Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Lübnan’la 26 Kasım’da imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması, Doğu Akdeniz’de dengeleri Türkiye ve Kıbrıs Türkleri aleyhine zorlayan yeni bir adım olarak öne çıktı. Rum yönetimi, İsrail ve Mısır’la yaptığı tek taraflı düzenlemelerin ardından bu kez Lübnan’la orta hat esasına göre bir sınırlandırma metni oluşturdu. Lübnan’da muhalefet söz konusu düzenlemenin yaklaşık 5 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı kaybına yol açtığını belirterek anlaşmayı “egemenlikten taviz” olarak niteliyor.
Türkiye ve KKTC: Anlaşma yok hükmünde
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun’un “kimseyi dışlamıyoruz” açıklamasına rağmen Türkiye ve KKTC, metni açık şekilde reddetti. Ankara, sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıs Türklerini yok sayarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en uzun kıyı şeridini görmezden gelmesini kabul etmediğini vurguladı. KKTC makamları ise GKRY’nin tüm ada adına karar veremeyeceğini, Rum tarafının Kıbrıs Türk halkını temsil etmediğini belirterek anlaşmayı “yok hükmünde” ilan etti.
AB’nin siyasi baskısı ve kırılgan Lübnan
Beyrut Limanı’ndaki patlama sonrası ekonomik çöküş yaşayan Lübnan’ın Batı yardımlarına bağımlılığı arttı. Avrupa Birliği’nin 1 milyar avroluk yardım paketinin ilk dilimi olan 500 milyon avronun, bu anlaşmanın imzalanmasına fiilen bağlandığına yönelik güçlü işaretler bulunuyor. GKRY’nin yaklaşan AB Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında Lübnan üzerinde daha etkili bir rol üstlenmek istediği de değerlendiriliyor.
Türkiye'nin enerji vizyonuna baskı
Anlaşmanın, GKRY’nin İsrail ve Mısır’la yürüttüğü enerji işbirliğini genişleterek Türkiye’nin “enerji merkezi” olma hedefini zorlayabileceği ifade ediliyor. Rum tarafının bu metni, ileride Suriye ile gündeme getirebileceği bir MEB mutabakatının hazırlığı olarak kullandığı da yorumlar arasında. Bu süreç, Türkiye ve KKTC’yi devre dışı bırakan yapay bir enerji hattı oluşturarak Doğu Akdeniz’de gerginliği artırma potansiyeli taşıyor.
Rum tarafının hukuksuz tek taraflı adımları
GKRY’nin Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi yok sayarak MEB ilan etmesi uluslararası hukukla çelişen bir girişim. 1962 tarihli BM “Doğal Kaynaklar Üzerinde Daimi Egemenlik” kararında doğal kaynakların “ilgili toprağın halkına ait olduğu” vurgulanırken, Rum tarafının tek taraflı adımları Kıbrıs Türklerinin haklarının gaspı anlamına geliyor. GKRY’nin 2003-2007-2010 dönemindeki tek taraflı MEB anlaşmaları da aynı hukuksuz zincirin halkaları olarak görülüyor.
Ankara ve Lefkoşa’nın muhtemel yanıtı
KKTC’nin ada çevresindeki ruhsat sahalarını GKRY’nin tek taraflı girişimlerini karşılayacak şekilde yeniden ilan etmesi gündemde. Türkiye açısından ise Suriye ile deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması imzalanması ve bunun Türkiye–KKTC kıta sahanlığı koordinatlarıyla uyumlu biçimde hazırlanması stratejik bir seçenek olarak öne çıkıyor.
Rum yönetimi, Kıbrıs Türklerini yok saydığı sürece adada istikrar üretme imkânı bulunmuyor. GKRY’nin adayı üçüncü ülkelere askeri üs haline getirmesi ise bölgede hem Türkiye’ye hem KKTC’ye yönelik tehdidi artıran bir gelişme.
AA




