Son yıllarda, uluslararası ilişkiler alanında "kurallara dayalı düzen" (KDD) kavramı sıklıkla dile getiriliyor. Özellikle Batılı ülkeler, bu kavrama dayanarak çeşitli uluslararası müdahalelerde bulunuyor ve diğer ülkeleri eleştiriyor. Ancak, bu makalede ele alacağımız üzere, KDD'nin pratikte nasıl uygulandığına baktığımızda, ABD’nin bu kavramı kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullandığı ve gerçekte uluslararası hukuka saygılı olmadığı ortaya çıkıyor.

Gazze Savaşı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) İsrail'i soruşturma olasılığı, Batı'nın KDD'ye olan ikiyüzlü yaklaşımını gözler önüne seren bir örnektir. İtalyan diplomat olan ve Somali, Avustralya ve Birleşmiş Milletler'de görev yapmış olan Marco Carnelos tarafından kaleme alınan bu makalede, UCM'nin İsrail'i soruşturma girişimlerine ABD'nin nasıl engel olmaya çalıştığını, İsrail'in tepkisini ve KDD'nin gerçekte ne anlama geldiğini ele alınıyor. Sizler için tercüme ettik…


Gazze Savaşı: Batı'nın 'kurallara dayalı düzeni' nasıl bir sahtekarlıktır?

Son günlerde medyada yer aldığı üzere Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) İsrailli üst düzey siyasi ve askeri liderler hakkında tutuklama emri çıkarıp çıkarmayacağı henüz belli değil.

ABD'nin bunu engellemeye çalışacağı ve İsrail'in misilleme yapmayı düşüneceği ve Başbakan Benjamin Netanyahu'nun bu ihtimal karşısında “korktuğu ve alışılmadık derecede stresli” olduğu yönünde spekülasyonlar da yapıldı. UCM savcılığı, ölçülü ama kesin bir açıklamayla ABD'nin “baskısını” ve İsrail'in tehditlerini dolaylı olarak doğruladı.

Netanyahu'nun halihazırda “tarihi boyutlarda bir rezalet” olarak tanımladığı yakalama emirlerinin nihai olarak çıkarılıp çıkarılmayacağı önemli değil. UCM gibi kurumların Holokost'un ardından ortaya çıktığına dikkat çekerek (aslında on yıllar sonra, 2002'de kuruldu), bunun “ilk kez savaş kurallarına göre yaşam mücadelesi veren demokratik bir ülkenin kendisinin savaş suçlarıyla suçlanması” olacağını söyledi.

İsrail, UCM'nin tutuklama kararı çıkarması halinde Filistin Yönetimi'ne, çöküşüne neden olabilecek şekilde misilleme yapacağını bile ima etti. Netanyahu'nun tipik duyarsızlığıyla rehinelerin ailelerinden kendisi adına UCM'de lobi yapmalarını istediği iddia edildi.

Bu tür öngörülebilir tepkileri bir kenara bırakacak olursak, İsrail'in demokrasilerin ve özellikle de İsrail'in meşru müdafaa haklarını nasıl kullandıklarına göre değerlendirilmemesi gerektiği yönündeki iddiasını not etmek önemlidir. UCM'nin 124 ülke tarafından imzalanan Roma Statüsü, demokratik ulusların vatandaşlarının UCM'nin yargı yetkisinden muaf tutulması gerektiğini öne sürmemektedir.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ABD Dışişleri Bakanlığı Washington'un UCM'nin İsrail üzerindeki yargı yetkisini tanımadığını iddia ederken, Beyaz Saray'ın “Ukrayna, Darfur, Sudan gibi bir dizi kilit alanda UCM ile yakın bir şekilde çalıştığını” da ekledi. Ne İsrail ne de ABD Roma Statüsünü onaylamadıkları için mahkemenin yargı yetkisi dışında kalıyorlar.

