Bilim çevrelerinde uzun süredir tartışılan evrim teorisi, şimdi de uzay araştırmaları üzerinden yeniden gündeme taşınıyor. Pennsylvania Üniversitesi'nden bir grup araştırmacının yaptığı çalışmaya dayanarak kaleme alınan haberde, "akıllı yaşamın evrimi" üzerine kurgulanan spekülatif varsayımlar, bilimsel gerçekler gibi sunuluyor. Daha da ilginci, bu haberin Yeni Şafak gibi “muhafazakâr” bir yayın organı tarafından sorgusuz sualsiz aktarılması.
Araştırmacılar, yaşamın evrende “çevresel etkileşimlere” bağlı olarak geliştiğini öne sürüyor. Evrim teorisini adeta mutlak bir gerçekmiş gibi sunan bu anlayış, aslında seküler bilimin materyalist dayatmasının bir ürünü. Yeni Şafak’ın bu çerçeveyi sorgulamadan aktarması ise ayrı bir düşündürücü durum.
Haberde, “yaşamın evrende öngörülebilir bir süreç olduğu” iddia edilirken, bu görüş, insanın yeryüzündeki yaratılış gayesini tamamen tesadüf ve doğal süreçlere indirgemek anlamına geliyor. Oysa İslam anlayışına göre, insan bir gaye doğrultusunda yaratılmıştır ve varoluşu tesadüflerle açıklanamaz. Bu tarz araştırmalar, bilimsel gerçeklerden çok, insanın yaratıcıyla olan bağını koparma çabasına hizmet ediyor.
Araştırmacılar, bu teoriyle diğer gezegenlerde yaşamın izlerini aramayı hedeflese de asıl mesele, insanın anlam arayışını bilim maskesi altında seküler bir boşluğa hapsetme çabasıdır. Yeni Şafak’ın bu haberi eleştirel bir süzgeçten geçirmeden yayınlaması, sadece ideolojik bir çelişki değil; aynı zamanda, İslami duruşa zarar veren bir teslimiyeti de gösteriyor.
Bilimsel gelişmeleri ele alırken hakikati merkeze koymayan bir bakış açısı, insanı sadece varoluşsal bir tesadüfün sonucu olarak görmekle kalmıyor, aynı zamanda ahlaki ve manevi sorumluluklarından da uzaklaştırıyor. Yaratılışı inkâr eden bu tür evrimci söylemler, İslami dünya görüşüyle hiçbir şekilde bağdaşmıyor.