Gerçi Michelangelo ortaya ne çıkarırsa çıkarsın, kıymetsiz mermer parçası çöpteki hâlinden daha iyi olacaktı. Michelangelo'nun "başyapıt" (masterpiece) denilen Davud eseri, bu hırpalanmış mermer parçasından yapıldı.

Ustanın muradı, kendinin ulaşamadığı mertebeye çırağını yetiştirmek. Körpe çırağın hevesi, tuttuğunu koparmaya yeltenmesi, işine dair potansiyelinin yüksek olması hem kendine faydadır, hem de ustasına. Çırak ustadan, usta da çıraktan beslenir. Ne kadar alabiliyorsan, o kadar vereceksin bu hayatta. Severek yapılan şeyle, mecburî yapılan şey arasında dağlar kadar fark vardır. Çırak dağın eteğindedir. Usta  tepesinde... Usta avucunun içi gibi bilir dağdaki yamaç, patika ve hendekleri... İnsan heybetli bir şeyden bahsedecek olunca dağdan, deryadan misal verir ya hep... İşte "usta" dediğin dağ gibidir! Bazen onun işine akıl ermese de, acemi sebat eder, güvenir ustasına. Ustalığın da mertebeleri vardır tabiî, o kimse işinde ne kadar ehilse doruk noktası da o kadar tepede olur. Ustaya giden yollar engellerle kaplıdır; her işin bir zorluğu olduğu gibi, ustaya giden yol da meşakkatlidir.

Büyük sanatkârlar ruhunun dehlizlerinde bu iki vasfı da barındırır, onlar hem çırak hem de ustadır. Usta kendinde olan "bir şeyi" arar yetiştireceği kişide, çırak bunu bilir fakat o şeyi hissedeceği ânı bekler; parıldama vaktini. Usta, kendinden daha "kusursuz" bir eser yapmak ister çırağını... Wolfgang Goethe'ye göre, "Sanatta hiçbir zaman kusursuz yoktur, en iyi sayılabilecek bir yapıt ancak oldukça iyidir!"

İşte Michelangelo Buonarroti (1475-1564) ölümünden asırlar geçmiş olmasına rağmen ustalıkla meydana getirilmiş eserleri, hatıraları ve iş ahlâkıyla ehemmiyetli bir şahsiyettir. En büyük eseri, kendi. İçindeki çırağın ölümsüz hevesi, çocukluğundan hayatının son demlerine kadar amansız zekâsıyla usta bir sanatçıydı...

Floransalı Çocuk

Michelangelo, doğduğunda Floransa'daki Canosso kontlarına mensup soylu bir çocuktu. 6 Mart Pazar günü, akşam sekiz sularında doğdu. İsmini babası koydu. Arkadaşı Giorgio Vasari'ye göre, "çocuğun zihni ve elleri yüce ve muhteşem sanat yapıtlarını biçimlendirmeye yazgılıydı." Vasari, Michelangelo'nun kadim dostu. Birazdan hayatından ve birkaç eserinden bahsedeceğimiz Michelangelo, yolu yarıladığında Vasari'ye şu ifadeleri kullandı: "Zekâm biraz iyiyse, senin memleketin Arezzo'nun kırlarının tertemiz havasında doğduğum içindir. Heykellerimi yaparken kullandığım çekiç ve keskiler de emdiğim ana sütünden geçti!"

Zira sanat tarihi disiplininin babası sayılan Giorgio Vasari’nin Türkçe’ye seçme usulüyle “Sanatçıların Hayat Hikâyeleri” ismiyle çevrilen üç ciltlik eserinin son cildinde, Vasari tarafından kadim dostu Michelangelo’ya ayrılmıştır.

