İktibas

Filistin yok edilirken bizim ikiyüzlü halimiz

Filistin, yaklaşık 75 yıldır baskı, zulüm ve yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya. Dönem dönem, bu acıyı ve zulmü dile getirirken, bu meseleye sürekli ve köklü bir çözüm getirme imkanı bulamadık. Bu durum, ne Arap ülkelerinden ve ne de Türkiye’den gelebildi...

Abone Ol

Filistin, Tüm Müslümanların Sorumluluğunda:

Filistin, Mescid’i Aksa ile aslında tüm Müslümanların kutsal beldesi. Fakat bu topraklar, 1940’ların sonundan itibaren, İngiltere başta olmak üzere, diğer batılı ülkeler tarafından Yahudilerin hakim olması için, siyasi ve askeri destekler ile Müslümanların elinden alınmaya çalışıldı ve Müslüman Filistinliler, Gazze ve Batı Şeria gibi çok küçük bir alana hapsedildi. Bu süre içinde, sadece topraklar gasp edilmedi, milyonlarca Filistin’li topraklarından sürüldü ve başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Kalanlar ise, baskı ve dışlanma ile karşı karşıya kaldı.

Filistin davası, Yaser Arafat gibi sol ve ırkçı bir lider tarafından, temsil edildi ve Müslüman toplum, batı yanlısı ve sosyalist görüşler tarafından gereği gibi temsil edilememenin yanında, temel hak ve hürriyetlerinden gün be gün mahrum edilerek, tarihin görmediği en zalim ve dinci Yahudi zulmüne ve hak gaspına maruz kaldı. Müslüman toplumların liderleri, zaman içinde çeşitli siyasi ve iktisadi hesaplar ile, Filistin meselesine “sözde” sahip çıktılarsa da, bu asil halk; siyasi, iktisadi ve hukuki haklarından mahrum bırakılmanın yanı sıra, “Yahudi esareti” altında hor görülerek, işkence edilerek ve gerektiğinde öldürülerek tarihten silinmeye çalışıldı.

7 Ekim 2024’te Filistin’in gerçek sahibi olan Hamas’a bağlı Kassam Tugayları, Filistin’de askeri bir hareket ile, İsrail ordusundan çok sayıda askeri ve stratejik bir grubu esir alarak, silahlı direnişini başlattı.

Filistin Mücadelesini Seyreden Müslümanlar:

Filistinli Kassam Tugaylarının, dünyanın en güçlü ordusu diye lanse edilen İsrail’in birkaç gün içinde askeri ve stratejik noktalarına yaptığı saldırı, inanılmaz bir strateji ve planlama ile, bütün dünyayı şoke etti. Filistin’in fiili yönetimi Hamas, bu hareket ile, askeri manada İsrail ile savaşabilecek kabiliyette olduğunu gösterdi. Fakat, siyasi manada; kendisini koruyup, destek verecek bir gücü yanında bulamadı. İran, göstermelik bir destek ile, her zaman olduğu gibi, propoganda yaparak, Filistin’in “sözde hamiliği”ne soyundu. Ama, asıl mücadele, Hamas ve diğer Filistin’in samimi ve gerçek mücahitlerine kalmıştı.

İsrail, Hamas ile sahada mücadele etme gücüne ve cesaretine sahip olamadığı için, Gazze’yi havadan bombardımana tabi tuttu ve aynı zamanda, batı dünyasının da desteği ile “mağdurları” oynadı. Batı medyası da, İsrail’i ahlaksızca destekledi. İsrail, Hamas’ın sivilleri öldürdüğü yalanını dünyaya yayarken, kendi insanını öldürmekten çekinmedi ve Amerika ile diğer Batılı ülkelerin yardımı ile, Filistin hareketini, hürriyet ve bağımsız bir devlet olma mücadelesi değil, bir terör hareketi olarak damgalamaya devam etti. Amerika ve diğer büyük Batılı ülkeler, aynı söylemi ve propogandayı ahlaksızca sürdürerek, onbinlerce Filistinli sivil halkın, İsrail uçaklarının bombardımanı ile öldürülmesine seyirci kaldı.

Batı’nın materyalist ve ırkçı yaklaşımından, herhangi bir anlayış ve merhamet beklenmeyeceği, tarihi olaylar ile sabitken; petrol zengini Arap ülkeleri, zaten İbrahim Anlaşmaları ile, İsrail’i tanımış ve Amerika ve diğer Batılı ülkelerin, kendi iktidarlarını sürdürme konusundaki vaatlerine çoktan “evet “demişlerdi. İktidar hırsı, her türlü idealin önüne geçmişti.

Filistin konusunda, olaya müdahale edebilecek tek ülke Türkiye de, yıllardır Filistin’i Yahudi gücünü siyasi, iktisadi ve askeri olarak destekleyen Batı dünyasından medet umarak, diplomatik çabalarını sürdürmeye çalıştı. Fakat, kendilerinden medet umulana Amerika ve Batılı ülkeler, İsrail’i her yönden haklı göstermekte ve hatta mali ve askeri mühimmat olarak desteklemekteydiler.

Türkiye ve diğer Müslüman toplumlar, Filistin davasını destelemeyi sürdürürken, İsrail’n katliamları ve vahşeti, Batılı ülkelerde de ciddi destek ve nümayişlere sebep oldu. Hatta, öyle ki, Müslüman ülkelerde yapılamayan gösteri ve İsrail’i kınama hareketleri, Hristiyan Batı’da büyük kitleler tarafından gerçekleştirildi. Hatta, birçok kişi; onurlu Filistin halkının direnişini görerek, İslam’ı inceledi ve Müslüman olduğunu sosyal medyada ilan etti.

Türkiye’nin “diplomatik mücadelesi” herhangi bir değişikliğe sebep olmazken, Arap toplumlarının liderleri, İsrail yanlısı politikaları ile, Batı ittifakının üyeleri olarak hıyanetlerini en yüksek seviyeye çıkardılar.

Filistin’in Müslüman halkı, her gün Batı’nın desteğini alan İsrail’in bombalarıyla yok edilirken, aynı zamanda ilaç, gıda, barınma konusunda inanılmak mahrumiyetler içinde, her gün ölümü beklemektedir. Filistinli şehitlerin sayısı 60 bini bulurken, maalesef Türkiye, hala ahlaki ve insani sorumluluk sahibi olmayan Batı ülkelerinin insafa geleceği beklentisi ile, dindaşlarının yok oluşunu seyretmektedir. Bu durum, dini ve ahlaki değerler sistemi ile bağdaşmayan bir tavır olarak, içimizi dağlamakta ve inanç sistemimizin bize sunduğu sorumluluğa ters bir durum arz etmektedir. Bu halimizle, biz de “dünyevileşen” ve inanç değerleriyle değil de, seküler sistemin kuralları ile yaşayan bir toplum haline geldiğimizi artık düşünme noktasındayız. Galiba, yol ayırımına geldik!.. Ya, dini kimliğimizin gereğini yapmak veya onu, lafta temsil ettiğimizi sanarak kendimizi kandırmak gibi bir tercih durumundayız.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }