İnsan, dünyaya atıldı ve ilk duygusu utanç oldu. Utancın sebebi ise çıplaklıktı. Çıplaklığının bilincine bir öteki onu gördüğünde vardı. Böylece çıplaklık, bakanın zihninde doğmuş oldu. Tıpkı anlama çabamızın ilk başladığı yer gibi; ben ve öteki ayrımı. Peki, bedenin çıplaklığının normatif olana teması nerede başladı? Bu sorunun cevabı bizi kadın bedeninin metalaşması problemine kadar götürür. Evet, bu bir problemdir, hem de toplumsal bir problemdir. Görme biçimlerinden söz eden Berger; kadın, kadın bedenini seyirlik bir nesne olarak gören bir bakışı resmeder: Seyredileni seyreden kadınlar. Ve ekler: Erkekler davrandıkları gibi görünür, kadınlar göründükleri gibi.

Güzelliğin sanat ve estetik ile olan ilişkisi, tıpkı çıplaklığın utanç ile olan ilişkisine benzer. İkisi de birbirini hem tamamlar hem de örter. Örtük olanın bir hikmeti vardır. Güzeli örten örtü, güzelden daha güzel olmamalıdır. Güzel olan örtüdür. Onu düşünmek için bile örtünün aranlaması gerekir. Bizler neye güzel deriz? Ölçümüz nedir? Estetik olana. Önceleri doğada var olan estetik ölçü, zirvesiydi. Bu düşünümü sanat mecrasına taşıyalım. Sanatta modern döneme kadar, yani sanat ve zanaat ayrılmadan önce estetik mimetik bir karakterdedir. Yani doğanın taklit edilmesi ve bu benzerliğin en güzel olduğu kabulü.

Estetik olan, ne zaman ki sadece görünümleri aşan içsel bir manaya çağırır oldu, işte o zaman günümüzdeki anlamıyla sanattan söz edebilir olduk. Güzel kavramı da bu değişimden nasibini aldı. Güzelin tanımı durmadan değişti. En temelde güzel olan, varoluşa duyulan hazzın ifadesidir. Bir tatminin neticesidir. Estetik kavramı da bu halin açıklamasıdır aslında. Görünenin yansıtılması ihtiyacı, bu yüzden resim sanatıyla giderildi. Estetik anlayıştaki, güzellik anlayışındaki ve sanat anlayışındaki değişim, kronolojik olarak resim sanatından okunabilir.

Çıplaklığın görünümü

Picasso’nun meşhur “Avignonlu Kadınlar”ını ele alalım örneğin. Belki de çıplaklığın en açık halini görürüz bu tabloda. Fakat güzelliğin, estetiğin, görünenin ardındaki oyun alanına davet eder Picasso bizi. Fakat bunu irdelemek yine kadın bedeni üzerinden olmuştur. Dışavurumcu bir anlatım çünkü çıplak kadın bedenleri, içe yönelik keşif çağrısı; çünkü görünendeki ne estetik ne de güzel görünmektedir. Kadın bedeni üzerine Nilüfer Göle’nin yerinde bir tespiti var: Modern mahrem. Ona göre kadın bedeni hem mekân hem de bedensel bir oluş, hem içsel hem de kutsaldır. Mekânsal oluşu ona mahremliğini veriyor.

Çıplaklık üzerine düşünüm seyrimizin bu durağında mahrem kavramına vardık şimdi de. Mahrem olan nedir? Mülkiyetin sakınılması. Değerli olanın sakınılması, muhafaza edilmesi. Kadın bedeni bu yüzden mahremdir, içseldir, kutsaldır. Fakat bazen mahrem olan çıplaklığı bile aşan bir alana sahiptir. “Kimi zaman giyiniklik bile bir çıplaklıktır; kendini bakışın perdesiyle kapattığı için çıplak kılmakta, bakışın iştahını yanılsamacı bir dolulukla kışkırtmaktadır,” diyor Zeynep Sayın, İmgenin Pornografisi’nde. Bu da bizi giyinikliğin çıplaklığına götürüyor: Çıplaklığın görünümü.

