Kuyrukçular hüküm kesti: kırk sene!..

Köhne düzen kırk sene sürer gibi

14. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan İade-i Muhakeme başvurusunun kabul edilmesiyle, 28 Aralık 1998 senesinde, Ramazan’ın 9. gününde başlayan hukuksuzluk, yine bir Ramazan ayında, günün Kadir Gecesine doğru kıvrıldığı bir demde, Kamerî takvim hesabıyla tam 16 devir sonra, 22 Temmuz 2014 tarihinde sona erdi.

2011 senesinin Nisan ayında, Galatasaray Lisesi önünde, Baran Dergisi tarafından organize edilen ve her cebheden gönüldaşın iştiraki ve basın açıklamasının altındaki imzalarıyla gerçekleşen, “Salih Mirzabeyoğlu’na Özgürlük” eylemiyle bir ufuk belirlenmiş oldu. Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı “sükût suikastı”, hukuksuzluk ve tutukluluk artık sona ermeliydi.

- “Salih Mirzabeyoğlu'nun mesnedsiz bir şekilde cezaevinde tutulmasını, kanun geriye yürütülmek suretiyle tam 6 yıldır 3 metrekarelik bir hücrede yaşamak zorunda bırakılmasını, yetmiyormuş gibi bir de yıllardır TELEGRAM işkencesine maruz bırakılmasını protesto ediyor, -hangi kesim ve görüşten olursa olsun- vicdan ehli herkesi bu barbarlığa daha fazla suskun kalmamaya davet ediyoruz.” (3 Nisan 2011 tarihli basın açıklamasından)

Mesele, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden tahliye edilmesiydi. Hâliyle böyle bir meselenin de ayrısı gayrısı olmazdı. Bütün cebheler için ortak bir idealdi ve hayâtiydi. Üç metrekarelik bir hücrede, bir de Telegram işkencesine maruz kalan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun acilen tahliye edilmesi gerekiyordu.

Senelerdir, rejimin binbir yüzüyle yüzleşen, her tanıştığı yeni yüzde hukuksuzluğun yeni bir suratını tanıyan gönüldaşların, rejimin adaletinden yana pek bir ümitleri olmasa da, her hesabın üzerinde Allah’ın bir hesabı vardı.

Her kesim, bu basın açıklamasıyla suskun kalmamaya davet ediliyordu fakat iş bununla bitmiyordu elbet… Kendinden zuhur diyalektiği işlemeye başladı ve bütün gönüldaşlar, bulundukları mevzilerde bu suskunluğu sona erdirmek için çalışmalara başladılar. STK’lar, yazarlar, köşe yazarları, basın ve bu hukuksuzluğun duyurulmasında ve gidermesinde rol oynayabilecek her kesimden, herkese bir şekilde ulaşıldı ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı hukuksuzluk onlara anlatıldı. Bu çalışmada bilinen ve bilinmeyen birçok kahraman vardır.

İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun gerek maruz kaldığı hukuksuzluk, gerekse maruz kaldığı bunca hukuksuzluğa eklenen sessizlik, tabiî olarak ehli vicdan olan herkesi derinden etkiledi ve dünya görüşü ne olursa olsun bu konuda bir şeyler yapmasının-yapılmasının vesilesi oldu. Hukuksuzluk dile getirilmeye başladı, ambargo kırıldı; eylemler yayıldı, imzalar toplandı, hakkında haberler çıktı, köşe yazılarında değerlendirildi, röportajlara konu oldu, tartışma programlarında tartışıldı, milletvekilleri, bakanlar ve son olarak Receb Tayyib Erdoğan (Başbakan idi) tarafından dile getirildi, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporuna girdi, TBMM basın toplantılarında konuşuldu, sosyal medyada gündem hâline geldi ve sonunda, zafer inananların oldu, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tahliye edildi.

22 Temmuz’da, önce haber bültenlerine düşmeye başladı, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin oy birliğiyle aldığı yeniden yargılama ve tahliye kararı. Ardından, ne zaman tahliye olacağı sevinci ve telaşı sardı tüm gönüldaşları, telaşların belki de en güzeli… Bir Ramazan ayında başlayan mahpus hayatı yine bir Ramazan ayında bitiyordu. O geliyordu, O… İlk olarak çeşitli hukukî işlemler nedeniyle tahliyenin 23-24 Temmuz tarihlerinden birinde gerçekleşeceği duyuruldu. Bu gecikme, tam sevinci gölgelemeye hazırlanırken bir haber daha düştü haber bültenlerine, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tahliye olmuştu Bolu F-Tipi Cezaevinden… İlk görüntü, Yeni Şafak gazetesinin web sayfasına düştü. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu bilindiği hâliyle kapıya doğru ilerliyor, işte, o geliyor. Taşları bile eskiten zaman, üç metrekarelik hücresinde eskitememiş onun edasını, heybetini. İlk sözü “Allah çıkışımızı hayırlara vesile kılsın” oldu.