Michelangelo'nun babası Lodovico bir yargıçtı, o ahlâklı bir ailenin çocuğuydu; fakat zor geçiniyorlardı. Michelangelo'yu ipek ve yün loncalarına işçi olarak yerleştirdi. Çocuğun aklı fikri bir şeyleri resmetmek, çizmekteydi. Hep daha güzelini çizmek istedi, daha fazla parıldamak, en büyük sanatçılar arasında yâd edilmek... Küçük Michelangelo'nun eskiz portresi budur. Sanat tarihini değiştireceğinden habersiz çizimlerine devam etti... Lodovicco, oğlunu bu sevdadan vazgeçirmeye çalıştı, baktı olmuyor, ufaklığın kabiliyeti ve ateşli isteğinin körelmesine müsaade etmedi, onu on dört yaşında Domenico Ghirlandaio'nun yanına çırak verdi, oğlu için yaptığı en iyi şey buydu belki:

"1488 Nisan'ın birinci günü, ben Lodovicco di Leonardo Buonarroti, oğlum Michelangelo'yu Domenico ve David di Tommasodi Currado'ya gelecek üç yıllığına aşağıdaki koşullar altında çırak olarak verdiğimi kayda geçiyorum; adı geçen Michelangelo taahhüt edilen zaman zarfında yukarıda adı geçen kişilerin yanında resim sanatını öğrenmek ve uygulamak amacıyla kalacaktır, onların emirlerine itaat etmek zorundadır, David ve Domenico da bu üç yıl için, ilk yıl altı, ikinci yıl sekiz ve üçüncü yıl on olmak üzere Michelangelo'ya toplam yirmi dört florin ödeyecektir."

Çıraklığa verilmeden bir sene evvel, daha on üçündeyken kendi resmini yaptığı sırada söylediği: "Pek biçimli yaratılmamışım. Başım kaideye uymuyor; alnım, ağzımla çeneme göre çok geniş. Birinin bunları ölçüye vurması gerekiyormuş!" Bundan yetmiş sene sonra Sen Piyer Kilisesi'nin kubbesini kondurdu, başı kaideye uygundu!

Yine çocukluğundan bahsedecek olursak, ustası Domenico, Floransa'daki Santa Maria Novella'nın ana şapelinde çalışırken, Michelangelo gelip yapı iskelesini, tezgâhları, çeşitli malzemeleri ve gençleri çizmeye başladı. Domenico, Michelangelo'nun yaptığını görünce "Oğlan bu işi benden daha iyi biliyor" dedi kendi kendine. Vasari'nin dediğine göre, çocuğun "taklitteki özgünlüğü ve becerisi hayret verici"ydi.

Medicilerin Manevi Oğlu: Michelangelo

Floransa'nın "Muhteşem Lorenzo" de Medici'si dönemin kıymetli eserlerini Piazza di San Marco'nun bahçesinde korumak istiyordu. Mevzubahis eserleri muhafaza etsin diye de heykeltıraş Giovanni di Bertoldo'yu görevlendirmişti. Bertoldo, meşhur Donatello'nun öğrencisiydi. Lorenzo ayrıca Bertoldo'dan ressam ve heykeltıraşlar bulup, bir okul kurmasını istemişti. Nitekim bunda muvaffak oldular. Michelangelo'nun ustası Domenico'dan, elinde ne kadar kabiliyetli çırak varsa yollamasını istediler. Lorenzo de Medici, gönderilen gençler arasında Michelangelo'yu gördü ve ondaki kabiliyeti anlayınca üzerine titreyip; Lodovico'ya, "oğlunuzu, evladım gibi sahiplenmek ve alıkoymak için sizden müsaade istiyorum" dedi, baba seve seve kabul etti. Michelangelo, babasının da izin vermesiyle beraber Medici ailesinin "manevî oğlu" oldu. Çırak, usta olma yolunda emin adımlarla ilerledi.