Bu görünüm günümüzde aşılmış ve değişmiş durumda. Sınırları aşmak için sınırlar keşfedilmeli. Aşılacak sınırlar bu yüzden işlevseldir; yoksa sınırsızlık içinde anlamsızlaşırdı. Çıplaklık bu yüzden asla norm alanına, normal olana karışamayacak. Sosyal medyada bu durumun aksi yaşanıyor gibi gözükse de çıplaklık yine bir sınır olarak yerinde durmaktadır. Görünenin yansıması olan beden, kadın ya da erkek bedeninin görüntüsünün dahi alınıp satılabilir hale gelmesi, Avignonlu Kadınlar’ı hatırlatmalı yeniden. Çıplaklığı seyreden gözün orada bambaşka bir şeyle karşılaşması: Sıradanlığın aşılması.

Liberal siyaset çöküyor: Batı’nın "seküler ilahları" ölüyor Liberal siyaset çöküyor: Batı’nın "seküler ilahları" ölüyor

Güzelliğin sıradanlığı

Güzelliğin sıradanlığı zamanına giriyoruz. Sadece güzellik, yakışıklık, çekicilik sıradanlaştı artık. Kozmetik, estetik sektörü, filtre uygulamaları, dolup taşan fitness ve spor salonlarıyla imal edilmiş, sentetik güzelliğin balonu sönmeye başladı iyice. Çok değil bir zaman sonra güzelliğin, seksapelliğin, teşhirciliğin sıradanlaştığı, bayağılaştığı bir dönem gelecek. Ki geliyor da. Fark ettiniz mi? Hemen her platform çıplak kadın görselleriyle dolu. X gibi cümle platformu bile sayısız pornografik, erotik, nude, teşhirci içerik dolu. Üstelik binlerce bedelsiz içerik sunan gönüllü kullanıcılarıyla.

“Dünyada 20–40 yaş arası kadın sayısı yaklaşık 1 milyardan fazla.” Zekâ, genetik, sağlık, doğurganlık, eğitim, kültür, sosyo-ekonomik avantaja da sahip milyonlarca genç, manken fiziğine sahip, yüzü altın orana yakın güzellikte kadın var. Yani hemen her fiziksel güzellik kulvarında da binlerce güzel kadın var. Güzellik, gençlik, bakım ve seksapellik… Kadınlar için en nankör yatırım başlıkları (ki artık sadece kadınlar için de değil). Kısa vadede ilgi getiriyor ama uzun vadede kadının kendi kendini harcayışını hızlandırmaktan başka bir şeye hizmet etmiyor. Çünkü asıl sermaye bu olunca ve bütün vakit ve bedenler güzelleştirilmesi üzerine harcanınca ruhsal üretim, zihinsel kazanımlara, entelektüel, mesleki, akademik yatırıma ve ciddi meselelerle ilgilenmeye vakit kalmıyor.

Güzellik teknolojisi ve güzelliğin en sıradanlaştığı bu çağda yalnızca gençliği, güzelliği, seksapellik için seçilen bir aynı nedenle aldatılıyor, değersizleştiriliyor. Başka bir genç, güzel, seksi rakibi için hunharca, hızla, değersizce harcanıyor. Çünkü milyonlarcasından bir tanesisin. Senin gibi benzer özelliklerde, senden her konuda başlığında çok daha çekici özelliklere sahip milyonlarca benzerin/rakibin var. Bu düzende uzun vadede seni mutsuzluktan, kıskançlıktan, kompleksten, tatminsizlikten başka bir şey beklemeyecek. Kadınların bu öz sömürüden acilen uyanmaları gerekiyor. Çünkü bu öz sömürü yalnızca erkeklere, cinsel sömürüye ve küresel rant sistemlerine hizmet ediyor.

Harcanan güzellik

“Ne zaman bir kadın bir ürün satmak için soyunsa soydukları benim. Beni sergiliyorlar. Beni küçümsüyorlar, beni arzuluyorlar. Beni eleştiriyorlar. Beni satın alıyorlar. Beni telefonla sipariş ediyorlar. Parasını çekle veya nakit olarak ödüyorlar. Erkeklerin arzusu için sundukları benim.” Kadının ontolojik statüsünü arzu nesnesine, teşhir nesnesine ve kâr marjı yüksek ürüne indirgeyen tüm bakışlara Agnès Varda; Kadınların Cevabı (1975) filminde böyle cevap vermişti. Meydan okuyuşu, teşhir ve cinsel özgürlüğe indirgeme popülizmineydi.