Bolu Belediye Başkan yardımcısı İhsan Ağcan’ın otomobiliyle, Avukat Hasan Ölçer ile irtibat hâlinde cezaevi önünden ayrılındı. İftar vaktinin yaklaşması hasebiyle Bolu civarındaki bir tesiste iftar edildi ve Sapanca gölü civarında daha önceden ayarlanmış bir başka tesise doğru hareket edildi. İBDA Mimarı’nın tahliye oluşunun üzerinden henüz kısa bir zaman zarfı geçmiş olmasına rağmen, haber yayılmış ve gönüldaşlar âdeta bir akış hâlinde başta İstanbul ve Anadolu’nun birçok yerinden Kumandan’a kavuşma saadetine ermek için yola koyulmuşlardı.

Yola koyulan yalnız gönüldaşlar değildi elbet, uzun zamandır gündemin birinci maddesi hâline gelen bu hukuksuzluğun giderilmiş olması ve Kumandan Salih Mirzaebeyoğlu’nun tahliye olması, medya için de çok önemli bir haberdi. Dolayısıyla yazılı ve görüntülü medya kuruluşlarının muhabirleri de Sapanca’daki tesise gelmeye başladı. Burada, çeşitli medya organlarının söyleşi ricasını kırmayan İBDA Mimarı Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, TV Net kanalında da canlı yayına bağlandı. Sıcağı sıcağına yapılan bu söyleşiler ve canlı yayından çeşitli bölümlere yer verecek olursak:

Tahliye olduğunu nasıl öğrendiğini soran bir gazeteciye…

- “Yan koğuşun havalandırmasından 'Televizyonlar beni tahliye olduğunu söylüyorlar' diye not attılar. Bu şekilde öğrendim." dedi.

Tahliye olmasıyla alâkalı olarak sorulan bir soruya…

- “İçeride bir sürü insan var. Onlar da benim durumumdalar. O konuda ayrıcalıklı olmak gibi de istemiyorum. Gayet tabii mutluyum ama aynı şeyin onlar için de olmasını istiyorum.” dedi.

Cezaevi hayatının nasıl geçtiğini, neticede 16 senedir cezaevinde bulunduğunu soran bir gazeteciye…

- "Şu an tahliye edildiğim için mutluyum, içeride olmak istemezdim ama bu, benim için hayatımın boşa geçmiş safhası değil. Hukuk düzeni sadece benim problemim değil. Savcı ve hâkimlerin de problemi. Şahsî konularımla uğraşırken bile elimde olmadan kayıverdiğim başka mevzular var. Yâni bundan sonraki süreçte arkadaşlarımla hukuk safhasını geniş anlamıyla ele alacağım. 'Hayata bıraktığım yerden devam ediyorum' demiyorum. İnişler ve çıkışlar var. Hayatımı heba olmuş veya boşa geçmiş görmüyorum. Hayatımın sonuna kadar cezaevinde kalsam da yine Allah'a hamdeder, Allah'ın beni yanlış hareket etmekten cezaeviyle koruduğunu düşünürdüm." dedi.

Devlete karşı bir kırgınlığının olup olmadığı sorusu üzerineyse…

- "Kırgınlık demeyelim. Bu adamın bir derdi, talebi var. Bu adam talebini ileri sürdüğüne göre 'gevezelik olsun' diye yapmıyor. Devlet olmadan da yapamaz zaten. Bunu davasında samimi olan insanlar için söylüyorum. Devlet düşmanı dediğin hadise menfaatin olduğu yerde olur. Menfaatin olmadığı yerde böyle bir şey söz konusu olmaz. Davası için ölümü göze almış bir adama bu söylenmez." dedi.

Üstad Necib Fazıl’ın alt başlığı –Yılanlı Kuyudan- olan “Cinnet Mustatili” adlı eserinin “Zafer” başlıklı tahliyesini anlattığı bölümün sonuyla sözü bitirelim:

- “Bir kelime daha: Onu aslî harfleriyle göz önüne getirin! Çengelinde bütün zaman ve bütün mekânı, varlığı ve yokluğu taşıyan kelime…

Ne olabilir?

Allah…

Susalım, susalım, yalnız düşünelim!... Kelimelerin üstünde bir iklim var oraya sığınalım! Kelimelerin havasında bulutlar gibi çözülüp örüldüğü iklimde, sessiz ve kelimesiz Allah’ı düşünelim!

Not: Bu yazı Ömer Emre Akcebe’nin Baran Dergisi’nin 394. sayısı için kaleme aldığı yazıdan derlenmiştir.