giderse Yamaç’ı okuldan alırmış, öğretmeni de şikayet edecek, işten attıracakmış. Hatta müdüre çıkmış, öğretmeni şikayet etmiş, Boğaç’ın ailesiyle görüşülmesini, çocuğun uyarılmasını hatta cezalandırılmasını istemiş.

Böyle 45 dakika sürdü konuşma. Şimdi biter umuduyla masayı değiştirmedim ama bitmedi. Biraz dolaştım geldim, aynı yüksek ses, aynı mevzu. Ama nasıl büyük bir sorun, nasıl büyük bir dert, nasıl büyük bir çile. Yürek pare pare olmuş. Dünya kararmış. Kol kanat kırılmış. “Allah beterinden korusun” diyeceğim ama daha beteri sanki yok.

Önce kendime acıdım. Sabah sabah bu nezaketsizliğe maruz kaldığım, Yamaç’ın sudan meselesine maruz kaldığım için.

Sonra telefonun ucundaki şahsa acıdım. 45 dakika boyunca dinlediği, muhtemelen sadece “hı-hı” ve “haklısın” diyerek mükalemeye katılabildiği, tam anlamıyla işkence gördüğü için.

Yamaç’a çok acıdım. Önce kendisine “Yamaç” ismi verildiği için, sonra kendisine steril bir hayat inşa edildiği, dünyada bir cennete konulmak istendiği, pedagojinin ve psikolojinin kobayı haline getirildiği, üzerindeki bu aşırı ve abartılı ilginin üniversiteye kadar böyle devam edip onu çokça şımartacağı, gereksiz bir özgüvenle şişirileceği, sürekli başka çocuklarla kıyaslanacağı, bir yarış atına dönüştürüleceği, bütün eğitiminin ve sosyal faaliyetlerinin başarıya odaklanacağı, üniversiteye başlayınca gerçek hayatla, gerçek dünyayla tanışıp bocalayacağı, büyürken çokça psikologların, psikiyatristlerin eline düşeceği, alkol ve uyuşturucuyla dostluk yapacağı, tıpkı annesi gibi kendisini dünyanın merkezi görüp diğer herkesi yok sayacağı için Yamaç’a acıdım, üzüldüm.

En çok da öğretmene acıdım. Muhtemelen asgari ücret karşılığı zor zar bulduğu işinde şımarık öğrencileri, onların velileri ve okul yönetimi arasında kaldığı, kimseyi memnun edemediği, üniversitede öğrendiği tüm teorik bilgilerin yetersiz kaldığını gördüğü, Yamaç’a özel ilgi gösterse diğer çocukları ihmal edeceği için çaresiz kaldığı, velilerin parmak sallayışlarına, tehditlerine, ukalalıklarına, okul yönetiminin uyarılarına maruz kaldığı, her sabah işine gönülsüzce gittiği, akşam bitkin halde eviyle ilgilenemediği, evine ekmek götürebilmek için bu çileyi çekmek zorunda olduğu, okuldaki gerilimi eve taşıdığı, belki kendi çocuğuna bu gerilimi yansıttığı, çocuğuna öğrencilerinin velilerinin çocuklarına gösterdiği ilgi gibi ilgi göstermediği, yaşadığı ikilem, gerilim ve bunalımın bütün hayat enerjisini tükettiği, genç yaşta ihtiyarladığı için öğretmene acıdım.

Üniversitelerde çadırlar açan ve yürüyüşler yapan öğrenciler vicdanın sesidir Üniversitelerde çadırlar açan ve yürüyüşler yapan öğrenciler vicdanın sesidir

Aynı gün arkadaşlar sosyal medya grubumuza bir haber linki gönderdiler: Son 6 yılda Güney Kore’de 100’e yakın öğretmen intihar etmiş. Arkadaşları her hafta sonu gösteriler düzenliyormuş, son gösteriye 200 bin kişi katılmış. 2014’de çıkarılan “Çocuk Refahı” yasası nedeniyle veliler ve öğrenciler öğretmen üzerinde çok kolay baskı kurmaya başlamışlar. Şiddet uygulayan bir çocuğu durduran öğretmen fiziksel istismarla, azarlayan öğretmen duygusal istismarla suçlanıp soruşturma yürütülmeden işten atılabiliyormuş. Bir velinin sabahları çocuğunu arayarak uyandırması talebini reddeden bir öğretmen hakkında istismar şikayetinde bulunulmuş. Öğretmenler sıkça izin almaya başlamışlar; depresyon ve panik atak yaygınlaşmış. Zengin bölgelerde sorun katlanarak artıyormuş. Hükümet disiplin suçlarının üniversiteye girişte dikkate alınacağı yönünde bir açıklama yapmış ama bu da disiplin suçlarını sildirmek isteyen velilerin öğretmen üzerindeki baskısını artırmış.

2023-24 Eğitim Öğretim Yılı bugün başlıyor. Öğrencilerimize zihin açıklığı, öğretmenlerimize sabır diliyoruz. Ülkemizin Güney Kore yolunda ilerlediğine dikkat çekerek sevgili Milli Eğitim Bakanı’mıza da buradan selamlarımızı iletiyoruz.

Aydın Ünal, Yeni Şafak