Porno sektörü ve kadınlara yüksek dozda uygulanan şiddet ve hatta tecavüz içeriklerinin en çok etkileşim alan içerikler olması kadın çıplaklığının en çok kadına zarar verdiğini ortaya koyuyor. Bunun yanı sıra bilhassa ünlü kadınlar ve çıplak pozları “iddialı ve cesur kareler verdi” diye sunan görüntü iktidarı ve bunun gönüllü performans özneleri de var. Bedenini teşhir ederek kadın varlığını yükseltmek!? Cinsel obje olmaktan yakınıp binlerce insana çıplaklığını sunmak!? Evet, “bizim bedenimiz, bizim kararımız” ama yürüyen bir çelişkiye dönüşürken cinsel meta olmak üzerine düşünmeli: Kadın çıplaklığı en çok neye, hangi sektöre hizmet ediyor?

Varlık ışıltısı

Marie Kreutzer imzalı 2022 yapımı Corsage filmi, Sisi olarak bilinen Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth’in 40’lı yaşlarını ve son yıllarını perdeye taşıyarak kadın güzellik algısının kadın varoluşu üzerindeki etkisinin en trajik biçimiyle ortaya koyuyor. Yıllarca belinin ölçüsü 45 cm olarak kalmış, bedeni gibi varoluşu da bir korse içine hapsedilen Sisi, kadının bedeni ve varoluşu arasındaki kuvvetli ilişkiyi gözler önüne seriyor. Viyana’da sarayın ve ruhunun da hapsolduğu bir korse içinde; kendisini denize ve yok oluşa çeken yeni bir varoluş yolu arıyor ama bulamıyordu.

Tıpkı bu şekilde dünyada zaman ve kültürel kodlarla güncellenen güzellik dayatmaları da var. Mesela Türkiye gibi orta boylu, balık etli, esmer tipolojinin yaygın olduğu ülkelerde upuzun, incecik, manken ölçülerine sahip ve sarışın/renkli gözlü olmayan herkes vasat geliyor çoğunluğun ortalama güzellik algısına. Estetik zevki çok gelişmiş biri siyahi, çekik gözlü seçkin güzelliği olanları fark edebilirken bu kompleksli gözler o tip seçkin ve atipik güzelliği fark edemezler bu yüzden. Estetik zevksizlik de bir kültür meselesidir; güzellik trendleri konjonktüre göre değişiyor çünkü. Bir yüzde mânâ, zekâ, asalet, otantiklik, bilgelik, bir hikâye arayan birisi asla bön bakışlı, yüksek libido dışında bir şey vadetmeyenleri güzel bulamaz mesela.

Ve tüm bu gürültülü güzellik algısında aydınlık yüzler var. Hâle, ışıltı, fıtrî ışık, nur var bazı insanların yüzünde. Bir tür “iyilik mührü.” Güzellik, altın oran, çekicilik, seksapellikten öte bir şey. Güzel, yakışıklı olup karanlık ve kirli enerjisi olanların arasında apaydın parlıyorlar. Hûr ve asil bir ruh, teslim olmuş bir kalp, apaydın bir zihin, ışıltılı bir bakış, duru bir çehre, zarif bir siluet, dingin, güçlü, bilge bir aura... Güzelliğin sessiz ve derin tasviri böyle sanki. Ruhsal ışıltı, varlık ışıltısı diye birinin varlığında, duruşunda, havasında, ona has olan bir hâle, aura, ışıltı var. Dünyada über güzellik ve yakışıklılıkta olan, muntazam ve kusursuz hatlara, doğuştan güzelliğe sahip binlerce insan var. Ama bir şey eksik... İşte o insanlarda eksik olan şeye sahip olanlarda olan şeyin ismi bu: Varlık ışıltısı. Birini sizin gözünüzde eşsiz kılan o ışıltı. Güzelin ışıltısını nerede arayacağız?

Lacivert Dergi, s. 21-22, Alperen Karapınar, Zeynep Merdan