Anadolu, bir depremler coğrafyası. 30 yıldır birçok yıkıcı deprem yaşadık. Son İstanbul depremi ile yeniden sarsıldık. Deprem binalara, köprülere, meydanlara, yollara çarpmakla kalmıyor. Aynı zaman da insana ve topluma çarpıyor. İnsanları ürkütüyor. Korku, bütün haşmetiyle benliğimizde canlanarak bizi esir etmeye başlıyor.
Modern zamanlarda anlı şanlı mühendislerimiz var. Büyük binalar yapan, büyük köprüler yapan ve büyük otobanlar yapan. Barajlar, gökdelenler ve yollarla tabiata egemen olmaya çalışıyorlar. Zaten modern bilim de öyle diyor. Bilim tabiatla savaşarak ona egemen hale gelecek. Yeni savaşçılar, artık mühendisler. Bu nedenle depremin hem ana aktörleri hem de onunla başa çıkmanın kurtarıcıları. Elbette matematikten daha fazla paraya önem veren bir halkımız da var! Yerel ve merkezi bürokratlar da mühendisler dünyasının parçası.olduğunu söylüyor. Nedir günah? Bizi yağmacı, doymaz, dünyaya tapar yapan ve hak ve hukuk dışına çıkaran bilinç ve eylemlerimizdir.
Her deprem fiziki olduğu kadar metafiziğidir de. Mühendis depremin fiziğini görür ve konuşur. Arif ise metafiziğini. Fiziği yanlışlığa sevk eden temelin metafizik olduğuna inanır. Onu görür, hisseder. Bu nedenle uyarısını da oraya yapar. Nitekim Kur'an'da anlatılan felaketlerin de metafizik arka planı üzerinde durulur. Yani günahlarla gelen benlik yabancılaşmasına dikkat çekilir. Toplumları felaketlere sürükleyen motivasyonun temelinde ahlak-norm olanın dışına çıkmayla yükselen günahkârlıktır.
Şehrin fiziği kadar, nefsi( benliğin ahlak üzerinde olması) de önemli. Mühendisler ve ariflerin beraberliğinde kurulan kentlerin hem fiziği hem de metafiziği olur. Cemiyeti kamil idealizmini kaybettiğimizden beri bu birlik yok.
Prof. Dr. Ergün Yıldırım, Star Haber