Ankara'da Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin 752. vuslat yıl dönümü dolayısıyla Şeb-i Arus töreni yapıldı
Ankara'da Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin 752. vuslat yıl dönümü dolayısıyla Şeb-i Arus töreni yapıldı
İçeriği Görüntüle

Cumhuriyetle beraber milletin dinî ve manevi varlığı Batı’nın modeline göre dönüştürüldü; saltanatın kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve İstiklâl Mahkemeleri eliyle yürütülen baskılar, Anadolu’nun ruh kökünü hedef aldı. 1925’te çıkarılan Şapka Kanunu ve ardından gelen kıyafet düzenlemeleri, halkın inancını ve geleneğini tasfiye etmeye dönük bu sürecin en görünür adımı oldu; sarık ve cüppe cami dışına yasaklanırken pek çok şehirde protestolar bastırıldı, yüzlerce kişi tutuklandı ve âlimler idam edildi. İşte bu tarihin karanlık sayfasına dair değerlendirmelerde bulunan tarihçi Said Alpsoy, resmi arşivlere dayanarak dönemin vahametini şöyle anlattı:

“Şapka İnkılâbı’yla ilgili Türkiye genelinde görev yapmış ve ceza vermiş İstiklâl Mahkemelerinin resmi zabıtlarına baktığımızda idam edilenlerin sayısı 190 civarındadır. Bu da bize, Latife Hanım’ın dile getirdiği rakamların aslında eksik olduğunu göstermektedir.”

Akıl almaz idamlar

Alpsoy, Sivas’ta ‘Çil Mehmet’ olarak bilinen bir vatandaşın, hiçbir hakaret içermeyen, yalnızca ‘İslami sebeplerle şapkayı tasvip etmiyoruz’ diyen bir kâğıdı kahvehanenin duvarına astığı için idama götürüldüğünü anlatarak, “Sivaslı Çil Mehmet sadece bundan dolayı idam edildi.” sözleriyle dönemin atmosferini aktardı.

Alpsoy, tam bir kara mizah niteliğindeki mahkemelerin çalışma tarzını anlatırken üç otomobilden oluşan seyyar İstiklâl Mahkemesi düzenini hatırlattı: “Önde muhafızlar, ortada mahkeme heyeti, arkada cellatlar… Şehirlere giriyorlar; sanıklar zaten önceden toplanmış oluyor; bir iki celsede yargılama yapılıyor, temyiz yok, idam kararı hemen uygulanıyor, cellatlar hazır bekliyor.” diyerek Rize’de sadece bu uygulamayla idam edilenlerin 17 kişi olduğunu belirtti.

Devlet terörü

Rize ve çevre köylerdeki direnişi hatırlatan Alpsoy, Necat Gülen’in “Dünden Bugüne Bahriyemiz” eserine atıfla, Hamidiye Zırhlısı’nın bölgeyi kuru sıkı top atışlarıyla tehdit ettiğini aktararak “Bu, devlet terörünün açık bir örneğidir.” dedi. Türkiye genelinde mahkemelerin çıkardığı toplam resmi idam sayısının 190’ı geçtiğini söyleyen Alpsoy, Zürcher’in Modernleşen Türkiye’nin Tarihi eserine dayanarak 1925 sürecinde tekke ve zaviye kapatmalarıyla birlikte toplam idam sayısının 660 olduğunu belirtti.

"14-15 bin kişi ihtiyaten idam edildi"

Bu rakamların bile gerçeğin tamamı olmadığını vurgulayan Alpsoy, doğu ve güneydoğunun ücra bölgelerinde, İstiklâl Mahkemesi gitmeden, yerel jandarma komutanlarının inisiyatifiyle binlerce kişinin kurşuna dizildiğinin tahmin edildiğini belirterek, “14–15 bin kişinin Şeyh Said isyanıyla ilgisi olmadığı hâlde ‘ihtiyaten’ idam edildiği tahmin ediliyor.” dedi.

Asr-ı Saadet'teki işkencelerin hemen aynısı

Bütün tabloyu özetlerken Alpsoy, “Bu insanlar terör suçu işlememişti, kimseyi öldürmemişti. Suçları, şapka giymeyi onaylamamaktı.” diyerek dönemin baskıcı uygulamalarının mahiyetini ortaya koydu. “Bazılarına göre bu dönem Asr-ı Saadet’ti.” ifadesiyle Mekke dönemindeki İslam'a olan baskılara kıyaslamada bulunan Alpsoy, meselenin sadece bir kıyafet değişikliği olmadığını, “Bu sembol üzerinden halkın anlam dünyasının yıkılması hedeflendi; maksat İslam düşmanlığıydı” dedi.