Pietâ ve Davud

Genç Michelangelo'nun yaptığı eserler elden ele dolaştıkça, gördüğü ilgi arttı, insanların ona karşı teveccühü arttıkça, motivasyonu yükseldi. Michelangelo'nun ender rastlanan yetenekleri Floransa, Roma ve Bologna'da duyuldu. Kardinal Rouen, Roma şehrinde kendisine yaraşır bir anıt yapması için Michelangelo'ya başvurdu, ondan mermer bir Pietâ heykeli yapmasını istedi. Hıristiyan sanatında, özellikle heykelde, “Meryem Ana” ile "oğlu İsa"yı barındıran heykel türüne "Pietâ" diyorlar. Michelangelo’nun yaptığı Pietâ’nın ifadesi, eklemler, koldaki damarlar ve iki "figür" arasındaki bağ o kadar kuvvetli şekilde yansıyordu ki, seyircilerinde “canlı” hissi uyandırıyordu. Dünyanın en meşhur Pietâ’sı bu! Bugün Vatikan-Aziz Petrus Bazikilası'nda bulunuyor. Bir rivayete göre, buraya giden ilgililer Pietâ'nın başkasına ait olduğunu söylemiş, bunun etrafında dedikodular olmuş. Michelangelo da eserine imza atmış, hatta imza attığı tek eseri buymuş... Dönemin sanatçıları Michelangelo'nun Meryem'i çok genç yaptığını söylemiş. Vasari bu hususta, "İffetini lekesiz koruyanların uzun zaman genç kaldığını, İsa kadar dert çekenlerin de yaşlandığını görememişler!. Bu yapıt Michelangelo'nun dehasına daha önce yaptıklarından çok daha fazla şan, şeref ve parlaklık kattı" demiştir.

Michelangelo'dan:

"Taş, seninle konuşur; çekicin kenarıyla vurup dinlersin, duyarsın. Kendisini sana açar, ama vurulacak yeri bilmek lâzım. Taş, keskiye gücenmez. Taşın bütünlüğünü bozmak değildir bu; değişmek onun yapısında var!"

Floransalı Michelangelo, Roma'daydı artık. O sırada memleketindeki arkadaşları Michelangelo'ya yazıp geri dönmesini ısrar ettiler. Floransa'da "blok" üzerinde bir mermer vardı, Simone Fiesole adında bir sanatçı dev bir figür yapmaya çalıştı. Çalışıp, iyi bir şey oluşturmaya çalıştıkça işleri eline yüzüne bulaştırdı. Bu blok üzerindeki mermerde birçok Floransalı heykeltıraş çalışmak istemişti. Ama bu "berbat" edilen şey sonunda bir kenara atıldı. Senelerce terk edilmiş hâlde öylece durdu... Michelangelo bu mermer parçasının yanına geldi, ölçtü... Sonra balmumundan bir figür yapıp, mermerle kıyas yaptı; yontup yontamayacağını hesapladı. Gerçi Michelangelo ortaya ne çıkarırsa çıkarsın, kıymetsiz mermer parçası çöpteki hâlinden daha iyi olacaktı. Michelangelo'nun "başyapıt" (masterpiece) denilen Davud eseri, bu hırpalanmış mermer parçasından yapıldı.

Michelangelo’nun şu ifadeleri hangi heykel için kullandığını bilmiyorum, bahsettiğimiz şeyle mutabık olduğu için paylaşayım: "Kocaman bir mermer parçası buldum, içinde şu gördüğünüz heykel saklıymış; yaptığım bütün iş, içindeki heykelin görünmesine engel parçaları soymaktı. Elinden gelen insan için, hiç de zor bir iş değil bu!'"

Floransa'ya hükmedenler Davud’un adaletini hatırlasın, onun ışığında adamakıllı yönetsin insanları diye yapmış bunu...

Vasari'nin heykel hakkındaki yorumu: "Kesinlikle Michelangelo'nun Davud'unu gören kimsenin, sağ ya da ölü hiçbir heykeltıraşın hiçbir yapıtını görmeye ihtiyacı yoktur."

Michelangelo, hakikaten “uyanık düş gören” bir sanatkârdı. "Hayat dediğin, sonuna kadar acı ve mücadele demekti" onun için: "Allah'ı, dünyadaki her şeyi, gökyüzünü ve insanları sevdim. Yaşamayı, her şeyi ile sevdim. Şimdi de, en tabiî bir son olduğu için ölümü seviyorum. Tahrip edici kuvvetler mucidliğimi asla öldürmedi!"

 Aylık Dergisi 190. Sayı Temmuz 2020