Gayrı resmi bir şekilde Lahey İşgal Yasası olarak bilinen Amerikan Hizmet Mensuplarını Koruma Yasası[1] da Amerikan askeri personelini ve diğer yetkilileri cezai kovuşturmaya karşı korumak için tasarlanmıştır. Buna ek olarak Washington, ABD'nin Afganistan'da işlediği iddia edilen savaş suçlarıyla ilgili soruşturmaları nedeniyle UCM yetkililerine yaptırım uyguladı.

Amerikan Hizmet Mensuplarını Koruma Yasası (ASPA), gayri resmi olarak Lahey İstila Yasası olarak bilinen, "ABD askeri personelini ve ABD hükümetinin diğer seçilmiş ve atanmış yetkililerini ABD'nin taraf olmadığı bir uluslararası ceza mahkemesi tarafından cezai kovuşturmaya karşı korumak için bir yasa tasarısı" olarak tanımlanan bir ABD yasasıdır."

Siyasi çıkarlar

Her ne kadar dehşet verici görünse de ABD, mahkemenin İsrail üzerinde yargı yetkisi olmadığını ileri sürerken, aynı zamanda imzacı olmayan Rusya'nın Ukrayna'daki savaş nedeniyle soruşturulmasını desteklemiştir. Washington tarafından desteklenen diğer pek çok görüş gibi bu görüş de kolaylıkla sözde kurallara dayalı düzen (RBO) kapsamına girmektedir.

Ekim 2022'de yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi kurallara dayalı düzeni “küresel barış ve refahın temeli” olarak tanımlamıştır. Dünyanın geri kalanı on yıllardır böyle bir temelin BM Şartı tarafından sağlandığına inanmakla ne kadar da safmış.

Washington ve başlıca müttefikleri, davalarını savunmak için giderek artan ve açıklanamaz bir şekilde kurallara dayalı düzenden (rules-based order) alıntı yapıyorlar; öyle ki önde gelen Amerikalı akademisyen Stephen Walt, bu kavrama atıfta bulunmanın “ABD dış politika aygıtında üst düzey bir pozisyon için bir iş şartı haline gelmiş gibi göründüğünü” belirtti.

ABD, Gazze'ye yardım için inşa ettiği iskeleyi katliam için kullanıyor ABD, Gazze'ye yardım için inşa ettiği iskeleyi katliam için kullanıyor

Bu tür atıflar tesadüfi midir yoksa kasıtlı mıdır? Seçkin bir uluslararası hukuk uzmanı olan Profesör John Dugard, Batılı liderlerin Batılı olmayan devletleri, “özellikle de Rusya ve Çin'i uluslararası suiistimalleri nedeniyle eleştirmek için kurallara dayalı düzene başvurduklarını, ancak bu tür referansların tutarsız olduğunu veya uluslararası hukuk ile birbirinin yerine kullanıldığını” gözlemlemiştir.

Kurallara dayalı düzenin (KDD) en azından ABD'li yetkililer tarafından kullanımı o kadar titizdir ki, bunun tesadüfi olabileceğine inanmak zordur. Dahası, önde gelen uluslararası hukuk ders kitaplarında KDD'dan hiç bahsedilmemekte; bunun yerine BM Şartı ve diğer BM veya uluslararası antlaşma ve sözleşmelere atıfta bulunulmaktadır.

Dolayısıyla, KDD'ya siyasi çıkarlar uğruna atıfta bulunulduğuna ya da daha kötüsü bunun anlamsal bir hile olduğuna inanmak çok cazip. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra BM sözleşmelerinde ve uluslararası anlaşmalarda kodifiye edilen uluslararası hukuk kapsamlı bir şekilde açıklanırken, KDD sadece batılı liderlerin söylemlerinde yer almaktadır. O kadar saplantılı bir şekilde kullanılmaktadır ki görmezden gelinemez.

Resmi olarak ifade edilmemiş olsa da, KDD'yi savunanların bunu demokratik yönetişim, ekonomik açıklık, eşitlik, insan hakları, çok taraflılık, malların serbest dolaşımı ve kolektif güvenlik ilkelerine dayanan liberal bir uluslararası düzen olarak gördüklerini ve böylece uluslararası hukukun temel direkleriyle uyumlu olacağını umabiliriz. O halde neden bu kadar sık alıntılanıyor?

