ABD’nin öncülüğünde sahaya sürülen Avrupa’nın küçük devletleri, Rusya’ya tek başlarına meydan okuyacak güçten yoksun. Batı’nın desteği ve yönlendirmesi olmadan adım atamayan bu ülkeler, Washington’un piyonları hâline gelmiş durumda.
Polonya’nın itaatkâr tavrı
Polonya Başbakan Yardımcısı Radosław Sikorski, Trump’ın “NATO ülkeleri hava sahalarına giren Rus uçaklarını düşürmeli” sözlerini tereddütsüz alıntıladı ve “Roger that (Anlaşıldı)” karşılığını verdi. Varşova, bu tek kelimelik yanıtla kendi iradesini değil, Washington’un emir eri olduğunu bir kez daha gösterdi.
Ukrayna’nın Batı’ya yaslanma arayışı
Ukrayna lideri Zelenski, savaş sonrasında Trump’ın ülkesine güvenlik garantileri vereceğini duyurdu. Kiev’in kendi geleceğini tayin edemediğini ilan ederken Washington’un lütfedeceği güvenlik garantileriyle avunmaya razı oldu.
BM kürsüsünden Çin’e saldırı
Zelenski, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kürsüsünden bu kez Çin’i hedef aldı. “Çin olmasa Putin’in Rusyası hiçbir şeydir” diyerek Pekin’in Moskova üzerindeki etkisini vurguladı ve “Çin gerçekten bu savaşı durdurmak isteseydi, Moskova’yı sonlandırmaya zorlayabilirdi” ifadelerini kullandı. Bu çıkış, Ukrayna’nın giderek artan çaresizliğinin bir yansımasıydı. Washington’un desteğine mahkûm olan Kiev, şimdi de Çin’e baskı yaparak Moskova-Pekin hattını kırmaya çalışıyor. Ancak bu girişim Batı’nın kurmaya çalıştığı blokun Rusya-Çin işbirliği karşısında ne kadar zayıf kaldığını netleştirdi.
Trump’ın hesaplı dönüşü ve AB’ye resti
Trump, daha önce Zelenski’yi aşağılayarak “savaşı kazanamazsın” demişti. Ancak son çıkışında, Avrupa’ya doğrudan rest çekti:
▪️“Avrupa Birliği’nin desteğiyle Ukrayna’nın tüm topraklarını geri almak için savaşma ve kazanma konumunda olduğunu düşünüyorum.”
▪️“Putin ve Rusya büyük bir ekonomik sıkıntı içinde, Ukrayna’nın harekete geçmesi için zaman geldi.”
▪️“Rusya kâğıttan kaplan.”
Bu açıklamalar yalnızca Ukrayna’ya destek beyanı olarak kalmadı. Ayrıca bu Avrupa’ya yöneltilmiş bir dayatmaydı. Trump, açıkça “Avrupa parasını ödeyecek, ABD silah sağlayacak” diyerek AB’yi masrafları üstlenmeye zorladı. Öte yandan Rusya’yı “kâğıttan kaplan” olarak niteleyen Trump’ın, Ukrayna savaşında kendi gücünü AB’nin kasasına ve NATO’nun silahına bağlaması, Batı’nın çaresizliğini bir kez daha kanıtladı.
Baltık üzerinden Moskova’yı kuşatma
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth’in Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur ile yaptığı görüşme de zincirin bir halkasıydı. Washington, Estonya ve diğer Baltık ülkelerini Rusya’nın sınırında ileri karakol gibi kullanıyor; onları doğrudan Moskova’ya karşı kışkırtıyor.
Bu sürece NATO Genel Sekreteri Mark Rutte de katıldı. Doğu Avrupa’daki sözde ihlalleri gerekçe göstererek Rusya’ya gözdağı verdi ve “Rusya’nın hiç şüphesi olmasın, NATO kendini korumak için tüm askerî ve gayrı askerî araçlara başvuracaktır” dedi. Bu açıklama, Batı’nın sahada üstünlük sağlayamadığı için tehdit diline sarıldığını ortaya çıkardı. NATO’nun Moskova’ya yönelttiği bu söylemler, Rusya’nın kararlılığını zayıflatmadı; aksine Batı’nın endişesini ele verdi.
NATO’nun tehdit diplomasisi ve Almanya’nın hazırlığı
NATO Genel Sekreteri’nin çıkışının ardından Almanya’dan dikkat çekici bir adım geldi. Berlin yönetimi, olası bir NATO-Rusya çatışmasında günde 1.000 yaralı askeri tedavi edebilmek için hazırlık yaptığını duyurdu. Reuters’a göre yaklaşık 15 bin hastane yatağı askerî kullanım için ayrılacak.
Bu plan, Batı’nın Moskova karşısında doğrudan varlık gösteremediğini, muhtemel ağır kayıpları şimdiden hesapladığını açık etti. NATO’nun tehdit dili ve Almanya’nın bu hazırlığı, Batı’nın Rusya karşısındaki kırılganlığını ve savaşı tırmandırma niyetini iyice belirginleştirdi.
Batı’nın ön hazırlığı
Polonya, Litvanya, Estonya ve Ukrayna gibi küçük devletlerin tek başlarına Rusya’ya karşı harekete geçmesi mümkün değildir. Bu ülkeler, ancak ABD’nin sağladığı silah ve NATO’nun sunduğu güvenlikle ayakta durabilir. Moskova çevresinde oluşturulmaya çalışılan bu blok, gerçek bir güç değil, Batı’nın Rusya’yı yıpratma planının bir parçasıdır. Zelenski’nin BM kürsüsünde Çin’i hedef alması, Batı cephesinin daraldığını ve Rusya-Çin ortaklığı karşısında giderek yalnızlaştığını netleştirdi.






