Aliya İzzetbegoviç, 8 Ağustos 1925’te Bosna-Hersek’in Bosanski Şamac kasabasında doğdu. Mustafa ve Hiba çiftinin çocuğu olarak başlayan hayatı, Osmanlı kültür mirasının hâlâ diri olduğu bir çevrede şekillendi. Ailesinin Saraybosna’ya taşınması, onun eğitim ve düşünce hayatının yönünü belirledi. Bu taşınma, sıradan bir göç değil; Aliya’nın kendi kimliğiyle ve çevresindeki toplumsal adaletsizlikle yüzleşmesinin ilk adımıydı.
Çocuk yaşlarda gözlemlediği Müslüman Boşnaklara yönelik ayrımcılık, onun erken dönemde bir bilinçlenme sürecine girmesine sebep oldu. Aliya için din ve kimlik, yalnızca özel hayatın değil, toplumun kaderini belirleyen unsurlardı. Bu farkındalık, ilerleyen yıllarda onun hayatını yönlendiren ana eksen haline geldi.
Gençlik ve savaş yılları
İkinci Dünya Savaşı sırasında Bosna, faşist Ustaşa rejimi tarafından ilhak edildi. Bu dönemde Sırp, Yahudi ve Roman toplulukları zulme uğrarken, Müslümanlar da rejime uymayan bir grup olarak baskı gördü. Aliya, bu dönemde genç yaşta siyasi ve ahlaki bir bilinç geliştirdi. Çetnikler ve paramiliter grupların uyguladığı şiddet, onun hem insan haklarına hem de adalete dair kavrayışını derinleştirdi.
Savaş sonrası kurulan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti’nde Müslüman Boşnaklar hâlâ eşit haklardan yoksundu. Aliya, “Genç Müslümanlar” teşkilatında aktif olarak çalıştı; camilerin ve dini kurumların yeniden inşası, gençlerin bilinçlendirilmesi ve dini-milli uyanış bu dönemdeki faaliyetlerinin temelini oluşturdu. Bu faaliyetler nedeniyle 1946’da tutuklandı ve üç yıl hapis yattı. Bu zindan deneyimi, onun fikir dünyasını olgunlaştırdı; özgürlük ve sorumluluk arasındaki bağın derinlemesine kavranmasını sağladı.
Eğitimi ve aile hayatı
Cezaevinden çıktıktan sonra hukuk eğitimini tamamladı. 1949’da Halida Repovac ile evlendi ve üç çocuk sahibi oldu. Aliya’nın hayatında aile, sadece kişisel bir alan değil; toplumsal sorumluluk ve ahlaki dengeyi koruyan bir merkez olarak işlev gördü. Bu bağlamda, ailesi onun hem insani hem de liderlik yönünü besleyen bir yapı olarak değerlendirilebilir.
Fikir hayatı
1960’larda kaleme aldığı İslam Deklarasyonu, onun fikir dünyasının militan olmayan ama etkili bir yansımasıydı. Bu eserde, Batı’nın teknolojik ve bilimsel ilerlemesini kabul ederken, İslam’ın ahlaki ve manevi değerlerinin korunmasının önemine vurgu yaptı. Ona göre Müslümanlar modern dünyanın imkânlarını kullanmalı, fakat öz kimliklerinden ödün vermemeliydi.
İzzetbegoviç’in eleştirisi, Batı’yı taklit edenlerin kendi toplumlarında manevi boşluklar yarattığı yönündeydi. Ona göre reform, yıkmak değil; medeniyeti, kültürü ve değerleri ihya etmekle mümkündü. Bu anlayış, onun hem fikir hem de siyasi hayatının temel taşını oluşturdu.
Hapis ve yazarlık yılları
1983’te, “Doğu ve Batı Arasında İslam” eseri yayımlanmadan önce 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı. “Saraybosna Davası” olarak bilinen bu süreç, onun fikir ve yazılarından dolayı 14 yıl hapis cezasına çarptırılmasına yol açtı. Cezaevinde geçirdiği yıllarda “Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar” adlı eseri kaleme aldı. Bu eser, zindanın fiziki sınırlarını fikir ve mana alanına çeviren bir çalışmadır; Aliya, burada özgürlüğü sadece dış koşullarla değil, insanın iç dünyasıyla tanımlar.
Bağımsızlık Mücadelesi ve siyasi hayatı
1990’da kurduğu Demokratik Eylem Partisi (SDA) ile Aliya, Bosna-Hersek’in siyasi sahnesine çıktı. 1992’de yapılan referandum sonucunda halkın yüzde 99,7’si bağımsızlığa “evet” dedi. Ancak Sırp ve Hırvat güçlerin saldırıları ve başkent Saraybosna’nın 3,5 yıl kuşatma altında tutulması, bağımsızlığın bedelini ağırlaştırdı. Bu süreçte Aliya, sadece devlet başkanı değil, aynı zamanda bir manevi lider, bir fikir ve moral kaynağı olarak halkın yanında durdu.
Dayton Barış Anlaşması ile savaş sona erdi ve Bosna-Hersek, iki entite ve Brçko Özerk Bölgesi ile organize edildi. Aliya için zafer, yalnızca siyasi bağımsızlık değil; halkın ruhunu, kimliğini ve maneviyatını korumak anlamına geliyordu.
Vefatı ve mirası
Aliya İzzetbegoviç, 19 Ekim 2003’te Saraybosna’da vefat etti ve Kovaçi Şehitliği’ne defnedildi. Cenazesine 150 binden fazla kişi katıldı. Ölümünden kısa süre önce son görüştüğü devlet adamı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Bu görüşte sarf ettiği sözler, hem Bosna’nın hem de İslam dünyasının hafızasında bir hatırlatma niteliğindeydi: sorumluluk ve kimlik vazgeçilmezdir.
Aliya’nın hayatı, yalnızca bir siyasi ya da askeri liderin öyküsü değildir. Onun mirası, kimliğin korunması, inancın yaşanması ve toplumun ahlaki sorumlulukla yönetilmesi üzerinden okunmalıdır. Yazıları, zindanı, siyasi mücadelesi ve savaş yıllarındaki liderliği, onun fikir dünyasının derinliğini ve İslam dünyasındaki önemini ortaya koyar.