1. Sürdürülen askeri direnç ve İsrail'e ağır kayıplar verdirilmesi
2. Tarihi esir takası: Ahlaki ve stratejik bir zafer
3. Filistin davasının dünya çapında yeniden merkezileştirilmesi
4. Siyasi meşruiyetin ve vazgeçilmezliğin sağlamlaştırılması
5. Anlatı savaşını kazanmak ve yeni bir nesle iham vermek
6. Yenilmezlik mitosunun parçalanması: Kesin bir güvenlik başarısızlığı
7 Ekim saldırısı ve ardından ordunun ilan ettiği hedeflere ulaşamaması, İsrail'in ulusal güvenlik doktrininin temelden çöküşünü simgelemektedir. İsrailli analistler, yaşananları "ülkenin güvenlik ve askeri imajının çöküşü" ve "İsrail tarihindeki en tehlikeli an" olarak tanımlamışlardır. Bu başarısızlık, on yıllardır İsrail güvenliğinin temel taşı olan "caydırıcılık" konseptinin ölümünü temsil etmektedir. İsrail'in güvenliği üç sütun üzerine inşa edilmişti: Önleyici istihbarat, cezalandırıcı hava gücü ve teknolojik "demir duvar". 7 Ekim'de bu üç sütun da aynı anda çökmüştür. Bu durum, İsrail toplumu içinde kalıcı bir güvensizlik yaratırken, düşmanlarını cesaretlendirmiştir.
7. Psikolojik çöküş: Toplumda ve orduda derinleşen travma
Savaş, İsrail toplumu ve ordusu üzerinde derin ve kalıcı bir psikolojik yara açmıştır. Artan asker kayıpları ve savaşın hedeflere ulaşamaması, toplumda "psikolojik mağlubiyet travmasını" derinleştirmiş, askerler arasında ise panik ve korkunun yayılmasına sebep olmuştur. Bu vaziyet ulusal dayanıklılığın temelden sarsılmasıdır. Aksa Tufanı operasyonunun yarattığı şok, İsrail devleti ve toplumu üzerinde öylesine bir psikolojik baskı oluşturmuştur ki, bu durum Tel Aviv'in "irrasyonel bir saldırganlık" stratejisi benimsemesine yol açmıştır. Bu psikolojik çöküşün en somut yansımaları orduda görülmektedir. Yedek askerlerin hizmeti reddetmesinin ardındaki en önemli sebeplerden biri, savaş sırasında maruz kaldıkları şoklar nedeniyle psikolojik dayanıklılıklarının zayıflamasıdır. İsrail için daha da endişe verici olanı, artan asker intiharlarıdır. IDF verilerine göre 2024'te 21, 2025'te ise en az 17 asker intihar etmiştir. Bu kriz o kadar ciddidir ki, İsrail ordusu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gibi tanılarla %30 ve üzeri ruh sağlığı engeli bulunan yedek askerleri ordudan terhis etmek için yeni bir politika başlatmak zorunda kalmıştır.
8. Parçalanmış toplum: Eşi görülmemiş iç bölünme ve askeri muhalefet
9. Netanyahu hükümetinin siyasi çöküşü
Savaş, İsrail'in zaten var olan siyasi istikrarsızlığını daha da kötüleştirmiş ve Netanyahu'nun siyasi kaderini muhtemelen mühürlemiştir. 7 Ekim'deki tarihi güvenlik fiyaskosunun sorumluluğu doğrudan Netanyahu'nun omuzlarına yüklenmektedir. Devam eden protestolarda istifası talep edilmektedir. Savaş, Netanyahu için içinden çıkılmaz bir siyasi paradoks yaratmıştır: Siyonist koalisyon ortaklarını tatmin etmek için "mutlak zafer" peşinde koşmak zorunda, ancak bu ulaşılamaz hedef İsrail'i ekonomik, askeri ve diplomatik olarak her gün daha da zayıflatmaktadır. Siyasi bekası, İsrail'i stratejik bir felakete sürükleyen savaşı sürdürmesine bağlıdır.
10. Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırım yargılaması
İsrail'in Birleşmiş Milletler'in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) soykırım suçlamasıyla yargılanıyor olması, ülke itibarına vurulmuş tarihi bir darbedir. Güney Afrika, İsrail'i 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi'ni ihlal etmekle suçlayarak UAD'de tarihi bir dava açmıştır. Divan, ilk incelemesinde soykırım riskinin "makul" olduğuna hükmederek, İsrail'e soykırım eylemlerini önlemesi yönünde hukuken bağlayıcı ihtiyati tedbir kararları almıştır. Bu, İsrail'in tarihinde ilk kez soykırım gibi ağır bir suçlamayla uluslararası bir mahkemede yargılandığı andır. Holokost'un ardından kurulan bir devletin soykırımla yargılanıyor olmasının ironisi, İsrail'in asla üzerinden atamayacağı güçlü ve yıkıcı bir anlatıdır.
11. Uluslararası Ceza Mahkemesi, savaş suçları ve tutuklama kararları
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı'nın, Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar temelinde yakalama kararı çıkarılması için başvuruda bulunması, İsrail'in hukuki izolasyonunu bir üst seviyeye taşımıştır. Mahkemenin yargı yetkisi, 2014'ten bu yana işgal altındaki tüm Filistin topraklarını kapsadığı için mevcut savaşı da doğal olarak içermektedir. Bu tutuklama kararları, hemen uygulanamasa bile, İsrailli liderleri fiilen uluslararası kaçaklara dönüştürmekte ve seyahat etme yeteneklerini ciddi şekilde kısıtlayarak devletin artan izolasyonunu kişisel olarak somutlaştırmaktadır.
12. Küresel BDS hareketinin yükselişi
13. Batı desteğinin erozyonu: Bir kuşak değişimi
İsrail'in diplomatik geleceği için en büyük krizlerden biri, ABD ve Avrupa'daki genç nesiller arasında İsrail'e verilen destekte yaşanan dramatik çöküştür. Veriler nettir: ABD'li gençler arasında İsrail'e destek %30'un altına düşmüştür. Bir anket, Z kuşağının %60'ının İsrail'e karşı Hamas'ı desteklediğini göstermiştir. Bu, geçici bir fikir değişikliği değil, temel bir yeniden hizalanmadır. İsrail, Batı'nın gelecek nesil liderlerini, seçmenlerini ve politika yapıcılarını kaybetmektedir. Bu demografik değişim, İsrail'in uzun vadeli stratejik ittifaklarının altına yerleştirilmiş bir saatli bombadır.
14. İttifakların yıpranması
Savaşın yürütülme şekli, İsrail'in en kritik müttefikleriyle, özellikle de ABD ile olan ilişkilerinde gözle görülür bir gerilime yol açmıştır. ABD'nin kendi gençliği ve Demokrat Parti tabanının savaşa karşı dönmesi, Washington üzerinde muazzam bir baskı yaratmaktadır. İspanya, İrlanda, Norveç gibi ülkelerin Filistin'i devlet olarak tanıması, uzun süredir İsrail'i koruyan Batı konsensüsünün yıprandığına işaret etmektedir. İsrail'in Gazze'deki eylemleri, müttefikleri için önemli bir siyasi yüke dönüşmüş, bu da İsrail'i "dostları" arasında bile daha yalnız bırakmaktadır.
15. Siyonist anlatının çöküşü
Bu savaş, Siyonizm'in "dünyanın en ahlaklı ordusu" ve "güçlü İsrail" markası gibi temel mitlerini küresel ölçekte gayrimeşru hale getirmiştir. Yapılan analizler, Siyonizm'in "güçlü İsrail" vaadinin gözle görülür şekilde aşındığını ortaya koymaktadır. Filistin direnişi, Siyonizm'i "sömürgeci/apartheid" çerçevesinde yeniden tanımlayan anlatıları küreselleştirmiştir. Zulüm gören bir halkın sığınak arayışı anlatısı, acımasız bir işgali yürüten ve soykırımla suçlanan güçlü bir nükleer devlet gerçeğinin gölgesinde kalmıştır. Sonuç, ideolojinin kendisi için derin bir meşruiyet krizidir.
Sonuç: Yeni stratejik denklemin şafağı
Gazze, bedelini kanıyla ödemiş olsa da, stratejik zaferi kazanmıştır.