Alışılmışın dışında uygulama

Dugard, ABD'nin bunu kullanmaktaki gerçek amacını özetliyor: “KDD’nin ‘kurallarının’ belirsiz ve tanımsız olması ve uluslararası hukukla ilişkilerinin dikkate alınmaması, ABD'nin RBO'ya başvurma nedeninin sorgulanmasına yol açmıştır.

“ABD'nin uluslararası hukukun kendi güçleri ya da yakın dostları tarafından açıkça ihlal edilmesini meşrulaştırma biçimi, kaçınılmaz olarak, ABD'nin KDD’yi tercih etmesinin, akla yatkın olsa da, alaycı bir şekilde açıklanmasıyla sonuçlanmıştır... ‘ABD ve takipçileri herhangi bir zamanda ne anlama gelmesini istiyorlarsa o anlama gelen bir kimera[2]’.”

On yıllardır KDD ve onun alışılmışın dışındaki uygulamaları bir tarafta Küresel Batı, diğer tarafta Rusya ve Çin arasında hararetli hukuksal tartışmalara yol açarken, Küresel Güney ise beyni birincisine şartlanmış, kalbi ise ikincisi için atan bir şekilde olanları izliyor.

Dugard'a göre bu durum o kadar iğrenç ki, Uluslararası Adalet Divanı'nın “KDD’nin bir ‘kuralına’ dayanan bir anlaşmazlığa bakma yetkisi muhtemelen olmayacaktır... çünkü bu tür ‘kurallar’ içerikten yoksundur ve herhangi bir tanınmış kaynağa ait olarak tanımlanamaz”.

KDD’ye yönelik eleştirilerin başlıca örnekleri arasında 1999'da NATO'nun Kosova'ya müdahalesi, 2003'te Irak'ın işgali, 2011'de Libya'ya müdahale, Suriye'de devam eden Batı müdahalesi ve İsrail'in Orta Doğu'daki eylemlerinin uzun süredir cezasız kalması yer alıyor.

Tüm bu vakalarda ABD'nin uluslararası hukukun bilinen prosedürleri yerine belirsiz KDD’ye göre hareket ettiği iddia edilmektedir. Dugard'ın tanımıyla KDD, “uluslararası hukuk disiplininin dışında, kaçınılmaz olarak uluslararası hukuka meydan okuyan ve onu tehdit eden alternatif bir rejimdir... başta ABD olmak üzere bazı Batılı devletler tarafından savunulan ve Batı'nın çıkarlarını en iyi şekilde ilerleten uluslararası hukuk yorumunu dayatmaya çalışan rakip bir düzendir”.

Büyük güçlerin rekabetinin arttığı bir çağda, asgari gereklilik herkes için geçerli kurallara sahip olmaktır. ABD ve müttefikleri bu temel ilke ile mücadele ediyor gibi görünmektedir ve bu nedenle kendi toplumları içinde bile kalpler ve zihinler için savaşı kaybetmeleri şaşırtıcı değildir.

Bu durum, kampüslerde ve başka yerlerde muhalif sesleri bastırmak için, kendileri için çok değerli olan KDD’nin açıkça reddedilmesi gibi görünen yöntemler kullanarak beceriksizce girişimlerde bulunmalarına neden oldu.

Bu makalede ifade edilen görüşler yazara aittir ve Baran Dergisi’nin editoryal politikasını yansıtmak zorunda değildir.

Kaynak: MEE


[1] Yasa başkana " Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından, onun adına veya onun talebi üzerine alıkonulan veya hapsedilen herhangi bir ABD veya müttefik personelinin serbest bırakılması için gerekli ve uygun tüm araçları" kullanma yetkisi vermektedir.

[2] Yunan mitolojisinde tek bir vücutta çeşitli canlıların kimi uzuvlarına sahip, ağzından ateş püskürten yaratık. Genellikle yaratığın bir başı aslan, bir başı keçi, gövdesi aslan ve kuyruğu yılan olarak tasvir edilir.