Elif Şafak, Habertürk gazetesindeki köşesinde, “Demokrasiyi En Çok Kadınlar Sever… Mi?” başlıklı bir yazı yayınladı. Diyor ki kısaca: “Demokrasiyi en çok kadınlar istemeli, temel hak ve hürriyetlerin kaybından en çok kadınlar zarar görür. Zaten Ortadoğu’da yaşanan ‘Arab Baharı’nda ön saflarda kadınları bu yüzden görüyoruz. Müslüman kadınlar, evlerine hapsedilmeyi, sadece anne, ev hanımı, eş olarak sınırlandırılmayı kabul etmiyorlar artık.”
 Haydi, bunlara “eyvallah” diyelim, demokrasiyi “mutlak” bir şeymiş gibi “herkesin” savunmak istemesine, bilhassa kadınların demokrasiye “fıtrî” bir yatkınlığı olduğunu filân açıklamasına ses etmeyelim. Ama öyle bir şey diyor ki, insanın zihni bu kadar mı bulandırılır diye şaşıp kalıyor insan. Şöyle diyor:
- “Gelelim madalyonun öbür tarafına. Tüm kadınların özgürlükten yana olduğunu sanmak gaflet olur. Kaddafi’nin yedi çocuğu arasında tek kız evladı Ayşe Kaddafi bunun en çarpıcı örneği. Trablus’ta yüzlerce kadın gösterici toplanıp Kaddafi lehine sloganlar attığında başlarında o vardı. İlginç bir kadın. 34 yaşında. Yoksul Libya’nın Batı’ya göstermek istediği vitrin o aslında. Şık, akıllı, eğitimli, üstelik sarışın. Bir kadın antidemokratik, anti-kadın bir sistemi nasıl destekler, bunu nasıl içine sindirebilir merak ediyorsanız cevabı onda.
Diktatörlerin kızları ekseriya babalarına hayran olur. Anlayamazlar aynı babanın işlediği cürümleri, insan hakları ihlallerini. Bunların içinde önemli bir istisna Mladic’in kızı. Babasını sorgulayan, onun günahlarından dolayı acı çeken bir insan. (Şu anda Hague’da yargılanan ve Bosna’da insan kıyımlarından sorumlu tutulan Radko Mladic’in kızı seneler evvel intihar etti. Onun hikâyesi yazılmadı henüz. Böyle bir babanın kızı olmanın romanı, filmi, hikâyesi...)
Ortadoğu’da birden fazla kadın tipi var. Özgürlükten, şeffaflıktan, demokrasiden yana olanlar ile kurulu düzenden nema sağlayıp ataerkil ve baskıcı güce tapanlar. Ve ne ilginçtir ki bu kadınlar birbirinden uzak mekânlarda değil, bazen aynı ailede, aynı çatı altında yaşamaktalar.”
Şimdi bu sözlerin hangi birini düzeltelim? Öncelikle Sırp kasabı Miladic’in, Bosnalı Müslümanları “soykırım” amacıyla katletmesi ile Kaddafi arasında nasıl bir bağ kurabiliyorsunuz? Kaddafi, hangi “etnik soykırım”a imza atmıştır ki, ismini Mladic’in yanına koyuveriyorsunuz? Nasıl bir karalamadır bu; “manipülasyon” haberlerini açıkça yapanlarda bile rastlamadığımız bir pervasızlıkla hem de?! Mladic bir “anlaşma” ile bugün yakalandı, yoksa onu yakalamak gibi bir derdi yoktu kimsenin. Kaddafi ise şu ânda, kendi topraklarında işgalciler tarafından “öldürülmek” üzere aranıyor. Farkında mısınız?
“Yoksul Libya”? Öyle mi dersiniz? Libya, “zengin” sayılan ülkelerden. Refah seviyesi yüksek. Halkı fakir değil. Biraz araştırma yapsanız, “manipüle” edilmemiş haberleri tarasanız göreceksiniz. Ama illâ ki “gösterileni” görecekseniz, ona bir şey demeyiz. Ama sorarız: “Baskıcı rejim” nedir? İzahını yapabiliyor musunuz? Libya’da çalışan binlerce Türk işçi ve işadamı vardı. Gidip sordunuz mu Kaddafi nasıl bir “baskı” uygulamış halkına?
Yoksa Fransa’nın başını çektiği ABD-Avrupa emperyalist güçleri, Kaddafi’nin biletini kestiği için olmasın tüm bu manipülasyon? Ele avuca sığmaz Kaddafi’yi istemedikleri, daha “ılımlı” bir lider istedikleri için olmasın?
Elif Şafak soruyor ya, bir kadın nasıl baskıcı bir rejimi destekler diye. Ayşe Kaddafi Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi’ydi. Yâni? Dünya barışını, güvenliğini korumak ve toplumlar arasında ekonomik, sosyal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak için kurulduğu söylenen uluslararası örgütün iyi niyet elçisi. Ülkesi işgal edilince, BM apar topar iptal etti üyeliğini. Neden? Bir gecede Ayşe Kaddafi “diktatörün kızı” olduğu için mi? Bunu bile göremiyor musunuz?
Daha bir ay önce Kaddafi’nin bir oğlu ve üç torunu öldürüldü. Nato’nun yaptığı saldırılarda ölen sivil halkın hesabını size bırakıyorum. Bir devlet başkanı bu “işgal” karşısında ne yapar? Elbette savunma yapar. Kaddafi bunu yaptığı için mi baskıcı bir diktatör oldu?
Elif Şafak, o insanların eşitliği, kardeşliği, bir arada yaşama sevdalısı ve farklı görüşlere tahammül gurusu hâlini bir kenara bırakmış, kardeş ve yeğenleri işgalci güçler tarafından öldürülmüş, kendisinin ve ailesinin hayatı tehlikede olan Ayşe Kaddafi’yi, işgale “direndiği” için çıkarcılıkla, kurulu düzenden nemalanmakla suçluyor. İşgale direnmeseydi, Batılılardan “nemalanacağı” ortadayken, babasının yanında dik durdu diye mi bu öfke?
Sözün özü, biz sevmiyoruz “sizin” demokrasinizi Elif Hanım. Ayşe Kaddafi gibi, Irak’ta dul kalan kadınlar gibi, Afganistan’da evladını yitirmiş yüreği yanık analar gibi, yâni ülkesi demokrasi adına işgal edilmiş pek çok kadın gibi… Ki o kadınlar, “keşke kocam ölmeseydi de, evimin hanımı olsaydım”, “evladlarım yaşasaydı da analık yapabilseydim” diye yüreklerindeki acıyla kıvranırken, “Müslüman kadınlar, evlerine hapsedilmeyi, sadece anne, ev hanımı, eş olarak sınırlandırılmayı kabul etmiyorlar artık” diyemiyoruz…